Popüler

Bugün en çok okunan başlıklar
28.08.2019 11:54

Az bilinen bilimsel gerçekler

1- NASA, daha önce Voyager 1 ile ilk kez Güneş sisteminin dışına çıkmış ve adeta imkânsızı başarmıştı. Araç, yaklaşık 35 yıl boyunca uzayda yol almış, bu görev 2012 yılında hedefine ulaşmıştı. Bu alandaki bir sonraki görev de 5 Kasım 2018’de Güneş sisteminden çıkan Voyager 2 ile gerçekleşmişti. Bu görevler, Güneş sisteminin dışına çıkmanın mümkün olduğunu gösterirken henüz Güneş’e ulaşabilen bir uzay aracı üretmek hayalden farksız.
2018’de “Parker Solar Probe” projesini başlatan NASA, aracın Güneş’e 6.437.376 kilometre uzakta kalacağını açıklamıştı. Sayıyı okumadan geçmiş ya da okurken duraksamış olabilirsiniz, bu bile görevin ne kadar zor hatta imkânsız olduğunu gösteriyor.
Güneş’in çekim kuvvetinin yüksek olması nedeniyle Güneş’e doğru bir araç yollasak zaten Güneş, aracı kendine çeker diye düşünebilirsiniz ancak bu da oldukça zor. Böyle bir aracı üretmek için Dünya ile aynı hızda hareket eden ancak Dünya’nın tersine giden bir rokete ihtiyaç duyulur. Tahmin edersiniz ki günümüz teknolojisiyle bunu üretmek imkânsız olduğundan Güneş’e araç göndermek de imkânsız olarak yorumlanır.

2- Göktaşlarının atmosfere girdikten sonra yandığı ve bunun halk arasında yıldız kayması olarak adlandırıldığı herkesçe biliniyor. Bu yanma, atmosfer ile göktaşı arasındaki sürtünmeden kaynaklı oluşur. Tabii yanma olayı, uzaya gidip gelen araçlar için en büyük tehlikelerden biridir. Atmosfere giren uzay araçlarının etrafında oluşan ısının kaynağı sorulduğunda göktaşındaki duruma dayanarak “sürtünme” yanıtını verebilirsiniz ancak doğru yanıt sürtünme değil.
Uzay boşluğundan atmosfere giren uzay araçları, saatte yaklaşık 27.500 km hız ile hareket eder. Araçlar, bu hızla ilerlerken önündeki atmosferi oldukça hızlı bir şekilde sıkıştırır. Sıkıştırma işlemi sonucu sıcaklık, 1.650 santigrat dereceye kadar ulaşır.
Sürtünme bu işin neresinde diyebilirsiniz; onu da şöyle açıklayalım. Uzay aracı atmosfere girdiğinde hava o kadar ısınır ki aracın çevresinde adeta ballı 3310’da balın yaptığı gibi bir plazma şok dalgası oluşur. Bu şok dalgası, yalıtım etkisi gösterir ve aracı sürtünmeden korur.

3-Yağmur yağarken çakan şimşekler, kimi zaman korkutucu olabiliyorlar. Son dönemde sıkça duyduğumuz yıldırım düşmesi haberleri de artık yağmur ve fırtınaya dışarıda yakalananları tedirgin ediyor. Birçok uzmana göre fırtına sırasında durulması en tehlikeli yer olan ağaç altları, her şeye rağmen birçok kişinin tercihi hâline geliyor.
Oysaki düşünülenin aksine otomobillerin içleri, yıldırım düşmelerine karşı oldukça korunaklı yerler. Araçların lastiklerinin yalıtkan olması, toprakla iletimi kestiği için araçların tehlikeli olduğu düşünülebilir ancak lastiklerin yalıtkanlığı, yıldırım düşmesi gibi yüksek boyutlardaki yük transferini durduracak seviyede değildir.
Aracın içindeki kişiyi güvende kılan en önemli yapı ise aracın metal kısmıdır. Aracı sarıp sarmalayan bu metal kısım, “Faraday kafesi” görevi görür ve elektrik yükü yüzeyden toprağa akar. Tabii aracın içi ne kadar güvenliyse fırtına sırasında “Faraday kafesi” etkisi gören metal yüzeye temas etmek de o kadar tehlikelidir.

4- NASA’nın uzay araçlarının içinden paylaştığı videolarda astronotların yer çekimsiz bir ortamda olduğuna dair bazı gözlemler yapsak da aslında bu durum tam olarak öyle değil. İlk olarak şu konuda anlaşalım: Yer çekimi, uzay da dâhil olmak üzere her yerde mevcut. Küçük ya da büyük olsun evrendeki her nesne, birbirine çekim kuvveti uygular. Aslında evreni bir arada tutan kuvvet de budur.
Uluslararası Uzay İstasyonu da her şeyde olduğu gibi yer çekimi etkisini yansıtır. İstasyon içindeki astronotlar, istasyon ile aynı ivmeye sahip olduklarından dolayı havada yüzüyor gibi görünürler.
Buna benzer bir ortamı aslında yeryüzünde de oluşturmak mümkündür. Bir asansörde en üst kattayken halatın koptuğunu düşünürsek, asansör içindeki kişi de aslında ağırlıksız bir durum hisseder.

5- Aklınıza fizik derslerinde gösterilen sayfalar dolusu termal karakteristik denklemi gelebilir ancak bu gerçek, o formüllerin pratikteki karşılığı olmasıyla oldukça önemli. Burada dikkat etmemiz gereken termal karakteristik kuralı, metallerin herhangi bir malzemeden daha iyi termal iletkenliğe sahip olması ve sıcaklığı nasıl hissettiğimiz.
İnsan vücudu, temel olarak sıcaklığı direkt tespit edemez ancak sıcaklık farkını algılayabilir. Elimizle dokunduğumuz bir nesneyle elimiz arasındaki sıcaklık farkı, nesnenin sıcaklığı hakkında bize ipucu verir. Elimizden daha soğuk bir nesneye dokunduğumuzda parmağımız ısı kaybeder ve üşüme hissi gelir. Metaller ısıyı iyi ileten malzemeler oldukları için ahşap malzemeye göre sıcaklık farkı anında hissedilir ve aslında metal malzeme daha soğukmuş gibi görünür.
Tencerede pişen bir yemeği biraz soğuttuktan sonra yiyebilirken yemeğin bulunduğu tencereye dokunamamak da aslında bu gerçeği gösteren en temel deneydir. Tabii sağlamlık testlerimizde çakmakla yaktığımız ekranların metal olmaması da en büyük şansımız.

6- Sulama sistemlerinden araba yıkama merkezlerine kadar birçok yerde suyu farklı hızlarda ve basınç değerlerinde kullanmaya ihtiyaç duyarız. Bu işlem için birçok farklı tasarım karşımıza çıksa da aslında bunlar temelde suyun hızını etkiler. Suyun basıncını hortumun ya da borunun kesit alanını daraltarak artırmak mümkün olsaydı zaten baştan uca doğru sürekli daralan borular kullanılarak pompa ihtiyacı ortadan kaldırılırdı.
Bu konuda da aslında emme ve itme arasındaki gibi bir kavram kargaşası mevcut. Uç kısmı daraltılmış bir hortumdan çıkan suyun basıncı değil hızı artar. Tam da bu noktada bilime birçok katkı sunmuş olan rahmetli Daniel Bernoulli ve onun ünlü Bernoulli Prensibi’ni hatırlamakta fayda var. Bernoulli Prensibi’ne göre akışkanların hızı arttıkça basıncı düşer. Bu da aslında hortumlardan çıkan suyun basıncının yükseldiğini değil düştüğünü gösterir.
Aslında başparmağımızı kullanarak hortumun uç kısmını daraltmak ve suyun hızını artırmak da bilimsel bir isimlendirme almış ve buna “Venturi effect” denmiştir. Günümüzde sıvı ve gaz sensörlerinin birçoğunun temel aldığı bu etki, günlük hayatta da sıkça karşımıza çıkıyor diyebiliriz. Bu bilimsel gerçeğin ardından bir gerçek daha var ki elinizdeki hortumun ucunu her kıstırdığınızda bu yazımız aklınıza gelecek.

7- Uçaklar, ilk bulunduğu günden beri insanlığın en önemli ulaşım araçlarından biri hâline gelmişti. Gökyüzünü adeta kuşlar gibi insanların kullanımına sunan bu dev araçlar, aslında güvenlik anlamında da birer sanat eserleridir. Öyle ki uçağın her bir parçası için harcanan mühendislik mesaisi, tahmin edilemeyecek kadar yüksektir.
Klasik bir jet motorunda yakıt etkisiyle 2.000 santigrat dereceye kadar sıcaklıklara ulaşılır. Motorun ön kısmında bulunan metal aksam ise 1.300 santigrat derecede erimeye başlar. Aradaki fark düşünüldüğünde her uçağın havada motorsuz kalması gerekiyor ancak bunun olmasını engelleyen oldukça önemli bir yapı var: soğutma sistemi.
Soğutmayı kolaylaştırmak için üzerinde deliklerle tasarlanan kanatlar, uçuş sırasında oldukça iyi çalışan bir soğutma sistemi sayesinde ayakta kalır. Tabii yüksek sıcaklıklara karşı dayanıklı malzeme seçimi de bu noktada önemli olduğundan nikel alaşımlarından yararlanılması da bir diğer önlem sayılabilir.

8- Evlerde temizlik esnasında elektrik süpürgesinin yerden bir şeyleri içine çektiğine hepimiz en az bir kez şahit olmuşuzdur. Aslında burada kavramsal bir karmaşa, gördüklerimizin yanlış olduğuna yönlendiriyor. Bunu açıklamak için ilk olarak emişin nasıl gerçekleştiğine göz atmamız gerek.
Elektrik süpürgesi gibi daha birçok üründe karşımıza çıkan emiş, aslında yalnızca hava basıncında fark olması durumunda ortaya çıkar. Kısa bir deneyle açıklamak gerekirse bir pipetin ucuna parmağınızı koyup diğer ucundan içerideki havayı çekin. Bu, parmağınızın ucunun pipetin içine doğru emilmesiyle sonuçlanacaktır ancak buradaki asıl olay, pipetin içindeki hava basıncının düşmesi sonrası dış hava basıncı ve vücut içi basıncının parmak ucunuzu pipetin içine itmesidir.
Uzay boşluğunda hava olmaması dolayısıyla hava basıncının olmaması, aslında uzay boşluğunda neden emişin oluşmadığının da en büyük kanıtıdır.

9- Her yıl karşımıza çıkan “Dünya tarihinin en sıcak yazını yaşıyoruz” haberlerine artık alıştık diyebiliriz. Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin etkilerini bu denli hissettiğimiz günümüzde, kliması olmayan ortamlarda alternatif yöntemlere yönelebiliyoruz. Peki bu alternatif yöntemlerden biri, her evde bulunan buzdolapları olabilir mi?
Yanıt aslında beklemediğimiz cinsten. Buzdolabı, her ne kadar soğutma görevini üstlenen bir beyaz eşya olsa da bu işlev yalnızca kapısı kapalıyken geçerli. Bu gerçek, aslında buzdolabının ısıyı bir yerden alıp başka bir yere taşımaya dayanan çalışma prensibini temel alıyor.
Buzdolapları, temelde iç kısmını soğuturken içeriden aldığı ısıyı da odaya aktarır. Bu da aslında kapısı açık bir buzdolabının, kısa bir süreliğine soğukluk hissi verse de uzun vadede, soğutma sisteminden odaya aktarılan ısının odayı soğutmak için verdiği ısıyı geçmesiyle odayı ısıttığı anlamına gelir.

10- Saatte 27.576 km hızla giden bir araç düşünün. Uluslararası Uzay İstasyonu'nun uzaydaki hızına karşılık gelen bu değer, istasyona kenetlenmenin ne kadar zor olduğunun da en büyük göstergesi. Üretilen uzay araçlarının saatte yalnızca 2.550 km hızla gittiğini de hesaba katarsak aradaki hız farkının kenetlenmeyi imkânsız hâle getirdiğini söylemek yanlış olmaz.
Neyse ki yüksek mühendislik bilgileri ve gelişen teknolojik imkânlar, bu farka rağmen kenetlenmeyi mümkün kılıyor. Uzay araçları ilk aşamada Uluslararası Uzay İstasyonu'ndan daha alçak bir yörüngeye yerleşiyor. Ardındansa daha yüksek bir yörüngeye geçiş için "Hohmann Transfer" adı verilen geçiş yöntemi uygulanır. Yörüngeler arası geçişte zaman kazanan astronotlar, böylece Uluslararası Uzay İstasyonu'ndan daha hızlı görünür.
Son aşamada hız farkını kapatmak için yavaşlayan uzay aracı, bu sefer motorlarını yavaşlamak için ateşler ve kenetlenme tamamlanır. Kenetlenme işlemi, tabii ki burada anlattığımız kadar kısa sürede gerçekleşmez ve günler alabilir. NASA ve diğer uzay ajanslarının bu noktada "Geç olsun, güç olmasın" sözünü ilke edindiğini de söyleyebiliriz.
Kaynak : https://unbelievable-facts.com/2019/08/engineering-concepts.html

1
27.08.2019 21:19

Venmo

PayPal'a ait bir mobil ödeme servisidir. Venmo hesap sahipleri bir cep telefonu uygulamasıyla başkalarına para aktarabilir; Hem gönderenin hem de alıcının ABD’de yaşaması gerekir. Venmo bir tür ödeme aracıdır. 2018'in ilk çeyreğinde işlemlerde 12 milyar dolar tuttu.

Platformlar: iOS; Android; Web
Kuruluş tarihi: 2009
Geliştiriciler: Venmo (subsidiary of PayPal)
Asıl yazarlar: Andrew Kortina; Iqram Magdon-Ismail
Üst kuruluşlar: PayPal, Braintree

0
Literary frigs paylaştı

Facebook'un, Facebook Messeger uygulaması ile yapılan sesli görüşmelerin içeriklerini tuttuğu yüzlerce operatöre dinleterek yazıya döktürdüğü ortaya çıktı. Daha önce Alexa, Siri, Google Asistan uygulamarında da benzer olaylar yaşanmıştı.

0
Spock frigs paylaştı

Ahmet Davutoğlu'nun bildiklerini anlatması için ifadeye çağıracak, şerefli Türk savcılarını göreve davet ediyorum. #SavcılarGöreve

0
19.09.2019 13:59

Stres sırasındaki mitokondriyi düzenlemek

Hayat kurtarmak için harekete geçirilen acil durum ekibi gibi, kalp krizi sırasında kalpteki stres proteinleri de hücre ölümünü önlemeye yardımcı olmak için aktive edilir. Bu sürecin bir parçası olarak, Temple Üniversitesi araştırmacılarından Lewis Katz Tıp Okulu, ilk kez, MCUB olarak bilinen bu özel acil müdahale proteinlerinden birinin, hücrelerin enerji üreten pilleri olan mitokondriye zararlı kalsiyum taşınmasını geçici olarak düşürdüğünü gösteriyor.

Kalsiyum homeostazı birkaç günlük hücresel aktivite için hayati öneme sahiptir ve öncelikle mitokondri tarafından düzenlenir. Kalsiyumun mitokondriya girmesi için, hücrenin enerji para birimi olan ATP üretimini uyardığı iç mitokondri zarında bulunan mitokondriyal kalsiyum uniporter (MCU) olarak bilinen bir kanaldan geçer. Mitokondrinin aldığı kalsiyum miktarı, bu kanalın çeşitli bileşenleri tarafından düzenlenir. MCUB, gözenek oluşturucu alt birim olan MCU'ya yakından benzese de, kalsiyum düzenlemedeki kesin rolü, özellikle hastalık bağlamında büyük ölçüde bilinmemektedir.

Moleküler etkileşimin kesin alanlarını tanımlayan takip çalışmalarının, kalp hastalığında mitokondriyal kalsiyum aşırı yüklenmesinin nasıl hedef alınacağı konusunda ek bir görüş sağlayacağı ümit edilmektedir.

0
Literary frigs paylaştı

Deepfake denilen Yapay Zeka ile üretilmiş ses ve görüntüler dolandırıcıları cezbediyor. Bir enerji firmasının CEO'sunun sesini üreten dolandırıcılar, firmadan bir yetkiliyi arayarak Macaristan'daki hesaba 240.000 USD aktarılmasını sağladı.

0
Literary frigs paylaştı

Çin'li bir GPS cihazı üreticisinin, sattığı 600.000 GPS cihazının yönetim şifresini 123456 yaptığı belirlendi. Bu şifreyi girip cihazı yönetmek veya devredışı bırakmak mümkün.

0
Jelibon frigs paylaştı

#DöndümVeDedimKi sürekli geçmişe dönüp bakarsan boynun tutulur. Bundan sonra yolum, daima yolumu güzelleştirecek insanlara çıksın.

0
Spock frigs paylaştı

Yüreğinde vatan bayrak ATATÜRK sevgisi taşıyan asil yüce TÜRK MİLLETİNE iyi akşamlar Vatan bayrak nöbetindeki yiğitlerimizin tanrı yar yardımcısı olsun #9Eylül İzmir'imizin Kurtuluşu kutlu olsun YAŞA MUSTAFA KEMAL PAŞA YAŞA #izmirdemek ATATÜRK demektir #pazartesi

0
08.09.2019 15:31

8k teknolojisi

8K çözünürlük hakkında bilmeniz gereken her şey

Süper çözünürlüklü ekranlar genel kullanıma girmek üzere

Ultra-yüksek çözünürlük sadece birkaç yıl önce gereksiz olsa da, bugünün en büyük üreticilerinden gelen ticari 8K TV'lere yönelik baskı, teknolojinin yerini piyasadaki en iyi TV'ler arasında artırmaya başladı.

Peki 8K çözünürlüğü gerçekten nedir ve bu kadar fark yaratır mı?

8K Nedir?
8K, görebileceğiniz en net fotoğraftan başka bir şey değil. Toplamda 33.177.600 piksele denk gelen 7680x4320 piksel olan 4K görüntüden dört kat daha fazla piksel var.

Neden buna 8K deniyor?
8K olarak adlandırılır çünkü görüntüler yaklaşık 8,000 piksel genişliğindedir, birkaç yüz verir veya alır, ancak teknik özellik Ultra HD şemsiyesi altında da gelir, bu nedenle bazı insanlar Ultra HD 8K terimini kullanır. Diğerleri hala , onu 2000 yılında yeniden icat edip 2012 yılında markasını taşıyan , Japonya'nın en büyük kamu yayıncısı olan NHK gibi 8K Süper Hi-Vision olarak adlandırıyor .

8K çözünürlüğü nedir?
8K çözünürlük 7680x4320 pikseldir, aynı zamanda 4320p olarak da adlandırılır - aynı nedenlerden dolayı Full HD 1080p olarak da adlandırılır - ancak daha çok Ultra HD 8K veya sadece 8K olarak adlandırılır. 8K ekranların toplamda 33 milyon piksele sahip olması, bu 33 megapiksellik bir görüntüdür.

8K içeriği nereden gelecek?
8K içeriği üretecek birçok kaynak var. Birincisi, yönetmenleri yeni RED Weapon 8K kamerayı kullanmaya başlayan Hollywood'dur ( Galaxy Vol. 2 Muhafızları zaten 8K'da ile şekilde çekildi).

Ve gerçekten ticari 8K TV'lerin ortaya çıkmasıyla birlikte, her türlü geleneksel TV prodüksiyon stüdyosundan (ve muhtemelen Netflix) büyüyen bir 8K içerik pazarı olacağından emin olabilirsiniz.

İkincisi, 2020'ye kadar beklemek anlamına gelen Tokyo Olimpiyatları . Ancak 8K yalnızca NHK tarafından Japonya'da yayınlanacak.

#teknoloji

0