Popüler

Sevgili Frigbo ailesi
Türkiyenin Maldivleri Salda gölüne millet bahçesi yapılıyor.
Hepimizin çok sevdiği Salda gölü şimdi desteklerimizi bekliyor daha önce defalarca birçok şeyi başardık arkadaşlar yine yapabiliriz.

Otostopçunun Galaksi Rehberi
İngiliz yazar Douglas Adams tarafından yazılan bir mizah-bilim kurgu serisidir. İlk olarak 1978'de BBC'de bir radyo programı olarak yayımlanan fenomen, daha sonra sahne gösterisi, kitap serisi, televizyon dizisi, çizgi roman ve hatta havlu serisine bile uyarlandı.
İlk Yayınlanma Tarihi: 12 Ekim 1979
Yazar: Douglas Adams
Seri: Otostopçunun Galaksi Rehberi
Sonraki kitap: Evrenin Sonundaki Restoran
Karakterler: Marvin, Zaphod Beeblebrox, Arthur Dent, Trillian, Ford Prefect, Slartibartfast
Türler: Mizah, Bilim Kurgu, Kurgu Komedi, Bilim Kurgu Komedisi


Kantaron yağı
Kantaron yağı antiseptik özelliğinden dolayı yani mikropları öldürme özelliğinden dolayı yaralardaki mikrop oluşumunu ve iltihap kapmasını önler.
Kantaron yağını bal ile karıştırırsanız, antibiyotik etkisi gösterecektir.
Kantaron yağı hücrelerin çok hızlı bir şekilde yenilenmesini sağladığından ciltteki ölü hücrelerden arınmasını sağlayacaktır.
Yanıklardan dolayı oluşan ağrıları ve yaraları kapatmakta yardımcı olur. Bununla birlikte güneşten korunmak için de kullanılabilir.
Kantaronu kazalarda yaşanan kanamalarda rahatlıkla kullanabilirsiniz. Damar büzme özelliğinden dış kanamaları kolaylıkla durduracaktır. İç kanaları da ağızdan alınan kantaron ile durdurmak mümkündür.
Migreni olanlar için de birebirdir. Başınıza kantaron yağı ile masaj yaparak baş ağrılarınızdan kurtulabilirsiniz.
Bazı kas ağrılarınıza da iyi gelecektir. Belinizdeki ve sırtınızdaki kas ağrılarına masaj yoluyla yine iyi gelecektir.
Bebeklerin pişik olan yerlerine rahatlıkla kullanabilirsiniz. Alerjiler için de su ile kantaronu açarak sürebilirsiniz.
Hemoroid hastalığına da iyi geldiği bilinmektedir. Yağı sürerek ve çayını da tüketerek kullanabilirsiniz.
İshali kesmeye yardımcıdır.
Ameliyat izi dahil tüm yaralara sürülerek hücrelerin hızla yenilenmesini sağlar.
Sedef hastalığına iyi geldiği görülmüştür. İlk sürüldüğünde kaşıntı ve kuruma baş gösterse de oldukça fazla toparlamasına yardımcı olmaktadır.
Balgam sökmeye yardımcıdır.
Kadınların menopoz dönemlerinde olan sıkıntılarına çayı içildiğinde iyi gelmektedir.
Yüzünüze de oldukça iyi gelecektir. Pürüzsüzleştirecek ve siyah noktaları, lekeleri ve morlukları iyileştirmekte oldukça etkilidir.
Kantaron yağı saç derisine de oldukça iyi gelmektedir. Özellikle saç derisindeki egzama ve döküntüleri iyileştirmede rol oynamaktadır.
Depresyona da oldukça faydası vardır. Günde 2-3 bardak içeceğiniz kantaron çayı tüm streslerden rahatlıkla kullanabilirsiniz.
Bir pamuk yardımıyla süreceğiniz kantaron yağı oldukça hızlı bir şekilde dudağınızdaki veya vücudunuzun herhangi bir başka yerindeki uçuğa da iyi gelecektir.
Sinir sıkışmalarına karşılık oluşan ağrıların giderilmesinde de oldukça faydalıdır. Bunu geçirmek için apruyan yere uzun süre masaj yaparak ağrının giderilmesine yardımcı olabilirsin.


Tanrıların arasına yeni bir meslektaş katıldı.
Japonların ürettiği kadın sesli robot tanrı, insanlara öğüt veriyor, kendine dua ve ibadet ettiriyor.
Buda'nın öğretilerini daha kolay anlaşılabilir hale getiriyor. Kyoto'daki Kodaiji Tapınağı'nda vaaz veren alüminyum ve silikon robot rahibe neredeyse iki metre yükseklikte duruyor. Yaratıcıları, insanları Budizm'e daha fazla ilgi göstermeye teşvik edeceğini umuyorlar. Rakipleri gibi Kutsal kitap çıkaracak mı? Cennet, cehennem, huriler vs ile ilgili çalışmalar yapacak mı henüz bilmiyoruz.

Yaraları iyileştirmek için vucüt ısısını kullanan bandaj
Harvard Üniversitesi’ndeki bilim insanları, yaraların iyileşme hızını artıracak ve herhangi bir yan etki oluşturmadan yarayı tedavi edecek bir bandaj üzerinde çalışıyorlar.
Birkaç istisnayı saymazsak, bandajların genellikle yarayı iyileştirmek için değil yaranın üstünü kapatmak için kullanıldığını söyleyebiliriz. Ancak çalışmalar sonucunda ortaya çıkan bir bandaj yaraları iyileştiriyor. Isı ile aktifleşen “Aktif yapışkan bandaj (İngilizcesi active adhesive dressing (AAD)” adı verilen bandaj embriyonik cildi taktit ediyor.
Embriyolar, gelişimlerinde belli bir noktaya kadar cilt yaraları iyileşince iz bırakmazlar. Bunun nedeni, bu gibi yaraların etrafındaki cilt hücrelerinin, “aktin” olarak bilinen bir proteinden yapılmış lifler üretmesidir. Bu lifler büzülerek kenarlarını bir araya getirir ve yarayı iyileştirir. Böylece herhangi bir yara dokusu oluşmaz.
Montreal’deki McGill Üniversitesi’nde meslektaşları ile birlikte çalışan Harvard Üniversitesi’ndeki bilim insanları, bu süreci bir bandajda taklit etmeye başladılar. Elde edilen aktif yapışkan bandaj, gümüş nanopartiküller ve “PNIPAm” olarak adlandırılan ısıya dayanıklı bir polimer eklenmiş bir yosun türevi olan yapışkan aljinat hidrojelden yapılmış. Bu polimer suyu geçirmemekle kalmıyor, aynı zamanda 32 °C sıcaklıkta daralıyor.
Hidrojel bir yaraya uygulandığında, cilt ile kuvvetli bir şekilde yapışıyor. Daha sonra vücut ısısı PNIPAm'ı ısıtıyor ve jelin büzülmesine neden oluyor. Bandajın yapıştırıldığı cilt de bu sayede yarayı hızlı ve etkili bir şekilde kapatıyor. Potansiyel olarak enfeksiyona neden olan bakterilerin çoğu da gümüş nanopartiküller tarafından öldürülüyor.
Jeldeki PNIPAm miktarını değiştirilerek cildin büzülme derecesi de ayarlanabiliyor. Dirsek gibi eklemlerin üzerindeki derinin, vücudun daha düz kısımlarında bulunan derilere kıyasla iyileşirken daha esnek kalması gerekeceğinden, bu tür bir kontrole sahip olmak kullanışlı olabilir.
Laboratuvar testlerinde yeni bandajın domuz derisine yara bandından 10 kat daha kuvvetli bir şekilde yapıştığı bulundu. Aynı zamanda, farelerdeki yara büyüklüğünü yüzde 45 oranında düşürürken, bir kontrol grubunda tedavi edilmeyen yaraların büyüklüklerinde hiç azalma görülmedi. Ayrıca yaraları, test edilen diğer hidrojellerden daha hızlı bir şekilde kapattı. Ek olarak herhangi bir enfeksiyon ya da yan etki ortaya çıkmadı.
Harvard Üniversitesi’nden Dr. Benjamin Freedman, bandajın iyileştirme sürecini araştırmaya devam ettiklerini söyledi. Bununla birlikte bandajın farklı ısı değerlerinde nasıl bir performans sergileyeceğini de araştırdıklarını ekledi.

Robotik lens
Araştırmacılar en sonunda insan gözünü robotik olarak da geliştirecek lensler üretmeyi başardılar. Bu lensler, insan gözündeki doğal elektrik sinyallerini algılayarak tepki veriyor. Lensler, göz kapalıyken bile devreye girebiliyor.
Lensler, San Diego’daki Kaliforniya Üniversitesi’nden araştırmacılar tarafından geliştirildi. Elektro-okülografik sinyal adı verilen ve gözde oluşan potansiyel elektrik akımını kullanan lens, bu akımda yaşanan değişime göre reaksiyon veriyor. Araştırmanın başındaki isimlerden olan Shengqiang Cai, yaptığı açıklamada pek çok kişinin, görmedikleri anlarda bile göz kürelerini hareket ettirdiklerini ve elektro-okülografik sinyaller ürettiklerini söylüyor.
Lens, elektrik akımı verildiğinde genişleyen polimerlerden yapıldı. Lens, gözü saran 5 elektrot tarafından kontrol ediliyor. Bu elektrotlar kas gibi hareket ediyor. Polimer daha dışbükey hale geldikçe görüntüleri daha etkili şekilde yaklaştırıyor.
Araştırmacılar, bu teknoloji sayesinde ileride çok daha gelişmiş protez gözler ya da kameralar yapılabileceğine inanıyor. Bu kameralar sadece gözle kontrol edilebilecek. Lens ile ilgili olarak Advanced Functional Materials dergisinde yayımlanan makalede, sistemin ileride gelişmiş görsel protezler, ayarlanabilir gözlükler ve uzaktan kontrol edilebilen robotlar için önemli bir atılım olacağı savunuldu.

Artan küresel ısınma
Avrupa’da bazı ülkelerde sıcaklık 40 dereceye kadar yükseldi. Bununla birlikte, Güney Asya ve Basra Körfezi gibi yerlerde, insanlar halihazırda 54 °C'ye ulaşan sıcaklıklarla yaşamaya çalışıyor. Loughborough Üniversitesi İklim Bilimcisi Dr. Tom Matthews’e göre vücudun tüm termal verimliliğine rağmen, bu alanlar yakında yaşanamaz olabilir.
Bu iklim bilimincisine göre, aşırı küresel sıcaklıklar insan vücudunu “termal sınırlara yakın” bir seviyeye itiyor. Hava sıcaklığı 35 °C’yi aştığında vücut iç sıcaklığını dengelemek ve güvenli bir seviyede tutmak için terlemeye başlar. Nemin buharlaşma kabiliyetini yansıtan ‘yaş termometre’ sıcaklığı 35 °C'ye ulaştığında, bu sistem artık çalışmaz.
Tom Matthews bir yazısında, “Yaş termometre sıcaklığı, termometreden buharlaşan suyun soğutma etkisini içerir ve normalde hava tahminlerinde bildirilen normal ‘kuru termometre’ sıcaklığından çok daha düşüktür. Bu ıslak termometre sıcaklığı eşiği geçtiğinde, hava o kadar fazla su buharı doludur ki, ter artık buharlaşmaz” dedi.
Isıyı dağıtma imkânı olmadan, içeceğimiz su, ne kadar su içtiğimiz, ne kadar gölge aradığımızdan veya ne kadar dinlendiğimizden bağımsız olarak iç sıcaklığımız artar.” Bunun anlamı ise insan vücudu birkaç saatten fazla hayatta kalmaya yetecek kadar kendini soğutamaz ve işlevleri durma noktasına gelir.
Dr Matthews’e göre, Dünya’nın en yoğun nüfuslu bölgelerinde bulunan bazı şehirler, bu eşiği geçtiğimiz yüzyılın sonunda geçti. Güneybatı Asya'da yaş termometre sıcaklıklarının meydana geldiğine dair kanıtlar var.
İklim değişikliğinin hava sistemlerini derinden değiştirmeye başlamasıyla, artan sıcaklıklar kısa sürede dünyanın bazı yerlerinin yaşanmaz hale gelmesine neden olabilir. Elektrik korunabilirse, kronik olarak sıcağa maruz kalmış koşullarda yaşamak mümkün olabilir, ancak elektrik kesintisi bu bölgeler için tam bir felaket olur.
Atmosferde alçak basınç bölgelerinin çevresinde hızla dönen rüzgarların oluşturduğu ve siklon adı verilen kuvvetli fırtınalar ya da kasırgaların sayısında da son yıllarda giderek artış yaşanıyor. Küresel ısınma, mega çapta siklonlara neden oluyor ve bu siklonları da devasa elektrik kesintileri izliyor. Araştırmacılar, elektriksiz bir dönemde tehlikeli derecede sıcaklıkların felaket sonuçlara yol açabileceğini buldular.
Dr Matthew yazısında, “Zaten dünyanın en büyük karartmasına neden olan tropikal siklonlara baktık, Porto Riko'da meydana gelen Maria Kasırgası'ndan sonraki aylardaki elektrik kesintileri arasında en ciddi olanı. İklim ısınırken, bu güçlü siklonların tehlikeli ısı tarafından takip edilmesi ve küresel ısınmanın 4C'ye ulaşması durumunda her yıl bu tür bileşik tehlikelerin bekleneceği ihtimalinin çok daha yüksek olduğunu keşfettik.” dedi.
Küresel Isınma her geçen yıl etkisini daha da arttırıyor, bu şekilde giderse Dünya'nın pek çok metropolünde yüzyılın sonuna kadar yaşam alanları insan vücudu için son bulabilir.

Japonya'nın hibrit canlı üretmeyi onaylaması
Japonya, yıllar süren mücadelesinin ardından kök hücre biyologu Hiromitsu Nakauchi’ye insan-hayvan embriyo hibriti deneyleri yapması için izin verdi. Nakauchi, bu izini almak için 10 yıldan uzun süredir uğraşıyordu.
Bu yılın başında Japonya, hibrit embriyoların taşıyıcı hayvanlara yüklenmesine ve yavruların dünyaya gelmesine izin verdi.
Tokyo Üniversitesi ve Stanford Üniversitesi’nde baş kök hücre araştırmacısı olan Hiromitsu Nakauchi, ülke ülke gezerek domuzlar gibi canlılar üzerinde insan organları geliştirmek için uygun şartları bulmaya çalıştı. Sırf ABD’de 110 binden fazla hastanın organ nakli beklediğinin farkında olan Nakauchi, bu yöntem sayesinde hayatların kurtarılabileceğine inanıyor.
Bu amacın gerçekleştirilmesi elbette ki şu anda biraz uçuk gözüküyor. Yine de projenin bir sonraki adamı, Japon yetkililerden yeşil ışık almayı başardı. 2014 yılında hükümet bu tür araştırmaları yasaklamış olsa da Nakauchi en sonunda bakanlıklardan gerekli onayı aldı. Araştırmacı, kamusal anlayış ve güvenin de zamanla gelişeceğini umuyor.
Nakauchi, “Hemen insan organları yaratmayı beklemiyoruz ama bu bizim, şimdiye kadar edindiğimiz bilgiler üzerine kurulu araştırmalarımızı ilerletmemizi sağlayacak.” diyor.
Deneyler, ilk olarak genetik olarak müdahale edilmiş insan pluripotent kök hücrelerinin fare embriyolarına eklenmesiyle başlayacak. Bu hücreler, genetik yapıdaki farklılıkları nedeniyle birer pankreas oluşturmayacak. Amaç, farenin insan kök hücrelerini kullanarak kendisine bir pankreas oluşturması olacak.
Ekip, 2 yıl boyunca bu kemirgenleri izleyecek ve pankreasın oluşum sürecini takip edecekler. Hayvanların diğer organları ve beyinleri de düzenli olarak kontrolden geçecek. Bu test başarılı olursa domuzlar üzerinde deney yapmak için başvuru yapılacak.
Daha önce insan-domuz ve koyun-domuz hibritleri yapıldıysa da hiçbirinin doğmasına ve olgunlaşmasına izin verilmedi.
Bu araştırmalarda en temel sorunlardan biri, insan kök hücrelerinin tam olarak hayvanın hangi organına gideceğinin ve enjeksiyon sonrası neye dönüşeceklerinin bilinmemesidir. Nakauchi ve ekibi, farelerin beyinlerinin %30’dan fazla insan olduğunu keşfettikleri an deneyleri durduracak.
Nakauchi, insan hücrelerinin yalnızca belli organları oluşturmasını sağlamaya çalıştıklarını ve kullandıkları yöntemin, kök hücrelerin nereye gideceğine dair çekinceyi ortadan kaldırdığını söylüyor. Araştırmacıya göre bu yöntem, etik çekinceleri de azaltacak.