Popüler
Antartika'da yıldız tozu bulundu
Bilim insanları yıldız patlamaları sonucunda arta kalan ve ömrünün yaklaşık 2.6 milyon olduğu düşünülen "Demir-60" adında nadir bir izotop keşfetti.
Almanya'da yer alan Munih Teknik Üniversitesinin yapmış olduğu araştırmada, Antartika üzerinde yer alan karlar üzerinde Dünya'da normal şartlarda yer almayan 60 izotoplu Demir elementini keşfettiler.
"Demir-60" genellikle kütlesi büyük olan yıldızların patlaması sonucu (Süpernova) açığa çıkan kozmik parçacıkların radyasyonla etkileşimi ile birlikte açığa çıkmaktadır.
Araştırma ekibinden Dr.Korschinek'in düşüncesine göre Güneş Sistemimiz yaklaşık 40.000 yıl önce yıldız patlamalarının yaşandığı ve kozmik parçacıkların sürüklendiği bir alana girmesi sonucu bu elementin gezeginimize geldiğini öne sürüyor.
Roketlerin yeni alternatifi buharlı balonlar
Bilim insanları uyduları uzayın belirli bölgelerine yerleştirmek için hem daha düşük maliyetli, hem de daha verimli bir yol üzerinde çalışmalarını sürdürüyorlar.
Uyduları roketler aracılığıyla uzayda istenilen bölgelere fırlatmak son derece maliyetli ve zorlu bir süreçtir. Finlandiya Meteoroloji Enstitüsü'nden bir ekip, bu konu üzerine "Buhar Balonları" adlı bir çalışmaya başladılar. Henüz bu düşünce üzerine fiziksel temeller atılmasa da, yapılan bilgisayar simülasyonları ile birlikte Buhar Balonlarının maliyet açısından avantaj sağlayacağını, çevreyi roketlere nazaran daha az kirleteceğini ve istenilen bölgeye daha etkin gidebileceğini söyleyebiliriz.
Araştırmacılar, balonun içerisini sıcak bir buharla doldurmayı planlamaktadır. Balon yükselmeye başladıkça su buharının bir kısmı yoğunlaşacaktır. Yoğunlaşma ile birlikte soğutmayı yavaşlatan ve kalan buharın gaz halinde kalmasına yardımcı olan ısıyı açığa çıkaracaktır. Beklenilen yüksekliğe ulaşıldıktan sonra Buhar Balonları uzayda istenilen bölgeye konumlanacaktır. Balon buharlarının içerisindeki buhar miktarı bittiğinde tekrar kullanılmak üzere toplanılabilir.
Türler arası yayılan kanser
Bilim adamları hayvanlar arasında bulaşıcı olan ilk kanser türünü keşfetti ve iddia edilene göre virüs gibi bulaşıcı kanserler düşündüğümüzden daha yaygın.
Sekiz farklı bulaşıcı kanser türü tanımlandı. Kanserin köpeklerde bir ve tazmanya canavarlarında iki çeşit olduğunu birkaç yıldır zaten biliyoruz ancak yeni bir çalışma dört molüsk türünde ve onların yakın akrabalarında beş bulaşıcı kanser çeşidi daha belirledi. Araştırma grubunun başkanı olan Kolombiya Üniversitesi Sağlık Merkezi’nden Stephen Goff’a göre, belirli kanser çeşitleri çift kabuklular olarak bilinen bu tür deniz canlıları arasında yayılmaya devam ediyor.
Lösemi benzeri kanser Kanada yakınlarında toplanan midyelerde, kum midyelerinde ve İspanya kıyılarındaki istiridyelerde bulundu. Üç durumda da, Goff ve araştırma grubu kanserin su altı kolonilerinde yaşayan türler arasında yayıldığına dair kanıt buldu. Hasta çift kabukluların öldüklerinde kanserli hücreler yaymaları ve bu hücrelerin başka bir canlı tarafından alınacak kadar uzun süre yaşamaları mümkün. Midye, istiridye ve kum midyelerinin tamamı pasif süzücülerdir, hepsi az gelişmiş sindirim sistemine sahiptir ve saldırılarla mücadele etmek için gerekli imkanlardan yoksunlardır.
Tümörlerin genetik tahlilleri virüslerin var olan canlıdan değil dış kaynaklardan geldiğini ortaya çıkardı. Kaplan’ın söylediğine göre tümör hücreleri yerleştikleri canlılarla aynı DNA’ya sahip değil. Ayrıca, her midye virüs gibi bir canlıdan diğer canlıya giden aynı kanser hücresi dizini tarafından öldürülmüş.
Goff, Washington Post’a şunları söyledi: “Tahmin ediyorum ki bilinen kanserlerin çoğunun bulaşıcı türden olduğu ortaya çıkacak.” “Kaç deniz canlısının daha bu yüzden zarara uğrayacağınız gerçekten bilmiyoruz.”
Ayrıca geçen sene Kanada sahillerindeki midyelerden gözlemlendiği kadarıyla, bu durumun yıkıcı etkileri olabilir. Jim Sherry, CBC News’e şunları iletti: “Özellikle yazın sıcak olduğunda ve hastalık hızla yayıldığında kanserden ölmüş istiridyelerle dolu alanlar bulduk.”
Bilim adamlarının bir sonraki adımı ise çapraz-tür bulaşıcı hastalıklara neden olan belirli mutasyon çeşitlerine odaklanmak olacak.
Mesleklere göre yalanlar
Ayakkabıcı: Giydikçe açılır.
Emlakçı: Merkeze 10 dk.
Öğretmen: Zeki ama çalışmıyor.
Esnaf: Bana gelişi bu.
Galerici: Dosta gider.
Memur: Sistem gitti.
Siyasetçi: Kandırıldık.
Milliyet’in akaryakıt zammına “değişiklik” demesinin ardından yüzde 25’lik taksi zammına Taksiciler Odası Başkanı “düzeltme” demiş. Peki sizce bundan sonra #ZamDemeyelim de ne diyelim?
Kendisini pazarlamaya çalışan kocasını öldüren Çilem Doğanın tarihi savunması ; .
" Erkekler takım elbise giyip önüne bakınca cezası iniyor, benim takımım, kravatım yok, annem apar topar bu tişörtü bulabilmiş. Bir de ne yalan söyleyeyim hayatta kalmış olmanın saklayamadığım bir sevinci var içimde. Şu adliye koridorlarında yüzüm mor şekilde çok dolaştım koruma kararları için. Başka bir seçeneğim kalmamıştı. O ölmese ben ölecektim. O size beni pazarlamaya karar verdiğini söylemeyecekti başka adamların koynuna beni sokma planlarını anlatmayacaktı benim patlıcan fazla pişti diye perdeler azıcık kirlendi diye masada kırıntı kaldı diye yediğim dayakları söylemeyecekti. Kaç kere hastanelik olduğumdan bahsetmeyecekti. Çay bahçesinde çekilmiş bir fotoğrafım var. Biraz yan gülmüşüm. Belki de o fotoğrafı gösterip namussuz karılar gibi çıkmış filan diyecekti. Karısını başka adamlara satan o değilmiş gibi “namusumu temizledim” diyecekti. Siz onu 3-5 yılla yargılayıp namusu kirlendi diye mazur görüp yandan gülüşümü tahrik sayıp bir de üzülecektiniz adama. Oysa namus benimdir Hakim Bey, bir kağıda imza attık diye kimselere bırakmam."
Kaktüsler ve çocuklar
Meksika’da çölde yetişen bir tür kaktüs vardır. Agave Kaktüsü…
Bu kaktüs tekilanın hammaddesi olduğu gibi, yapraklarında da Sisal denen ipeksi bir iplik var ve ipekten daha pahalı bir kumaşın yapımında kullanılır.
Bir gün bir işadamı bu kaktüslere yatırım yapmaya karar verir.
Büyük bir fabrika kurar, büyükçe ve verimli bir tarlada kaktüsleri yetiştirmeye başlar.
Kaktüsleri orada daha büyük ve daha bol yapraklı yetiştirmek için her türlü fedakârlığı yapar.
Kaktüsleri bol vitaminler ve zenginleştirilmiş gübrelerle besler.
Çabaları sonuç verir, daha iri ve yaprakları daha büyük bitkiler elde eder.
Sıra yaprakların içindeki iplikleri toplamaya gelir. İlginç bir olayla karşılaşırlar; hemen hemen tüm kaktüslerde bu iplikler kaybolmuştur!
Yapraklar daha iri olmuş ama içlerindeki iplikler kaybolmuş.
Buna bir türlü anlam veremez ve işadamı büyük bir zararla fabrikayı kapatmak zorunda kalır.
Ama olayın sebebini öğrenmek ister ve sorunun peşini bırakmaz. Sonuçta Amerikalı bir bitki biyoloğu ile anlaşır.
Bitki biyoloğu çöle gider, bu tür kaktüslerden birinin yanında çadır kurar ve bir-iki ay kaktüsü gözlemler, inceler ve sonuçta bir rapor yazar.
Raporda şu ifade yer alır;
“…bu ipliklerin ortaya çıkma sebebi çölün çetin ve zor koşullarıdır.
Siz bu kaktüsü rahat bir ortama yerleştirmekle onu bu yeteneğinden mahrum bırakmışsınızdır…. “
Çocuk yetiştirirken, eğer ona kötülük yapmak istiyorsanız her istediğini verin.
Eğer iyilik yapmak istiyorsanız, bırakın bazı sorunlarını kendisi çözmeye çalışsın…
Bunu yaparken de kendisini geliştirsin…
Eski İngilizlerin böbreklerinde dev solucanlar yaşadığı keşfedildi
Cambridge Üniversitesi'nde gerçekleştirilen bir araştırma, Tunç Çağı'nda yaşayan İngilizlerin böbreklerinde takriben bir metrelik solucanlar olduğunu ortaya koydu. Araştırmacılar, o vakitlerde İngiltere'de yaşayan ve 'Britonlar' olarak adlandırılan insanların çiğ balık, kurbağa ve kabuklu deniz hayvanlarını yedikleri için böbreklerinde ölümcül solucanlar oluştuklarını belirtti.
Araştırma içerisinde betimleyen İngilizler, Must Farm isimi verilen ve İngiltere'nin doğusunda yer alan bir yerleşim yerinde kalıyor. Hanelerinin su üzerinde bulunduğu belirtilen araştırmada kişilerin yerleşim yerleri arasında bataklık üzerindeki köprüler arasında geçiş yaptıklarını belirtiliyor.
Yerleşim yeri, bundan 3.000 sene önce devasa bir yangında yerle bir oldu ancak bataklık ortamı o döneme ait olan eşyaları son derece başarılı bir şekilde savunduğu için arkeologlar oradaki kişiler üzerine araştırmalar yapabildi. Tüm bunların yanı sıra araştırmacılar, insan dışkılarına da erişebildi ve bu dışkılar Cambridge Üniversitesi tarafından incelendi.
Araştırmanın başında yer alan isim Piers Mitchell, "Dışkıyla alakalı olan maddelerden iki değişik şekilde numune alabildik. Evvela kulübelerin altındaki ve çevrenindeki çamurların numunelerini aldık. Bunun hemen peşinden çamur içerisinde muhafaza edilmiş olan dışkılar, alanda kazı yapan arkeologlar tarafından incelendi" izahlarında bulundu.
Fosilleşmiş olan dışkılar içerisinde son derece güzel bir şekilde muhafaza edilmiş parazit yumurtalarıyla karşılaşıldı. Araştırmacılar, bu parazitlerin insan vücudunda barınabilmesi için balık ve deniz ürünlerinin çiğ bir şekilde tüketilmiş olması gerektiğini söyledi.
Araştırmanın başyazarı Mitchell, dev böbrek solucanlarının büyüdükleri böbreği yok edebileceğini ve bizim de sadece iki adet böbreğimiz olduğunu belirtti. Bu yüzden bir insanın böbreğinde solucan çıkması neticeninde kişinin böbrek yetmezliğinden can verebileceği belirtildi. Araştırmanın neticeleri pek iç açıcı olmasa dahi Mitchell ve ekibi araştırmadan hoşnut olduklarını ve belirtilerinin ilmi araştırmalar için büyük ehemmiyet arz ettiğini belirtti.
Kaynak: https://www.foxnews.com/science/ancient-britons-had-giant-worms-in-thei…
Dini metinlerin yanlış yorumları ve yoksulluk nedeniyle Terörizm
Papa ve El-Ezher'in Büyük Şeyhi: Dini metinlerin yanlış yorumları ve yoksulluk nedeniyle Terörizm
Katolik dünyasının ruhani lideri Papa Francis ve El-Ezher büyük Şeyhi Ahmet Et-Tayyip, "Dünya barışı ve birlikte yaşama için İnsani Kardeşlik üzerine bir belge imzaladı. Ve Papa Francis gibi kandırılma konusunda istekli birine, Et-Tayyip veya başka bir uygulayıcı aldatıcıdan bekleyebileceğimiz gibi yalanlar ve arzulu düşüncelerle dolu. Christine Douglass-Williams, düşünen bir kişinin Et-Tayyip'in samimiyetinden şüphelenmesi için nedenlerinden bazılarını ayrıntılı olarak açıkladı ve önümüzdeki günlerde belgedeki cahilce ifadelerden bazılarını açıklamayı planlıyorum.
İşte bir tanesi:
"Terörizm içler acısı bir durumdur ve Doğu veya Batı, Kuzey veya Güney'de olsun, halkın güvenliğini tehdit ediyor ve panik, terör ve karamsarlığı yayıyor, ancak teröristler onu araçlaştırırken bile dine bağlı değiller. Bunun yerine dini metinlerin yanlış yorumlanmasından ve açlık, yoksulluk, adaletsizlik, baskı ve gururla ilgili politikalardan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle finansmanlar, silah ve strateji sağlaması ve medyayı kullanırken bile bu hareketleri haklı çıkarma yönelik terörist girişimleri desteklemeyi bırakmalıdır. Bütün bunlar güvenlik ve dünya barışını tehdit eden uluslararası suçlar olarak kabul edilmelidir. Bu tür terörizm, her türlü biçim ve ifadeyle kınanmalıdır..."
Terörizm "dini metinlerin yanlış yorumlanmasından ve açlık, yoksulluk, adaletsizlik, baskı ve gururla ilgili politikalar" nedeniyledir deniliyor.
Öyleyse Sünni İslamdaki otorite kaynakları, Sünni Hukuk okulları, Kuran ve Sünnet hakkındaki yorumları da yanlış mı? İşte Müslüman olmayanlara karşı cihat savaşı hakkında söyledikleri:
Şafi Okulu: 1991 yılında İslam dünyasının önde gelen otoritelerinden El-Ezher Üniversitesi din adamları tarafından onaylanmış olan ve Sünni Ortodoksluğun güvenilir bir rehberi olarak İslam Hukuku Şafi El Kitabı, cihat hakkında şunları söylemektedir: "Halife, Hristiyanlar, Yahudiler ve Zerdüştler ile Müslüman oluncaya kadar veya Müslüman olmayanlara özgü cizye vergisini ödeyinceye kadar savaşmalıdır." İslam Hukuk konusunda Ürdünlü bir uzman olan Şeyh Nuh Ali Salmanın bir yorumunu ekliyor: "Halife bu savaşa yalnızca ilk olarak İslami inanç ve uygulamalara girmeye davet etmesi şartıyla ve eğer yapmazlarsa onları Müslüman olmayan vergisini ödeyerek İslamın sosyal düzenine girmeye davet etmesi şartıyla yapabilir... Atalarının dinlerinde kalırken. " (Umdat al-Salik, o9.8).
Elbette bugün halifelik yok ve bu nedenle Usame ve arkadaşlarının cihadına hiç bir otorite izin vermediğinden yasadışı bir şekilde cihat yaptıkları sık sık tekrarlanıyor. Ancak eylemlerini, hiç bir devlet yetkisine ihtiyaç olmayan savunma cihadı olarak açıklıyorlar ve bir Müslüman toprağa saldırılırsa bu herkes için zorunlu olur. (Umdat el-Salik, o9.3) Bununla birlikte savunma cihadının sonu, Müslüman olmayanlarla eşit bir barışçıl birliktelik değildir. Umdat El-Salik, Müslüman olmayanlara karşı savaşın İsa'nın nihai inişine kadar devam etmesi gerektiğini söyler. Bundan sonra İslamdan başka hiç bir şey kabul edilmeyecektir çünkü cizye vergisi sadece İsa'nın inişine kadar geçerlidir." (o9.8).
Hanefi okulu: İslam Hukuku Hanefi El Kitabı aynı yasaları tekrarlıyor. İnsanların savaşmadan önce İslamı kucaklamaları için çağrılmaları konusunda ısrar ediyor, çünkü Peygamber, komutanlara emir verdi ve kafirleri imana çağırmaya yönlendirdi. Bu cihadın ekonomik kazanç için değil, sadece dini nedenlerle yürütülmesi gerektiğini vurgulamaktadır: İslam çağrısından, insanlar bundan dolayı din uğruna saldırıya uğradıklarını ve mülklerini alma uğruna uğramadıklarını algılayacaklardır.
Bununla birlikte, "Kafirler çağrıyı aldıktan sonra rıza göstermez ya da vergi ödemeyi kabul etmezlerse, Müslümanların Allahtan yardım istemeleri ve onlara savaş açması gereklidir. Çünkü Allah ona hizmet edenlerin yardımcısı, düşmanlarının ise yok edicisidir. Her seferinde onun yardımını istemek gereklidir. Dahası Peygamber bize öyle emreder." (Al-Hidayah, II.140)
Maliki Okulu: Öncü bir tarihçi ve filozof olan İbn Haldun (1332-1406) Maliki hukuk teorisyeniydi. Tarihsel teorisinin ilk eseri olan Mukaddime'de "Müslüman toplumda, kutsal savaşın, Müslüman misyonun evrenselliği nedeniyle dini bir görev olduğunu ve zorunlu olarak herkesin İslama çevrilmesi gerektiğini söyledi." İslamda dini meselelerden sorunlu olan kişi güç politikaları ile ilgilenmektedir, çünkü İslam dünyanın geri kalanı üzerinde güç kazanma yükümlülüğü altındadır."
Hanbeli Okulu: Günümüzde yaygın olan radikal ya da köktenci İslam olarak bilinen şeylerin büyük orta çağ teorisyeni olan İbn Teymiye bir Hanbeli Hukukçusu idi. "Yasal savaşın esasen cihat olduğu ve amacın dinin tamamen Tanrının olduğu ve Tanrının sözününü en üstte olduğu, bu nedenle tüm Müslümanlara göre, bu amaç doğrultusunda duranların mücadele etmesi gerektiğini belirtti.
Bu aynı zamanda günümüz İslam alimleri tarafından öğretilmektedir. Majid Khadduri, Irak'ın uluslararası üne sahip İslam Hukuku alimi idi. Khadduri, 1955 yılında yayınlanan ve konuyla ilgili en açık ve aydınlatıcı çalışmalarından biri olan İslam hukukunda savaş ve barış adlı kitabında, şöyle söylemiştir:
"Belli bir dini evrenselleştirmek için bir araç olarak görülen devlet, sürekli genişleyen bir devlet olmalıdır. Başlıca işlevi, Tanrının yasasını uygulamaya koymak olan İslam devleti, İslamı tüm dünyada egemen olan ideoloji olarak kurmaya çalıştı... Bu nedenle cihat, hem dinin evrenselleşmesinde hemde bir İmparatorluk Dünya Devletinin kurulması için bir araç olarak kullanılmıştır." (Sayfa 51)
Imran Khan Nyazee, İslamabad'daki Uluslararası İslam Üniversitesi, Şeriat ve Hukuk fakültesinde yardımcı Profesördür. 1994 yılında, İçtihad Metodolojisi kitabında, 12. yüzyıl Maliki Hukukçusu İbn Rüşd'den söz eder: "Müslüman hukukçular, Ehl-i Kitap ile savaşmanın amacının iki şeyden biri olduğu konusunda hemfikirdirler: Ya Müslüman olmaları ya da cizye ödemeleri." Nyazee şu sonuca varıyor: "Bir Müslüman topluluğunun asıl amacı, Hukukçuların gözünde, Allahın sözünün cihat yoluyla yayılması ve sonrasında Müslüman olmayanların boyun eğdirilip, cizye vergisinin ödenmesini sağlamaktır."
Dini metinleri, yanlış yorumlayan biri nasıl Uluslararası İslam Üniversitesinde Şeriat ve Hukuk fakültesinde Profesör oldu?
Yoksulluğun terörizme yol açtığı fikrine gelince, bu sadece Batılı milletlerin, Müslüman devletlerin hükümetlerini kontrol etmeleri için bir çağrıdır. Aynı zamanda gözle görülür derecede yanlıştır. New York Times bir rapor yayınladı. "11 Eylül 2001... saldırılarından kısa bir süre sonra... Princetonlu Ekonomist Alan B. Krueger, yoksulluğun terörizmde önemli bir faktör olduğu varsayımını test etti. Krueger'in ekonomik figürler, anketler, intihar bombacıları ve nefret grupları hakkındaki verileri, ekonomik sıkıntılar ve terörizm arasında bir bağlantı bulamadı."
CNS News Eylül 2013'te şunları not etti: "2009'da Savunma Sekreterine hazırlanan terörle mücadele hakkındaki Rand Corporation'ın raporuna göre, Teröristler özellikle yoksulluk, eğitimsizlik veya akıl hastalığından etkilenmemiştir. Demografik olarak, en önemli özellikleri normallikleridir(Çevrelerinde). Terörist liderler, aslında göreceli olarak ayrıcalıklı kökenden gelme eğilimindedirler." Rand raporunun, yazarlarından biri olan Darcy Noricks, bir dizi akademik çalışmaya göre, Teröristler genel nüfustan daha fazla eğitimli olduklarını ortaya çıkardı.
Ancak, yoksulluğun terörizme yol açtığı analizine başvuruldu ve yeniden başvuruldu ve yeniden başvuruluyor. Ve şimdi de Papa bu yanlışlığa imza atıyor.
"Bırakın onları; onlar körlerin kör kılavuzlarıdır. Eğer kör köre kılavuzluk ederse, her ikisi de çukura düşer." Matta 14:15
