Popüler

Bugün en çok okunan başlıklar
07.08.2019 15:41

Seyirci kalmanın natomisi

Yolda yürürken birisi sizi kenara çekip boğazınıza bir bıçak dayasaydı, kaç kişi bu duruma şahit olsa kurtulma şansınız daha yüksek olurdu? Bir? On? Yüz?

Tarihte karşılaşılmış bazı dramatik olaylar ve bu olaylardaki esrarı çözebilmek için çeşitli deneyler yürütmüş olan sosyal psikologlar, tek bir şahit olmasının onlarca şahit olmasından daha avantajlı bir durum olduğunu söylüyor.

İlk olarak 1964 yılında gerçekleşen “Kitty Genovese” cinayetinden yola çıkılarak ortaya konan ve “Seyirci Etkisi” olarak anılan bu durumun tam olarak tahlilini yapmak zor, ancak bir fenomen olarak hayatımızda yer aldığı da bir gerçek…

The New York Times: “Biz nasıl insanlarız?”

“Komşuların bizi gördüğünü fark ettim ve çekip gidecektim, ama hepsi korku içinde pencerelerini kapattılar ve uyumaya gittiler, ben de rahatça işimi gördüm”

Yukarıdaki sözler Winston Moseley isimli bir seri katile ait. Yakalandıktan sonra polis tarafından alınan itirafnamede geçiyor

Catherine “Kitty” Genovese 1964 yılının 13 mart sabahı saat yaklaşık 3:20 cıvarında çalıştığı kafeden çıkıp arabasına bindi. Evinin 100 adım mesafesindeki otoparka arabasını park etti. Sokak lambasının altına geldiğinde bir adam Genovese’yi yakaladı. Kadın bağırmaya başladı. Hemen yakındaki on katlı apatmanda ışıklar yandı. Kadın “Beni bıçakladı Tanrım yardım edin”diye bağırdı. Apartmandaki pencerelerden biri açıldı. Bir adamın ‘kızı rahat bırak ‘diye bağırdığı duyuldu. Saldırgan apartmana doğru baktı, omuzlarını silkti geri sokağın başına kadar yürüdü. Kadın güçlükle doğruldu. Apartmandaki ışıklar tekrar söndü.

Saldırgan geri gelip kadını yeniden bıçakladı. Bayan Genovese “Ölüyorum, Ölüyorum” diye bağırdı tekrar. Etraftaki apartmanlarda ışıklar tekrar yandı. Saldırgan arabasına yönelerek uzaklaştı. Bayan Genovese yavaş yavaş doğrulmaya çalıştı. Şimdi saat 3:35 ‘ti. Saldırgan son kez geri döndü. Onu evinin merdivenlerinde yakaladı. Üç kez daha bıçakladı. Öldürücü darbeyi vurmuştu artık. Saat 3:50’de polis olay hakkında ilk telefonu almıştı. Hızlı bir şekilde olay yerine geldiklerinde Bayan Genovese çoktan ölmüştü. Arayan bir erkekti ve polise bir arkadaşı ile yaptığı telefon görüşmesinden sonra haber vermişti. Daha sonraki ifadesinde olayın içinde yer almak istemediğini beyan etmişti.

The New York Times gazetesi, cinayeti 27 Mart 1964 tarihli nüshasında yukarıdaki şekilde aktarmıştı.

“Başımıza iş almayalım…”

Böylesine trajik bir olayla karşılaşsanız ne yaparsınız sorusunun cevabının polisi aramak olduğunu düşünebilirsiniz. Fakat o gece işler tam olarak düşünüldüğü gibi ilerlememişti. Polise zamanında ihbarda bulunulmamış, meskun mahalde gerçekleşen ve yaklaşık yarım saat süren acımasız bir saldırı hiçbir müdehale ile karşılaşmadan sonlanmıştı. En az cinayet kadar tüyler ürpertici olan bu ayrıntının sebepleri nelerdi peki? Sözkonusu bir insanın hayatı iken nasıl bu kadar duyarsız olunabilmişti?

Tanıklardan bazıları olaya şahit olduğunu doğrulamış fakat basit bir taciz olayı veya sarhoş birkaç serseriden kaynaklanan sesler olabileceğini düşünerek üstünde durmadıklarını beyan etmişlerdi. Gazetelerde haber duyurulurken polisi arayanların olduğu fakat arayanların hiçbir bilgi vermeden telefonu kapattığı yazıyordu. O günlerde Amerika’daki acil telefon numarası olan 911 aranıldığında bazı belli başlı kişisel bilgiler soruluyor bu bilgileri yanıtlamak istemeyen görgü tanıkları, gördüklerinden emin olmadıkları gerekçesiyle telefonu kapatıyordu

Aslında ilk saldırı anı Kitty Genovese’nin iki komşusu tarafından görülmüştü. Bu tanıklardan biri olan Andree Picq, yerde yatan bir kadın gördüğünü doğrularken ifadesinde kadının bir erkek tarafından dövüldüğünü gördüğü beyan etmişti. Ikinci saldırı ise bir görgü tanığı tarafından kadının yere düştükten sonra ayağa kalkarak çantasını aradığı şeklinde tarif edilmişti. Kadının canına kastedildiğine dair herhangi bir emare görgü tanıklarının ifadesinde yer almamıştı. History Channel, konu ile ilgili belgeselinde olay anınında maktülün ayağa kalktıktan sonra sendeleyerek yürümeye başlamasını görgü tanıklarının tarif ettiği şekilde anlatmıştır. Tanıklar Genovese’nin yürüyerek bir ara sokağa (kendi oturduğu apartmanın girişinin olduğu sokak) saptığını ve kesintisiz bir şekilde olayı izleyemediklerini ifade etmişlerdir. 6 tanık yeminli ifadelerinde bayan Genovese’nin çığlıklarını duymadıklarını belirtmişlerdi. Yardım çığlığını duyan Robert Mozer adlı tanık çığlıkların ne anlama geldiğini tam çıkaramadığını, camı açarak “kadını rahat bırak” diye bağırdıktan sonra adamın arabasına koştuğunu ve bunun üzerine çığlıkların kesildiğini beyan etmiştir.

Saldırgan yakalandıktan sonra soruşturmayı yürüten polis dedektifi Albert Seedman konu ile ilgili seslerin kesilmesi üzerine sokakta her zaman olabilecek bir tatsızlığın yaşandığını ve sonlandığını düşünen tanıkların yataklarına geri dönmüş olabileceği ihtimalinin gözden kaçırlmaması gerektiğini belirtmiştir. Gece bilinçlerinin tam açık olmadığı bir saatte duymayı beklemedikleri bir çığlığın kaynağının ölümcül bıçak darbeleri olduğunu kavrayamamaları akla yatkın görünmektedir. Madalyonun öteki yüzünde ise çığlığa yol açan sebebin nedenine dair kesin bir sonuç alınmadığı, belki de yeterince çaba gösterilmediği görülmektedir.

Seyirci etkisi

Sadece 1964 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde on bin civarında cinayet olayı yaşanmıştı. 13 Mart 1964’teki bu elim saldırı da bu cinayetlerden biriydi ve 28 yaşındaki Catherine Genovese adlı kadının hayatına mal olmuştu. Onu öldüren katil Winston Moseley, 29 yaşında, evli ve iki çocuğu olan ve daha once hiçbir suç kaydı olmayan bir seri katildi ve bu olayı 17 bıçak darbesiyle gerçekleştirmişti. (Moseley’in bir seri katil olduğu bu olaydan çok sonra, 1968’de hırsızlıktan yakalandığında açığa çıkmıştır. Moseley, Kitty’den başka iki kişinin daha katilidir.)

Olayın gerçekleşme biçimi ise kısa sürede haberlerde yer bulmuş kamuoyunun dikkati çekti. New York Times haberi “biz nasıl insanlarız” manşetiyle duyurmuş ve A.M. Rosenthal isimli yazarı da “Hastalığın Adı Duyarsızlık” başlığı taşıyan bir yazı kaleme almıştı.

1968 yılında John Darlet ve Bibb Lateen adlı sosyal psikologlar olayı derinlemesine araştırmaya yönelik bir çalışma başlattılar. Acil durumlarda seyircilerin davranışını analize yönelik on iki yıl süren yaklaşık elli adet deney tasarlanmıştı. Bu deneyler ile seyircilerin acil durum karşısında ne kadar çabuk müdehale ettikleri, hangi şartlar altında müdehale etme kararı aldıkları gibi soruların yanıtları aranmıştı. Araştırmaların sonunda seyircilerin müdahale olasılığı ile seyircilerin sayıları arasında ters orantılı bir ilişki olduğu ortaya konmuştu.

2008 yılında ise Mark Levin adlı sosyal psikolog bir başka şiddet senaryosu ile yaptığı çalışmalarda farklı parametreler kullandı. Deneylerinde seyircilerin birbirlerini tanıyor olmaları ve saldırıya uğrayan kişiye sosyal statü açısından hissedilen yakınlık durumu gibi parametrelerin müdahale etme ihtimalini artırdığı sonucuna ulaştı.

Bir başka çalışma erkeklik güdüsü ile korelasyon üzerine yapıldı, daha maskülen baskın karaktere sahip olan seyircilerin müdahale etme olasılığının potansiyel utanma duygusunda dolayı daha yüksek olduğu saptandı.

Seyircilerin müdahalesiz kalmasının birçok nedeni olduğu söylenebilir. Fakat araştırmacılar sosyal etki ve sorumluğun yayılması olarak kategorize edilebilecek iki başlığın üzerinde durmuşlardır.

Sosyal etki başkalarının acil durumu izlediği bilgisine sahip olması durumunda ortaya çıkar. Seyircinin bireysel olarak müdahale etmemesi ve gruptaki herkesin aynı şekilde düşünmesi müdahalenin gecikmesi, belki de hiç yapılmaması sonucunu doğurmaktadır.

Bir diğer başat neden olan sorumluluğun yayılması da seyircilerin gruptaki diğer kişilerce müdahale edilmemesi durumunda sorumluluk hissini bireysel olarak daha aza indirmesi neticesinde oluşur.

Bir başka neden de seyircinin müdahale etmeyeye yetkin olup olmadığını sorgulamasıdır. Örnek olarak seyirci duruma göre müdahalenin bir polis memuru veya doktor gibi nosyonlara sahip yetkin kişilerce yapılması gerektiğini düşünebilmektedir.

2007 yılında Robert Thoronberg tarafından yapılmış bir başka çalışmada çocuklarda da seyirci etkisi gözlenmiştir. Çocukların sıkıntı içine düşen sınıf arkadaşlarına yardım etmemeleri, sıradanlık hissi, çekingenlik, çoğunluğu takip etmek, sorumluluğun yayılması etkisi nedenleri ile açıklanmıştır.

Seyirci etkisinin görüldüğü başka örnekler

16 Haziran 2008‘de Amerika Birleşik Devletleri’nin Kaliforniya eyaletinde Sergio Aquiar adlı bir şahıs, bir yol kenarında aralarında arkadaşları, ailesi ve içinde bir itfaye şefinin bulunduğu bir grubun önünde iki yaşındaki oğlu Axel Casian’ı döverek öldürmüştü. İzleyicilerin donmuş bakışları arsında kendi oğlunu tekmeleyen adam en sonunda bir polis tarafından başından vurularak öldürülmüştü.

10 Nisan 2010 ‘da New york Queens’te Hugo Alfredo isimli şahıs sokak ortasında bir hırsız tarafından bıçaklanarak yaralandı. Yaklaşık bir saat yerde yatan adama yanından yaklaşık 25 kişinin geçmesine rağmen hiçbir yardım ya da destek görmedi. Hatta yanından geçen bir kişi adamın fotoğrafını çektikten sonra yoluna devam etti.

13 Ekim 2011’de Çin’in Foshan şehrinde Wang Yue adlı iki yaşındaki küçük kız dar bir sokakta yürürken bi kamyonetin çarpması sonucu yere düştü. Kamyonet sürücüsü durmak yerine yoluna devam etti. 18 kişi kızın yerde yattığını gördüğü halde hiçbir müdahalede bulunmadan yoluna devam etti. Bu sırada yolda yatan kıza sokaktan geçen bir kamyonet tekrar çarptı. Ilk müdehaleyi yapan kişi kızı kaldırıma çıkararak olay yerinden uzaklaştı. Tam yedi dakika sonunda bir kadın küçük çocuğu kucağına alarak hastaneye götürdü. Tüm bu olanlar yakındaki bir işletmenin güvenlik kamerası ile tesadüf eseri kayda alındı. Yazının sonunda yer alan videodan tüyler ürpertecek bu ilgisizliği seyredebilirsiniz.

Abartı mı, yanılsama mı, gerçek mi?

American Psycologists adlı dergide 2007 yılında yayımlanan bir yazıda Genovese Sendromu olarak literatüre geçen Genovese cinayetinin medya tarafından oldukça dramatize edildiği yorumunda bulunuldu. 1985 yılında Pensilvanya Üniversitesi’nden Prof. Lance Shotland, Genovese olayındaki izleyicilerin normal bir davranış gösterdiklerini, kafaları karışmış, korkmuş ve ne olduğu konusunda emin olmayan insanlar oldukları yorumunda bulundu.

Nihayetinde Genovese olayında bir seyirci etkisi olup olmadığı konusunda net bir kanıya varılması güç görünüyor. Ne var ki olayın seyirci etkisi, sosyal etki, sorumluluğun yayılması kavramları ile tanışmamıza sebep olduğu açık.

Peki izleyici etkisinde izleyicilerin sadece acil bir durumla karşılaşmış olmaları gerçekten sorumluluk yükler mi ? Yüklemeli mi? Gerçekten de vergisini ödeyen bir vatandaş için bu gibi konuları güvenlik güçlerinin yetki alanında görmesindeki beis nedir?

Kral çıplak öyküsünü hepimiz biliriz. Üzerinde hiç giysi olmadan halkını selamlayan kralın içine düştüğü komik durumu dahası hiç kimsenin bunu krala söyleyememesi gülümsetici bir öykü olarak anlatılagelinir. Fakat seyirci etkisi her zaman böyle gülümsetici sonuçlar ortaya çıkartmıyor. İnsanlar kralların çıplak değil despot, zalim olduğunu söyleyemediği dönemler yaşamışlardır. Neredeyse bütün inanç sistemlerinin ortak paydası olan haksızlığa zulüme karşı davranmak modern zamanlarda gittikçe gözümüze daha çok batmakta.

Bir başkasına yönelen tehditin hemen yakınlarında bulunmanın belli bir korku yaratacağı kabul edilebilir. Prof. Lance Shotland ‘ın vurguladığı üzere böyle bir durumda müdehale etmemek bir insanın anormal olduğu anlamı içermez. Fakat iki yaşında daha yürümeye yeni başlamış bir çocuğun, bir insanın yerde yatarken yanından geçmek tarif edildiği üzere “anonimleşmek”, ya da daha gündelik bir deyimle duyarsızlaşmaktır.

Belki de insan hayatına verilen değer nüfusun artması ile ters orantılı olarak düşüyor. Bireysellik gittikçe ön plana geçiyor. Yukarıdaki geçen dramatik olayların hepsinde söz konusu bir insanın hayatı. Ünlü fransız edebiyatçı Andre Malroux “Bir hayat hiç birşey değildir, hiç birşey de bir hayat değildir” demiş. Belki de insan hayatını temel alan bir sorumluluk bilinci geliştirmek ve tüm bu olayları bu kapsamda değerlendirmek, medeniyetimizin “insani” yönünü arttırmamız için esas teşkil edecektir.

Konuk Yazar: Ömer Cansızoğlu
Kaynak. Açık Bilim
Lisans eğitimini Marmara Üniversitesi, İktisat Bölümü’nden alan Ömer Cansızoğlu Açık Bilim Radyo Programı sunucularındandır. Ekonomi, tarih, siyaset bilimi ve sosyal psikoloji ile ilgilenir.

0
Nightingale frigs paylaştı

Kızılderili şefleri trenle,
New York’a getirildi.
Bir heyet kendilerini karşıladı.
Konuklara toplantı öncesi kenti gezdiriyorlardı.
Sokaklardaki insan seli, arabaların, iş makinelerinin gürültüsü kızılderilileri şaşırtmıştı..
Birara Oglala Lakhotaları’nın şefi ve şamanı Heȟáka Sápa-Karageyik bir Ağustos böceğinin şarkısını duyduğunu söyledi.
Diğer reisler onayladı ama beyaz adamlar inanmadı.
Kentte Ağustos böceğinin olmayacağını, olsa bile bu gürültüde duyulamayacağını söylediler.

Karageyik ısrar etti.
Arabayı durdurdu.
İndi, ilerideki parka gitti ve bir ağaçta Ağustos böceğini gördü.

Amerikalılar şaşırmıştı..
“Olamaz” dediler, “Sende doğa üstü güçler var.”
“Hayır” dedi Karageyik,
“Ağustos böceğini duymak için doğa üstü güce ihtiyaç yok.”
“O zaman biz niye duymadık?” dediler.
Kara Geyik cebinden metal bir 50 sent çıkardı, kaldırımda yürüyen insanların arasına yuvarladı.
Bir anda herkes “Acaba benden mi düştü?” diye paraya bakmaya başladı.
Karageyik yanındakilere sordu:
“Anladınız mı..?”
“Anlamadık” dediler.

Anlattı;
“Bir insan için önemli olan, nelere değer verdiğidir." Çünkü her şeyi ona göre duyar,
ona göre görür,
ve ona göre hisseder.

Siz doğaya değer verseydiniz,
Ağustos böceğinin,
şarkısını duyardınız...
-Alıntı

1
06.08.2019 18:42

Mambabatok

Mambabatok, Kalinga etnik grubu tarafından binlerce yıldır geleneksel dövmecilere verilen isimdir.

1
06.08.2019 15:23

Karbonat ve dış temizliği

* Ağız sağlığı ve diş bakımı için de karbonat çok önemlidir. Akşamları
yatmadan önce 1'e 1 oranında tuz ile karıştıracağınız karbonat ile
dişlerinizi fırçalayın. Diş çürüklerinde yerleşip yaşayan ve vücudu
kansere hazırlayan bağışıklık yokedici virüslerin iki düşmanından
birisi karbonattır. Sabaha kadar ağzınızda ve dişlerinizdeki bakteri
ve virüsler karbonat ve tuzun etkin temizleyiciliği ile tamamen
temizlenmiş şekilde uyuyacaksınız. Ayrıca ağız ve diş kokuları da
önlenmiş olacaktır.

* Sonuç olarak; sirke, limon ve karbonat evinizde sadece mideniz için
değil her türlü temizlikte ve pratikte kullanabileceğiniz doğal
ürünlerdir. Mümkün olduğunca bu ürünleri kullanmaya özen göstermeniz;
hem çocuklarınızın ve sizin sağlığınız için hem de yaşanabilir, nefes
alan bir ev açısından önemlidir.

EK NOT: Bu arada "implant" uygulamaları zayıf bünyelerde diş köklerinde
bulunan yukarıda belirtilen virüslerin kana karışması sonucu
bağışıklık sisteminin iflası ile kişinin 6 ay - 1 yıl gibi sürelerde
kanserden hayatını kaybetmesine neden olmaktadır. Gelişmiş ülkelerde
ve özellikle Amerikada bu uygulamalar çok zor ve kısıtlanmış
durumdadır. Bu nedenle çene kemiği ile opersyonlardan uzak durmalıyız.

* Bunu da mümkün olduğunca duyurmak insani bir görev. Yurdumuzda harıl
harıl "implant" yapılıyor. Amaç TİCARET olsun tabi... İşte bu virüsü
öldüren adı sanı olan bir ilaç var, bir de karbonat çok etkili.!

Prof.Dr. Ayse AKIN
Başkent Üniversitesi
Kadın-Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması
Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü
MUCİZEVİ KARBONAT (mutlaka okuyun çok işinize yarayacak)

Evinizdeki halıları süpürseniz de silseniz de zamanla kokmayabaşlar.
Halı yıkamacılara verdiğiniz halı bilin ki, en kötü kimyasal
deterjanla, yerlerde araba yıkanır gibi yıkanmaktadır.

Oysa kokuyu
çıkarmak için şunu yapabilirsiniz. Bir iki avuç karbonatı halının her
tarafına serpin ve 1-2 saat bekledikten sonra elektrik süpürgesi ile
iyice süpürün. Halınızdaki o kötü kokudan eser kalmayacaktır.

* Buzdolabınızdaki kokuyla baş edemiyorsunuz. Bütün yiyecekleri dışarı
çıkar, sil, süpür, kurula vs. uğraşmak istemiyorsanız bir kâse
karbonatı buzdolabının bir köşesine koyun. 4-5 günde bir karıştırın.
Kötü kokuların gittiğini göreceksiniz. Ayrıca dolapta sakladığınız
meyve sebzeler üzerinde koruyucu bir etkisi olacaktır karbonatın.

* Halı, koltuk, elbise üzerine yağ mı damladı? Panik yapıp, deterjana
saldırmayın! Çünkü deterjan leke olan bölgenin rengini açıp renk
dokusunu bozacaktır. Bunun yerine yağ lekesinin üzerine karbonat dökün
ve üzerini hafifçe ıslayın. 1-2 saat bekledikten sonra silin. Yağ
lekesinden eser kalmayacaktır. Zira suyla birleşen karbonat yağları
söküp atan doğal bir sabun haline gelir.

* Mutfak tezgâhınızın mermerlerini ve fayanslarını limonlu karbonat
ile ovun ve durulayın. En güzel temizleyicidir. Kimyasal deterjan
kalıntısı kalmadığı için üzerine meyve- sebzelerinizi, ekmeğinizi
rahatlıkla koyabilirsiniz.

* Kirli lavabolarınız için krem deterjanlar yerine limon ve karbonat
kullanın. Lavaboya karbonat döküp limonla ovun. Hem kirlerin
kaybolduğunu hem de parladığını göreceksiniz.

* Ayrıca tıkanan lavabolarınızı açmak için bir su bardağı karbonatı
lavaboya dökün. Üzerine 1 bardak sirke ilave edip 2 litre kaynar suyu
lavaboya boşaltın. Tıkanan lavabo açılacaktır.

* Dibi tutan tava ve tencerelerinize akşamdan karbonat döküp, sıcak su
ilave edin. Sabah temizlerken zorlanmayacaksınız.

* Paslanabilecek eşyalarınızı karbonatla ovarsanız paslanmasını
engellemiş olursunuz.

* Porselen gibi kararan eşyalarınız varsa limonlu karbonat ile ovun.
Rengi açılacaktır.

* Aynı şekilde gümüş eşyalarınızı suyla macun haline getirdiğiniz
karbonat ile ovarsanız, rengi açılıp parlayacaktır.

* Elbise dolabınızda rutubet ve küf kokusu varsa ve naftalin kokusunu
da sevmiyorsanız dolabınızı bir köşesinde ağzı açık şekilde kavanozda
karbonat bulundurun.

* Banyo duşa kabin camlarını karbonat ile silip durulayın. Duş alırken
daha rahat nefes alacaksınız.

* Banyo terlikleriniz ister tahta ister plastik olsun üzerine karbonat
dökün ve öyle duş alın. Hem terlikleriniz hem de ayaklarınız rahat
edecek. Bu yolla tahta takunyalarınızın ömrü uzayacağı gibi kimyasal
temizleyiciler, cildinizden uzak tutmuş olacaksınız.

* Çamaşır makinesinde kullandığınız deterjan miktarını yarı yarıya
azaltıp gerisini karbonat ile tamamlayın. Çamaşırlarınız daha temiz ve
kimyasal artıklardan uzak kalmış olacaktır.

* Ağız sağlığı ve diş bakımı için de karbonat çok önemlidir. Akşamları
yatmadan önce 1'e 1 oranında tuz ile karıştıracağınız karbonat ile
dişlerinizi fırçalayın. Diş çürüklerinde yerleşip yaşayan ve vücudu
kansere hazırlayan bağışıklık yokedici virüslerin iki düşmanından
birisi karbonattır. Sabaha kadar ağzınızda ve dişlerinizdeki bakteri
ve virüsler karbonat ve tuzun etkin temizleyiciliği ile tamamen
temizlenmiş şekilde uyuyacaksınız. Ayrıca ağız ve diş kokuları da
önlenmiş olacaktır.

* Sonuç olarak; sirke, limon ve karbonat evinizde sadece mideniz için
değil her türlü temizlikte ve pratikte kullanabileceğiniz doğal
ürünlerdir. Mümkün olduğunca bu ürünleri kullanmaya özen göstermeniz;
hem çocuklarınızın ve sizin sağlığınız için hem de yaşanabilir, nefes
alan bir ev açısından önemlidir.

EK NOT: Bu arada "implant" uygulamaları zayıf bünyelerde diş köklerinde
bulunan yukarıda belirtilen virüslerin kana karışması sonucu
bağışıklık sisteminin iflası ile kişinin 6 ay - 1 yıl gibi sürelerde
kanserden hayatını kaybetmesine neden olmaktadır. Gelişmiş ülkelerde
ve özellikle Amerikada bu uygulamalar çok zor ve kısıtlanmış
durumdadır. Bu nedenle çene kemiği ile opersyonlardan uzak durmalıyız.

* Bunu da mümkün olduğunca duyurmak insani bir görev. Yurdumuzda harıl
harıl "implant" yapılıyor. Amaç TİCARET olsun tabi... İşte bu virüsü
öldüren adı sanı olan bir ilaç var, bir de karbonat çok etkili.!

Prof.Dr. Ayse AKIN
Başkent Üniversitesi
Kadın-Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması
Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü

0
Umit frigs paylaştı

Kazdağında kazı yapan Kanada şirketiyle çalışan taşeron Biga madencilik şirketini kınıyorum.

#KazdağlarıHepimizin

0
06.08.2019 13:21

Jeff Bezos’un girişimcilere ve çalışanlara tavsiyeleri

Jeff Bezos, hem iş hayatındaki hem de sosyal hayatındaki başarılarıyla tanınan birisi. Dünyadaki sayılı milyarderlerden birisi olan Amazon CEO’sunun işi elbette kolay değil. Bir yandan hızla değişen sanal ticaret dünyasına öncülük eden #Amazon’un liderliğini yapan Bezos, diğer bir yandan da çocuklarına, arkadaşlarına ve kendisine de zaman ayırarak hayatını zorlu bir dengede yürütmeyi başarıyor. Bezos’nun dikkate değer başarısının altındaysa, belirli kuralları kendine ilke edinmesi yatıyor. Her sabah işe yepyeni bir heyecanla giden Bezos’nun, bu parıltılı yaşamının altındaki ilkelerinden bahsedeceğiz bugün size. Bu yazımızın konusu, Bezos’nun çalışanlarına, girişimcilere ve çocuklarına verdiği tavsiyeler olacak. Hepimizin Bezos’dan öğrenecek bir şeyleri olduğunu kabul edelim. Hazırsanız, başlayalım!

Çalışanlara Tavsiyesi: Jeff Bezos, Amazon’da çalışanlarına özel hayat-kariyer dengesini kurmaya çalışmaktan vazgeçmelerini söylüyor!

Amazon’un kurucusu ve CEO’su olan Bezos, özel hayat-kariyer dengesi kavramından rahatsız oluyora benziyor. Kendisiyle yapılan birçok röportajda olayın yanlış şekilde ele alındığını ifade eden Jeff Bezos, yakın zamanda yaptığı bir konuşmada Amazon çalışanlarına nasıl da bu kavramın tam tersi yönünde bir tavsiye verdiğinden bahsetti.

2018 yılının Nisan ayında bir ödül töreninde konuşan Bezos, çalışanlarına hayatlarını düzene koymak için bambaşka bir yol gösterdiğini anlatmıştı. Bezos’a göre, Amazon çalışanları profesyonel hayatları ve özel hayatları arasında bir denge kurmaya çalışmaktan vazgeçmeliydi. Zira, denge kurmak fikrinin altındaki ana fikir aslında oldukça negatifti, birisini daha önceliklendirmek için diğerinden vazgeçilmesi anlamına geliyordu, bu Bezos’nun felsefesine oldukça ters bir durumdu. Bezos, bunun yerine günün ne kadarının işte, ne kadarınınsa ofis dışında geçeceğine yönelik kararı, daha bütünselci bir yaklaşımla vermek taraftarıydı. Ana fikir denge değil, simetri olmalıydı.

Bezos konuşmasını yaparken dünyanın en zengin adamının (2018 yılında henüz eşiyle boşanması kesinleşmemişti, şu an mal varlığı paylaşımı yapıldığından dolayı Bezos hala dünyanın en zengin adamı mı değil mi bilmiyoruz) hayatına yönelik oldukça geleneksel bir yaklaşım benimsediğini anlatmıştı. Sabahları kalkıp ailesiyle kahvaltı yapıyor, yatmadan önce alarm kurmuyor, ajandasını çok doldurmamaya çalışıyor ve bir şekilde kendi bulaşıklarını yıkayıp markete uğramaya da vakit bulduğunu söylüyordu.

Bu bütünselci yaklaşımın altındaysa Bezos’a göre, iş hayatında ve profesyonel hayatındaki ana parçalar arasındaki sağlıklı simetri yatıyordu. İş ve hayat dengesi diye bir şey yoktu, iş ve hayat uyumu diye bir şey vardı.

“Tüm bu iş ve hayat uyumunu Amazon’da yeni işe aldığım genç çalışanlarıma, hatta kıdemli yöneticilerime de öğretmeye çalışıyorum. Ama ilk önceliğim, yeni işe aldıklarım.

“Her röportajda bana işim ve özel hayatım arasındaki dengeyi nasıl kurduğumu soruyorlar. Tekrar söyleyeyim, denge kelimesinden hoşlanmıyorum. Denge kurmak demek, bana birisini seçerken diğerinden ödün vermek gibi geliyor. Hayır, ne işimden, ne de özel hayatımdan ödün vermek istemiyorum. Bu ikisinin arasında bir denge olmalıymış gibi görmektense, ikisini bir bütün olarak, hayatımın iki ana ögesi olarak görüyorum ve buna göre hareket ediyorum. Bence bu bir çember, denge değil. Eninde sonunda, her şey birbirine bağlı, entegre. Birisinde bir şey yapıp diğerini etkilememesini bekleyemezsiniz. Ben iş hayatımı da, özel hayatımı da sınırlara ve saat kısıtlamalarına bağlı yaşamayı sevmiyorum.

Bence insanların unuttukları nokta, ikisinin birbirine ne kadar sıkıca bağlı olduğu. Ofiste geçen kötü bir günün ardından eve mutlu gelmek imkansıza yakındır. Diğer bir yandan, güne ailenizle yaptığınız güzel bir kahvaltıyla başladığınızda, işe büyük bir enerji ve hevesle gidersiniz. Ofiste gününüz güzel geçtiyse, eve gidene kadar içinizden şarkı söylersiniz. Herkesin ofisinde gittiği her yerdeki enerjiyi sömüren, toplantıya girer girmez ortamı yoran, herkesin yaşam enerjisini emen bir adam vardır. O adam olmayın.”

Çocuklara Tavsiyesi: Jeff Bezos çocuklarına; yeteneklerine değil, seçimlerine güvenmeleri gerektiğini söylüyor!

Amazon Ceo’suna göre, çocuklarının hayata atılırken benimsemesi gereken tek bir kural var. Yetenekleriyle değil, seçimleriyle gurur duymak.

Bu tavsiyeyi hayata atılma yolunda ilerleyen her gence verdiğini söyleyen Bezos, şöyle diyor: “Güzel ya da yakışıklı olmak, matematik dehası olmak ya da basketbola yatkın olmak sizi mutlu edebilir evet. Ama, değerinizi bu kişisel yetenekleriniz belirlememeli. Yeteneklerinizle gurur duymamalısınız. Onları benimsemelisiniz, güçlü yönlerinize oynamalısınız evet, ama o kadar. Gurur duyduğunuz şey, çalışmalarınız, başarılarınız, gösterdiğiniz çaba olmalı. Seçimlerinize güvenmelisiniz. Bunu yapmayı başardığınızda başarılı olacaksınız.”

Girişimcilere Tavsiyesi: Jeff Bezos, girişimcilere para kazanmaya değil, sevdikleri işi yapmaya odaklanmalarını söylüyor!

Bezos, Amazon.com’u 1995 yılının Temmuz ayında kurduğunda sadece 10 çalışanı vardı, günlük satışları iki haneli basamakları geçmiyordu.

İki ay sonraysa Bezos ve takımı 50 eyalete ve 45 ülkeye yayılarak haftalık 20 bin doların üzerinde bir satış cirosuna ulaşmışlardı. 1997 yılının Mayıs ayında halka hisselerini açan Bezos’nun şirketi borsada 500 milyon dolar değerindeydi.

Bugüne geldiğimizdeyse, Amazon 172 milyar dolarlık bir market payına sahip ve bir müşterinin ihtiyaç duyabileceği neredeyse her şeyi düşük fiyatlar ve hızlı bir kargolama sistemiyle sizlere sunuyor. Bir veri depolama platformu da geliştirmekte olan Amazon’un şirket değeri git gide artıyor.

Tabii bu başarılarda Bezos’nun payı büyük. Bezos bir girişimci olara bu üstün başarısını uzun dönemli düşünmesine ve müşteri odaklı davranışlarına borçlu.

Bezos girişimcilik dünyasına atılmayı düşünen, milyonluk şirketler kurmayı hayal eden genç girişimcilere şu tavsiyeleri veriyor:

“Herkesin peşinde olduğu bir şeyi yakalamak hiç de kolay değil. Bunun yerine, kendinizi stratejik bir şekilde konumlandırın ve dalgaların sizi taşımasını bekleyin. Tabii, böyle dediğimde, nasıl konumlandıracağım diye soracaksınız. Kendinizi, yetkin hissettiğiniz, merakınızı uyandıran, ilginizi çeken bir alanda konumların.

İnsanlara hep söylemişimdir, Amazon olarak yeni bir şirket satın aldığımızda her defasında ilk sorduğum soru, şirketi yöneten kişinin alanında yetkin birisi olup olmadığı olur. İşine hakim mi, yoksa sadece ticaret yaptığını mı düşünüyor? Alanına yetkin birisi müşteriye hitap etmek istediği için sunduğu ürünleri ve servisleri geliştirip şirketini her gün bir adım ileri taşırken ticaret yaptığını düşünenler sadece mevcut durumu korumanın peşinde koşarlar, tam olarak da bu yüzden uzun dönemde unutulup gitmeye mahkumlardır. Değişen, evrilen, ihtiyaçlara cevap veren hayatta kalır.

Hayatın en büyük paradokslarından birisi de budur zaten. Alanına yetkin kişilerin asıl hedefi bu olmasa da, eninde sonunda ticaret için bu işi yapanlardan daha çok para kazanırlar. Tam olarak da bu yüzden tutkunuzu yönlendirin, sevdiğiniz bir iş yapın, para sizi bulacaktır. Benim tek tavsiyem, budur.”

0
06.08.2019 13:12

Pisagor kupası

Nâm-ı diya r Adelet Kupası

Ünlü matematikçi Pythagoros (pisagor)'un yaklaşık 2500 yıl önce icat ettiği ters çan biçimindeki bu kupa, ilginç bir özelliğe sahiptir. Kupanın altı delik olmasına rağmen içindeki sıvı asla dökülmez. Ne zaman ki kupaya doldurulan sıvı, kupanın sınır çizgisini aşarsa o zaman içindekiler son damlasına kadar akıp gider.

Kupaya adalet kupası ismini veren filozof, belki de bu kupa ile şunu söylemek ister;

"İnsan bazen yaşamın sundukları ile yetinmeyi bilmeli, zira daha fazlasını arzularken elindekiler de kayıp gidebilir"

Kaynak: Fatih M. Aygüneş, İzmir Kültür ve Sanat Dergisi

0
ayıadam frigs paylaştı

1933 yılında Türkiye'nin ilk kadın muhtarı seçilen Gül Esin Hanım. Bu tarihte Fransa İtalya Japonya ve Çin'de Kadınların oy kullanma hakkı dahi yoktu.

0
08.08.2019 23:59

Sahte içkiyi tadarak tespit edebilen yapay dil

Glasgow Üniversitesi'ndeki bilim insanları, sahte alkol ticaretini azaltmaya yardımcı olacak yapay dil ürettiler. Ürettikleri yapay dil cihazı, kullanıcılarına her viski türü arasındaki en ufak tat farkını bile göstermeyi amaçlıyor. Cihazın tasarımı, viskinin tadımını sağlamak için altın ve alüminyumun optik özelliklerinden yararlanıyor.
Yapay dil; dama şeklinde dizilmiş, normal mikroskopla görülemeyecek kadar küçük alüminyum ve altın dilimlerini tat alıcıları olarak kullanıyor. Ekip, insanda bulunan tat almaçlarından yaklaşık 500.000 kat daha küçük olan tat alıcılarına viski örnekleri döktü. Daha sonra bu alıcıların alkolle kaplı hâlde iken nasıl ışık emdiklerini ölçtüler.
Yapay dildeki metallerin ışığı nasıl emdikleri hakkındaki ince farklılıkların analizi, ekibin farklı viski türlerini tanımlamasına izin veriyor. Ekip, 3 farklı viskiyi yapay dil ile örnekledi. Cihaz, viskiler arasındaki tat farkını %99 doğrulukla bulmayı başardı.
Cihaz, bunun da ötesine geçmeyi başardı ve farklı varillerde olgunlaşan aynı viski türü arasındaki ince tat farklılıklarını da yakalamayı başardı. Kullanılan viskiler, varillerde 12, 15 ve 18 yıl bekletilmişti. Yapay dilin sahte alkolü ortaya çıkarabilmesi için yapılan çalışmalar bir yanda devam etse de bu cihaz, farklı kullanım alanlarına da sahip olabilir.
Cihaz, gıda güvenliği testlerinde, kalite kontrolünde hatta taşınabilir ve tekrar kullanılabilir bir tat algılama yönteminin yararlı olacağı herhangi bir alanda kullanılabilir. Araştırma, Glasgow Üniversitesi ve Strathclyde Üniversitesi'ndeki mühendisler ve kimyagerler tarafından yapıldı. Ekip ayrıca Leverhulme Trust, Mühendislik ve Fiziksel Bilimler Araştırma Konseyi ve Biyoteknoloji ve Biyolojik Bilimler Araştırma Konseyi tarafından finansal olarak desteklendi.
Kaynak :
https://www.slashgear.com/artificial-tongue

0

YAŞ SINIRI ŞART❗👇

Bir gazetecinin, "Erdoğan ile görüşmenizde masaya neler yatırıldı?" sorusuna Bahçeli, "Evde masa yoktu" diye, cevap veriyor.

1