#Bilim & Teknoloji
31.07.2019 11:05

Zihin kontrolu ile oyun oynamak

İsviçre, Zürih’te bulunan ETH Üniversitesi’nden araştırmacılar, motor becerileri hasar görmüş insanların zihinlerini kullanarak oyun oynayabilmelerini sağlayan bir sistem geliştirdi. Araştırmanın nihai amacı ise fiziksel engellilerin tekerlekli sandalyelerini zihinlerini kullanarak kontrol edebilmesini mümkün kılmak olarak belirtildi.
Sistem hakkında açıklamalar yapan Nörolog Dr Rea Lehner, sistemin elektrotlar aracılığıyla insan zihni ile bilgisayar arayüzünü buluşturduğunu ve henüz pilot kullanım aşamasında olduğunu söyledi. Lehner ayrıca asıl hedefin de felçli hastaların, yardıma ihtiyaç duymadan tekerlekli sandalyelerini kontrol edebilmesi olduğunu söyledi. Aynı üniversiteden Prof. Nicole Wenderoth ise sistemin geliştirilebileceğini eklerken, kafatasının çok iyi bir yalıtkan olduğunu ve beyini koruduğunu, kafatasının yarattığı zorlukların ileride bilim tarafından çözümleneceğini söyledi.

0
31.07.2019 10:51

Ayın canlılar üzerindeki etkisi

Uydumuz Ay'ın Genetiğimizi Değiştirdiğini Kanıtlayan Hayvan Türü

Uydumuz Ay, Dünya üzerinde birçok etkiye sahiptir. Yapılan son araştırmalar Ay'ın genetik üzerindeki etkisini de gözler önüne serdi.

İnsan boyu zaman ölçeklerinde, Ay'ın dünyamız üzerinde yarattığı sadece iki etki vardır: gece boyunca ve günün çeşitli saat evreleri boyunca ışık yaymak ve yeryüzüne uyguladığı kütle çekimi sonucu yol açtığı gelgitler.

Dünya'mıza en yakın astronomik yapı olmasına rağmen Ay, Dünya’dan 380.000 kilometre uzaklıkta bulunuyor. Bu, Ay’ın yaklaşık 60 Dünya yarıçapı uzaklıkta olduğunu gösterir. Bu mesafe 2000 yıldan daha önce, ilk “astronomik” mesafe olarak belirlenmişti.

Dünya’nın sadece bir uydunun altında yörüngede kalmasınının etkileri sınırlıdır. Gezegenimiz ilk oluşutuğu andan beri bu özelliklere sahip değildi, hatta bir uyduya bile sahip değildi.

Fotoğrafta gördüğünüz Touchet Formasyonu gibi gel-git ritimleri, Dünya’nın dönme hızının geçmişte ne olduğunu öğrenmemize olanak sağlıyor. Dinozorlar zamanında, günümüz 24 değil sadece 22.5 saatti. Milyarlarca yıl önce, Ay'ın oluşumundan kısa bir süre sonra, bir gün sadece 8 saatti.

Yeni Ay'dan Dolunay'a ve tekrar Yeni Ay'a olan döngü süresince, Ay eliptik yörüngesinde ilerlerken, Ay’ın hareketlerinde belirgin boyutta artışlar ve azalmalar meydana gelmektedir. Ay, Yerberi'de daha hızlı ve Yeröte'de daha yavaş hareket ettiği ancak sabit bir dönme hızına sahip olduğu için, bir ay boyunca Ay'ın en fazla %50'sinden biraz daha fazlasını görebiliyoruz!

Zaman dilimlerimizde, Ay’ın sadece aylık aşamalarını ve karasal gelgitlerimizi görebiliyoruz.

Ay, Dünya’ya gelgit kuvveti uygular; bu yalnızca gelgitlere neden olmaz, aynı zamanda Dünya’nın yörüngesinde frenlemesine olanak sağlar ve bir sonraki gündoğumuna neden olur. Ay, Dünya’nın çevresinde bir kez döndüğünde iki gelgit çıkıntısı yarattığından, günde iki düşük gelgit ve iki yüksek gelgit yaşıyoruz.

Ay, ya yeni ya da tam evreye çok yakın olduğunda, gelgit kuvvetleri Güneş'in gelgit kuvvetleriyle birleşir, en yüksek ve en düşük gelgitler bu şekilde oluşur. Bu sayede ilkbahar gelgitlerine şahit oluruz. Ay, ilk çeyreğinde veya son çeyreğinde olduğunda ise en küçük gelgitleri yaratarak Güneş'e yıkıcı bir şekilde müdahale eder ve 15 günlük gelgitler oluşur.

Mümkün olan en yüksek gelgitler: Bahar Gelgitleri

Güneş, Dünya ve Ay birbiriyle aynı hizada olduğunda Bahar Gelgitleri'ni elde ederiz ve bunlar mümkün olan en yüksek gelgitlerdir.

Gelgit Aşırı Uçları

Gelgit aşırı uçları Yeni Ay ve Dolunay sırasında meydana gelir. Fotoğraftaki düşük gelgit halindeki Gorey Limanı, buradaki koylarda, girişlerde ve diğer sığ kıyı bölgelerinde bulunan yüksek ve düşük gelgit arasındaki aşırı farkı gösterir. Pürüzlü ve düzensiz kıyı bölgeleri, yüksek ve düşük gelgit ile Bahar Gelgitleri arasındaki 15 günlük gelgitin en büyük farkınının görülebildiği yerlerdir.

Bu gelgit etkilerinden dolayı, karasal bir canlı olarak görülen Grunion, Ay'ın neden olduğu bu olguda hayatta kalabilmek için benzersiz bir şekilde adapte oldu.

Grunion, benzersiz bir şekilde adapte olmuş kanatçıklara sahip küçük, 12-15 cm uzunluğunda bir balıktır ve dişilerin kuma girmesine ve erkeklerin etraflarına sarılabilecekleri dik bir pozisyonda manevra yapmasına izin veren bir kuyruğa sahiptir.

İlkbahar gelgitlerinde dişiler plajlara çıkar, kuyruklarıyla toprağı kazarlar ve yumurtlarlar.

Fotoğrafta da görüldüğü gibi bir dişi ileride yumurtlayacağı için altını kazıyor. Bunu, sadece bahar aylarında gelgit sırasında yapabilirler, çünkü yumurtaların uygun şekilde korunması için yumurtaları kuru kalmalıdır.

Erkekler ayrılmadan önce dişilerle iç içe geçer ve spermlerini bırakır.

Dik ve kuma gömülü bir şekilde bulunan dişi Grunion, başını dışarı doğru kaldırarak yumurta bırakıyor. Erkek Grunion ise onun etrafında dolaşıp yumurtaları döllemek için uğraşıyor. Bu üreme davranışını sergileyen bilinen iki Grunion türü vardır.

Gelgitler gerilerken, Grunion yumurtaları kıyıda kuluçkada bekliyor.

Bunlar, her bahar gelgitinde Güney ve Batı Kuzey Amerika sahillerine serilen Grunion yumurtalarından sadece birkaçı. Yumurtalar bir gelgit sürecinde sular geri çekildiğinde kumlu yüzeyin altında kalır. Kuluçka dönemi, bir başka Bahar Gelgiti'nin dönüşünü gösteren Ay dönemiyle mükemmel bir şekilde uyum sağlar.

Yavrular sadece 10-11 gün yumurtanın içinde kalırlar ve bir sonraki Bahar Gelgiti geldiğinde suya karışırlar.

Pasifik ve Baja Kaliforniya gibi pek çok sahil bölgesinde Grunionlar’ın yumurtladığı yerlerde, yüksek gelgit ve düşük gelgit arasında büyük farklılıklar vardır. Yüksek kaynak gelgitlerinde, kara bölgeleri 3 ya da 4 günlüğüne okyanus ya da deniz sularının altında kalırlar. Daha sonra gelecek gelgit gelene kadar 10 ila 11 gün kuru kalırlar.

Grunion türü, hayatta kalabilmek için Ay'ın haraketlerine ve gel-git olaylarına kusursuz bir şekilde adapte olmuş. Ay’ın etkileri olmasaydı Grunion'un üreme döngüsü imkansız olurdu.

Görüntülerde Grunion türünün sahilde üreme dögüsünü görebilirsiniz. Bu döngü, kusursuz bir şekilde çalışmaya devam ediyor ve doğanın muhteşemliğini bir kez daha insanlara kanıtlıyor.

0
30.07.2019 09:40

Japonya'nın hibrit canlı üretmeyi onaylaması

#Bilim

Japonya, yıllar süren mücadelesinin ardından kök hücre biyologu Hiromitsu Nakauchi’ye insan-hayvan embriyo hibriti deneyleri yapması için izin verdi. Nakauchi, bu izini almak için 10 yıldan uzun süredir uğraşıyordu.
Bu yılın başında Japonya, hibrit embriyoların taşıyıcı hayvanlara yüklenmesine ve yavruların dünyaya gelmesine izin verdi.
Tokyo Üniversitesi ve Stanford Üniversitesi’nde baş kök hücre araştırmacısı olan Hiromitsu Nakauchi, ülke ülke gezerek domuzlar gibi canlılar üzerinde insan organları geliştirmek için uygun şartları bulmaya çalıştı. Sırf ABD’de 110 binden fazla hastanın organ nakli beklediğinin farkında olan Nakauchi, bu yöntem sayesinde hayatların kurtarılabileceğine inanıyor.
Bu amacın gerçekleştirilmesi elbette ki şu anda biraz uçuk gözüküyor. Yine de projenin bir sonraki adamı, Japon yetkililerden yeşil ışık almayı başardı. 2014 yılında hükümet bu tür araştırmaları yasaklamış olsa da Nakauchi en sonunda bakanlıklardan gerekli onayı aldı. Araştırmacı, kamusal anlayış ve güvenin de zamanla gelişeceğini umuyor.
Nakauchi, “Hemen insan organları yaratmayı beklemiyoruz ama bu bizim, şimdiye kadar edindiğimiz bilgiler üzerine kurulu araştırmalarımızı ilerletmemizi sağlayacak.” diyor.
Deneyler, ilk olarak genetik olarak müdahale edilmiş insan pluripotent kök hücrelerinin fare embriyolarına eklenmesiyle başlayacak. Bu hücreler, genetik yapıdaki farklılıkları nedeniyle birer pankreas oluşturmayacak. Amaç, farenin insan kök hücrelerini kullanarak kendisine bir pankreas oluşturması olacak.
Ekip, 2 yıl boyunca bu kemirgenleri izleyecek ve pankreasın oluşum sürecini takip edecekler. Hayvanların diğer organları ve beyinleri de düzenli olarak kontrolden geçecek. Bu test başarılı olursa domuzlar üzerinde deney yapmak için başvuru yapılacak.
Daha önce insan-domuz ve koyun-domuz hibritleri yapıldıysa da hiçbirinin doğmasına ve olgunlaşmasına izin verilmedi.

Bu araştırmalarda en temel sorunlardan biri, insan kök hücrelerinin tam olarak hayvanın hangi organına gideceğinin ve enjeksiyon sonrası neye dönüşeceklerinin bilinmemesidir. Nakauchi ve ekibi, farelerin beyinlerinin %30’dan fazla insan olduğunu keşfettikleri an deneyleri durduracak.
Nakauchi, insan hücrelerinin yalnızca belli organları oluşturmasını sağlamaya çalıştıklarını ve kullandıkları yöntemin, kök hücrelerin nereye gideceğine dair çekinceyi ortadan kaldırdığını söylüyor. Araştırmacıya göre bu yöntem, etik çekinceleri de azaltacak.

Kaynak

0
22.07.2019 01:17

Ritmik hareketler yaparak metronom gibi davranan nöron

Brown Üniversitesi’nde araştırma yürüten bilim insanları; beynin dokunma duyusuna ilişkin bölgesinde bulunan tekil nöronların elektriksel uçlarında ölçüm yaptı ve bir metronom gibi çalışan yeni bir hücre tipi keşfettiler.

Brown Üniversitesi’nde profesör olarak çalışma yürüten ve Carney Sinirbilim Enstitüsü’nde yönetici olan Chris Moore, “Bu tip nöronlar; dış etkilerden bağımsız olarak, ritmik ve birbirleriyle uyumlu bir şekilde hareket ederler” açıklamalarında bulundu. Gamma ritimleri olarak da bilinen ve saniyede 40 devir yapan beyin dalgaları üzerinden insanlar ve kemirgenler ile yapılan çalışmalar, 1930’ların ortasında başlamıştı. Moore’un laboratuarında yapılan önceki çalışmalarda da, kemirgenlerin doğal gamma ritimlerinin laboratuvar ortamında artırılması, canlıların daha zayıf bir algıya sahip olmalarına neden olmuştu.

Yeni çalışmaya ilişkin açıklama yapan Moore, “Gamma ritimleri, büyük bir tartışma konusu oldu” dedi ve ekledi: Bazı sinir bilimciler, gama ritimlerini bir sihir olarak görüyorlar. Onlara göre; gama ritimleri, beyindeki bölgeler ile sıralı sinyalleri bütünleştiren bir noktada” diyor. Moore; gama ritimlerinin, metronom benzeri bir işleve sahip olduğunun daha önce de fark edildiğini ancak o dönem, çalışmanın duyurulmasını ertelediklerini ifade etti. Çünkü gama ritimleri, duyumlara verilen yanıtlara göre değişiklik gösterebiliyorlardı.

Yeni çalışmaya ilişkin bulgular 18 Temmuz günü “Neuron” dergisinde yayımlandı. Moore ve Brown Üniversitesi’nde doktora öğrenimini sürdüren Hyeyoung Shin, metronom hareketine benzer bir ritmik harekete sahip olan nöronları bulmak için yola çıkmadı. Bu durumun aksine başlangıçta, hislere odaklanan gamma ritimlerini incelemek istediler.

Shin, kemirgenlerin bıyıklarının hafifçe hareket etmesi için oldukça hassas bir makine kullandı. Böylelikle sadece bir kemirgenin hareketi tespit etme yeteneğinin yanı sıra; bıyıklar üzerindeki hareketin beyin tarafından nasıl algılandığı, bu bölgede bulunan nöronların aktivitesi üzerinden araştırılmış oldu. Araştırmayla Shin; kemirgenin bıyıklarına hafifçe vurulduğu an ile vurulmadığı anı karşılaştırarak beyinde ne gibi değişimlerin yaşandığını görmek istedi.

Shin, konuya ilişkin olarak, “Özellikle de kısıtlayıcı internöronlara ait bir alt tip ile ilgilendik. Bu hücreler yerel ölçekte iletişim kurarlar ve hücrelerin ana fonksiyonları, diğer hücrelerin neden olduğu ani voltaj yükselmelerini engellemektir” dedi ve ekledi: “Bu internöronların üçte birinin çok düzenli bir şekilde çalıştığını gözlemledik. Buradaki çalışmanın düzeninin artması, kemirgenin daha ince hisleri algılayabildiğini gösteriyor.”

Shin’in çalışmasını özgün kılan şey ise; ortalama nöron aktivitesi yerine, tekil nöron aktivitesi üzerinde çalışmalar yapmasıydı. Shin; tekil nöronlara bakarak birbirinden farklı olan üç tür nöron keşfetti. Bu nöronlardan bazıları, bıyık hareketi sonrası oluşan histen bağımsız bir şekilde enerji yükleniyordu. Bu nedenle, genellikle bilim insanları tarafından göz ardı ediliyorlardı. Bu grup düzenli olarak voltajlanan metronom nöronlarının alt grubuna ait bir nöron grubuydu. Diğer iki tip ise rastgele enerji yüklenen nöronlardı. Bu gruptaki nöronlardan bazıları bıyıktaki hareketlerin ardından değişikliğe uğradı, bazılarında ise değişiklik gözlenmedi. Çalışma sırasında Shin, dokunmanın algılandığı beyin bölgesinde bulunan metronom nöronlarının birbirleriyle uyumlu bir şekilde çalıştıklarını ortaya çıkardı.

Moore, konuya ilişkin olarak yaptığı açıklamada, “Bilim insanları ilk kez dış dünyadaki uyaranlara cevap veren bir nöron bulduklarını ifade ediyorlar. Nöronlar, dış dünyaya cevap vermezse; bilim insanları o nöronlarla neler yapacaklarını bilemezler ve bu tip nöronları görmezden geliriz. Aslında çok basit, ya o nöronları yorumlayın ya da temel önemdeki şeyleri kaçırın. Çünkü, henüz onları görmek için hazır değilsiniz” dedi ve ekledi: “Ancak Shin, yaptığı çalışmada; düzenli bir voltaj artışına sahip metronom nöronlarını görmek için hazırdı. Shin, çalışmaya başlamadan önce kapsamlı bir literatür taraması yaptı ve nöronların ani voltaj yüklenmelerinin mantığını anlamaya çalıştı. Bu çalışma için ise, bilgisayar modellemeleri kullandı.”

0
12.07.2019 12:27

Bluetooth

Bluetooth, endüstriyel, bilimsel ve tıbbi radyo bantlarındaki kısa dalga boylu UHF radyo dalgalarını kullanarak kısa mesafelerde sabit ve mobil cihazlar arasında kısa mesafelerde veri alışverişinde, 2.400'den 2.485 GHz'de ve kişisel alan ağları (PAN'ler) oluşturmada kullanılan bir kablosuz teknoloji standardıdır. Başlangıçta RS-232 veri kablolarına kablosuz bir alternatif olarak düşünülmüştü.

Bluetooth, telekomünikasyon, bilgisayar, ağ ve tüketici elektroniği alanlarında 30.000'den fazla üyesi olan Bluetooth Special Interest Group (SIG) tarafından yönetilmektedir. IEEE, Bluetooth'u IEEE 802.15.1 olarak standartlaştırmıştır, ancak artık standardı korumamaktadır. Bluetooth SIG, şartnamenin geliştirilmesini denetler, yeterlilik programını yönetir ve ticari markaları korur. Bir üretici, bir Bluetooth cihazı olarak pazarlamak için Bluetooth SIG standartlarını karşılamalıdır. Bireysel nitelendirici cihazlara lisanslanan teknolojiye bir patent ağı uygulanır.

0
05.07.2019 02:54

Sodyum Bikarbonat

Sodyum bikarbonat, halk arasında bilinen adıyla soda, NaHCO3 formüllü bir bileşiktir.

Kabartma tozu olarak da kullanılan sodyum bikarbonat, antiasit özelliğine sahip bir kimyasal maddedir. Beyaz renkli toz şeklindedir. Suda çözünme özelliği vardır. Genel kullanım alanı, kimya, cam, döküm, sabun, deterjan, kağıt ve tekstil sanayisidir.

Sodyum Bikarbonatın Kullanımı
Sodyum bikarbonat, halk arasında sıklıkla hamur kabartma tozu olarak bilindiği için, bu şekilde kullanımı yaygındır. Ancak bunun yanı sıra yanmış tepsilerin ve tencerelerin rahat bir şekilde temizlenebilmesi için iyi bir çözümdür. Ayrıca demliklerin içerisindeki kalıntıların, termoslardaki ve vazolardaki kalıntıların temizlenmesinde de kullanılır. Uygulanması da son derece basittir. Uygulanacak kaba sıcak su doldurulur ve içerisine sodyum bikarbonat dökülür. Bu karışımla lekeler kolaylıkla temizlenir. Sodyum bikarbonatın soda hali suyla tepkimeye girdiğinde bazik özellik kazanarak deterjan görevi görmektedir.

Sodyum bikarbonat, kuru bakliyatların daha iyi haşlanması için de kullanılabilir. Haşlama suyuna bir miktar sodyum bikarbonat eklendiğinde bakliyatlar daha çabuk yumuşar. Ayrıca ağız kokusu olanların da derdine çare olabilmektedir. İstenmeyen kokuları önleyen bu madde, lavabo kokularının önlenmesi, ayakkabı kokularının giderilmesi, buzdolabı kokularının giderilmesi için de kullanılabilir. Sodyum bikarbonat; lahana ve karnabahar gibi sebzelerin haşlanması esnasında çıkan kokuların giderilmesi içinde haşlama suyuna katılarak kokular önlenebilir.

Böcek sokmaları sonrasında, böcek ısırığının olduğu yere sodyum bikarbonatlı su ile uygulama yapıldığında ısırılan bölgedeki kaşıntıyı engellemektedir.
Sodyum Bikarbonat

. El ve ayak terlemesi sorunu olanların deodorant yerine sodyum bikarbonatlı su kullanılırsa bu bölgelerdeki terleme sorununda azalma olur ve kötü kokular da engellenir. Güneş yanıklarında sodyum bikarbonatlı su yanan bölgeye anında uygulanırsa, yanık bölgedeki ağrıyı hafifletmektedir.

Sodyum Bikarbonatın Zararları
Sodyum bikarbonat, doğrudan maruz kalındığında insanlar için zararlı olabilecek bir maddedir. Bu zararlar şu şekilde sıralanabilir;

Sodyum bikarbonat, göz veya cilde doğrudan temas ettiğinde tahriş edici etki oluşturmaktadır.

Sodyum bikarbonat solunum yoluyla doğrudan vücuda girmişse, temiz hava alınabilecek bir ortama geçilmelidir. Bu maddenin yoğun olduğu ortamlarda kişilerin sürekli olarak maske kullanması faydalı olur. Sürekli olarak maruz kalındığında ise dişlerde yıpranmaya ve ciltte kızarıklığa yol açar.

Sodyum bikarbonat üretiminin yapıldığı ortamda çalışan kişilerin ciltlerini bu maddeye maruz bırakmamaları gerekir. Maruz kalındığında bol su ile yıkanması gerekir. Yıkanmadığı taktirde ciltte çatlama meydana gelebilir.Gözle temas halinde ise akan su altında bol su ile yıkanmalıdır.

Sodyum bikarbonat doğrudan yutulduğu taktirde etkisini 4 gün içerisinde gösterebilir. Yutmaya maruz kalındığında hastalarda karın ağrısı, susuzluk, sindirim sisteminde iltihap gibi rahatsızlıklar görülür. Bu tür belirtiler görüldüğü taktirde derhal doktora başvurulmalıdır.

0
03.06.2019 12:28

NASA uzaylıları biliyor ama halktan gizliyor

NASA haricinde ESA (Avrupa Uzay Ajansı), RSA (Rusya Uzay Ajansı), CNSA (Çin Ulusal Uzay Ajansı), JAXA (Japon Uzay Dairesi) gibi “sadece en önemlilerinin” adını andığımız onlarca uzay araştırma kurumu var.
#Nasa

0