Popüler

Bugün en çok okunan başlıklar
01.08.2019 17:34

Hyperdontia

Hyperdontia, üst sıra dişlere veya normal diş sayısına ek olarak görünen dişlere sahip olma durumudur. Diş kemerinin herhangi bir alanında ortaya çıkabilir ve herhangi bir diş organını etkileyebilir. Hyperdontianin zıttı hypodontiadır. Doğuştan diş eksikliği, Hyperdontiaden daha sık görülen bir durumdur. Hyperdontia'nin bilimsel tanımı "diş kemerinin herhangi bir bölgesi için normal sayıdan daha fazla dişe sahip olmaktır. Fazla olabilen ek dişler, diş kemerinde herhangi bir yerinde, düzenlemeleri simetrik veya simetrik olabilir.

0
01.08.2019 17:32

Çoçuğun ağzından 500 den fazla diş çıktı

Hindistan’da gerçekleşen bir vakada ise diş doktorları, 7 yaşında bir çocuğun ağzından 500’ün üzerinde diş çıkardı. 11 Temmuz’da Saveetha Diş Okulu ve Hastanesine götürülen P. Ravindran isimli çocuk, dişindeki şişkinlikten şikayetçi oldu.

Çocuğun röntgeninin ve CT-taramasının yapılmasını isteyen uzmanlar, gördükleri görüntüye oldukça şaşırdı. Çocuğun ağzındaki torbamsı yapıda tam 526 adet diş tespit edildi. Ağız ve Diş Sağlığı Bölümü Başkanı Profesörü Pratibha Ramani, daha önce bir bölgede bu kadar çok dişe rastlamadıklarını belirtti.

Doktorlar, bu durumu daha başlangıç aşamasında tespit ettiklerini belirtti. Genel anestezi altında 1,5 saat süren işlemlerden ve 5 saatlik ameliyattan sonra doktorlar, 526 dişi aldı. Çıkarılan dişlerin boylarının 0,1 mm ila 15 mm arasında değiştiği ifade edildi. Dişlerin tamamının kanalları, minesi ve taç kısmıyla tam bir diş yapısında olduğu belirtildi. Ağızda çok fazla diş bulunmasına Hyperdontia adı veriliyor.

0
Spock frigs paylaştı

RTÜRK'ün Netflix'e bulaşması ne kadar saçma bir haraket oldu. Parasını verip istiyerek sansürsüz izliyoruz. RTÜRK'den sonra Netflix dizilerinde kısıtlama sansür olursa, bu ülkede artık daha da durulmayacağın zamanıdır.

0
01.08.2019 15:57

1 ağustos 2019 doğalgaz zammı

Farkındamısınız? Başkanlık sistemi geldiğinden beri, ülke acayip harika bir yer oldu çıktı. Alım gücü arttı. Terör bitti. Herşey çok güzel, bu zamda ne ki; çok az, daha fazla yapmaları lazım.

#Zam

2
01.08.2019 15:33

Türkiye'de paraya resmi basılan ilk kadın

1971-1979'da basılan 50 kuruşun tura yüzünde Ankara gelinbaşı ile yer alan Sabiha Tansuğ'dur.

Hayatını geleneksel Türk giyim kültürüne adayan bir Halk Bilimci / Etnolog, Araştırmacı Yazar Sabiha Tansuğ, 1970 yılında 30 yaşında iken İstanbul'da Galatasaray Yapı Kredi Sanat Galerisi'nde '40 Anadolu Kadın Başlığı' adlı sergiyi açar. Tansuğ' un sergisi büyük ilgi görür.

Ziyaretçilerden biri de Darphane 2. Müdürü Sait Tanaçan ve eşidir.

Telefonla Sabiha Tansuğ' u arayan Darphane 2. Müdürü Sait Tanaçan basılacak 50 kuruşun üzerine desen aradıklarını, başlıklardan biriyle poz verip veremeyeceğimi sorar.

Sabiha Tansuğ da Ankara gelinbaşı ile poz verir"

Dünyada o güne kadar para üzerinde sadece kral, kraliçe ve devlet büyüklerinin fotoğrafları yer alırken, ilk kez Sabiha Tansug "para üzerine resmi konulan vatandaş" olur.

Tansuğ, "Bunun karşılığında ücret almaz.

Kendisine sorulduğunda "Zaten onuru hiçbir maddi bedelle ölçülemez"der.

0
luvia frigs paylaştı

Hatay'daki dünyanın ikinci büyük mozaik sergileme alanına sahip müzede, taşınma sırasında mozaiklerin büyük bir çoğunluğu yanlış restore edilince, eski hali ile yeni hali arasında çok ciddi farklar meydana geldi.

0
01.08.2019 15:22

Kabza almak

Kepaze ise, kemankeş olmak isteyenlerin, 1000 gün kadar kaslarını güçlendirmek amacıyla oksuz bir şekilde boş boş çekmek zorunda oldukları yayın ismi.

Ok atmaya yaramadığı boşu boşuna çekildiği için "Kepaze olmak" deyimine ilham vermiştir.

Kemankeş olmak isteyenler önce ok kullanmadan 1000 gün boyunca çile (çile, yaya bağlanan ipe denir.) çeke çeke kepaze olurlardı.

Daha sonra bir üstatdan ders alır, ucu olmayan oklarla başlayan talimlerde yay germeyi, ok atmayı, kiriş kırmayı, toz koparmayı öğrenince de uzman bir heyetin ve Şeyhülmeydanın huzurunda bu maharetlerini ispat ederlerdi.

Kemankeşliğe liyakatını ispatlayabilen okçuya üstadı tarafından " Kemankeş Sırrı " fısıldanır.

Yapılan bu kemankeşlik sırrı ve unvanın teslim merasimine " Kabza Almak " denirdi.

0
01.08.2019 15:16

Nepotizm hastalığı

Nepotizm, bütün dünyada eleştirilen ama bir türlü vazgeçilemeyen bir hastalıktır.

“Nepot”un karşılığı “yeğen”dir.

Siyasetteki “Nepotizm” kavramının kaynağı ise Orta Çağ'dadır. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u fethettikten 18 yıl sonra Papa seçilen 4. Sixtus'un tayin ettiği 34 kardinalden altısı yeğeniydi. 1503-1513 yılları arasında papalık yapan 2. Julius, 4. Sixtus'un yeğenlerinden biriydi.

Papa 4. Sixtus'un başlattığı “kardinal yeğen” kavramı papalık tarihinde yaklaşık 400 yıl sürdü.

Vatikan, 19. Yüzyıl'da büyük tartışmaların ardından kurtulduğu nepotizmi bölgemize ihraç etmeyi başardı.

Eş dost akraba kayırmacılığı, yani yeğencilik, Orta Doğu'da en geçerli ve yaygın yöntemlerden biri haline geldi...

0
31.07.2019 10:51

Ayın canlılar üzerindeki etkisi

Uydumuz Ay'ın Genetiğimizi Değiştirdiğini Kanıtlayan Hayvan Türü

Uydumuz Ay, Dünya üzerinde birçok etkiye sahiptir. Yapılan son araştırmalar Ay'ın genetik üzerindeki etkisini de gözler önüne serdi.

İnsan boyu zaman ölçeklerinde, Ay'ın dünyamız üzerinde yarattığı sadece iki etki vardır: gece boyunca ve günün çeşitli saat evreleri boyunca ışık yaymak ve yeryüzüne uyguladığı kütle çekimi sonucu yol açtığı gelgitler.

Dünya'mıza en yakın astronomik yapı olmasına rağmen Ay, Dünya’dan 380.000 kilometre uzaklıkta bulunuyor. Bu, Ay’ın yaklaşık 60 Dünya yarıçapı uzaklıkta olduğunu gösterir. Bu mesafe 2000 yıldan daha önce, ilk “astronomik” mesafe olarak belirlenmişti.

Dünya’nın sadece bir uydunun altında yörüngede kalmasınının etkileri sınırlıdır. Gezegenimiz ilk oluşutuğu andan beri bu özelliklere sahip değildi, hatta bir uyduya bile sahip değildi.

Fotoğrafta gördüğünüz Touchet Formasyonu gibi gel-git ritimleri, Dünya’nın dönme hızının geçmişte ne olduğunu öğrenmemize olanak sağlıyor. Dinozorlar zamanında, günümüz 24 değil sadece 22.5 saatti. Milyarlarca yıl önce, Ay'ın oluşumundan kısa bir süre sonra, bir gün sadece 8 saatti.

Yeni Ay'dan Dolunay'a ve tekrar Yeni Ay'a olan döngü süresince, Ay eliptik yörüngesinde ilerlerken, Ay’ın hareketlerinde belirgin boyutta artışlar ve azalmalar meydana gelmektedir. Ay, Yerberi'de daha hızlı ve Yeröte'de daha yavaş hareket ettiği ancak sabit bir dönme hızına sahip olduğu için, bir ay boyunca Ay'ın en fazla %50'sinden biraz daha fazlasını görebiliyoruz!

Zaman dilimlerimizde, Ay’ın sadece aylık aşamalarını ve karasal gelgitlerimizi görebiliyoruz.

Ay, Dünya’ya gelgit kuvveti uygular; bu yalnızca gelgitlere neden olmaz, aynı zamanda Dünya’nın yörüngesinde frenlemesine olanak sağlar ve bir sonraki gündoğumuna neden olur. Ay, Dünya’nın çevresinde bir kez döndüğünde iki gelgit çıkıntısı yarattığından, günde iki düşük gelgit ve iki yüksek gelgit yaşıyoruz.

Ay, ya yeni ya da tam evreye çok yakın olduğunda, gelgit kuvvetleri Güneş'in gelgit kuvvetleriyle birleşir, en yüksek ve en düşük gelgitler bu şekilde oluşur. Bu sayede ilkbahar gelgitlerine şahit oluruz. Ay, ilk çeyreğinde veya son çeyreğinde olduğunda ise en küçük gelgitleri yaratarak Güneş'e yıkıcı bir şekilde müdahale eder ve 15 günlük gelgitler oluşur.

Mümkün olan en yüksek gelgitler: Bahar Gelgitleri

Güneş, Dünya ve Ay birbiriyle aynı hizada olduğunda Bahar Gelgitleri'ni elde ederiz ve bunlar mümkün olan en yüksek gelgitlerdir.

Gelgit Aşırı Uçları

Gelgit aşırı uçları Yeni Ay ve Dolunay sırasında meydana gelir. Fotoğraftaki düşük gelgit halindeki Gorey Limanı, buradaki koylarda, girişlerde ve diğer sığ kıyı bölgelerinde bulunan yüksek ve düşük gelgit arasındaki aşırı farkı gösterir. Pürüzlü ve düzensiz kıyı bölgeleri, yüksek ve düşük gelgit ile Bahar Gelgitleri arasındaki 15 günlük gelgitin en büyük farkınının görülebildiği yerlerdir.

Bu gelgit etkilerinden dolayı, karasal bir canlı olarak görülen Grunion, Ay'ın neden olduğu bu olguda hayatta kalabilmek için benzersiz bir şekilde adapte oldu.

Grunion, benzersiz bir şekilde adapte olmuş kanatçıklara sahip küçük, 12-15 cm uzunluğunda bir balıktır ve dişilerin kuma girmesine ve erkeklerin etraflarına sarılabilecekleri dik bir pozisyonda manevra yapmasına izin veren bir kuyruğa sahiptir.

İlkbahar gelgitlerinde dişiler plajlara çıkar, kuyruklarıyla toprağı kazarlar ve yumurtlarlar.

Fotoğrafta da görüldüğü gibi bir dişi ileride yumurtlayacağı için altını kazıyor. Bunu, sadece bahar aylarında gelgit sırasında yapabilirler, çünkü yumurtaların uygun şekilde korunması için yumurtaları kuru kalmalıdır.

Erkekler ayrılmadan önce dişilerle iç içe geçer ve spermlerini bırakır.

Dik ve kuma gömülü bir şekilde bulunan dişi Grunion, başını dışarı doğru kaldırarak yumurta bırakıyor. Erkek Grunion ise onun etrafında dolaşıp yumurtaları döllemek için uğraşıyor. Bu üreme davranışını sergileyen bilinen iki Grunion türü vardır.

Gelgitler gerilerken, Grunion yumurtaları kıyıda kuluçkada bekliyor.

Bunlar, her bahar gelgitinde Güney ve Batı Kuzey Amerika sahillerine serilen Grunion yumurtalarından sadece birkaçı. Yumurtalar bir gelgit sürecinde sular geri çekildiğinde kumlu yüzeyin altında kalır. Kuluçka dönemi, bir başka Bahar Gelgiti'nin dönüşünü gösteren Ay dönemiyle mükemmel bir şekilde uyum sağlar.

Yavrular sadece 10-11 gün yumurtanın içinde kalırlar ve bir sonraki Bahar Gelgiti geldiğinde suya karışırlar.

Pasifik ve Baja Kaliforniya gibi pek çok sahil bölgesinde Grunionlar’ın yumurtladığı yerlerde, yüksek gelgit ve düşük gelgit arasında büyük farklılıklar vardır. Yüksek kaynak gelgitlerinde, kara bölgeleri 3 ya da 4 günlüğüne okyanus ya da deniz sularının altında kalırlar. Daha sonra gelecek gelgit gelene kadar 10 ila 11 gün kuru kalırlar.

Grunion türü, hayatta kalabilmek için Ay'ın haraketlerine ve gel-git olaylarına kusursuz bir şekilde adapte olmuş. Ay’ın etkileri olmasaydı Grunion'un üreme döngüsü imkansız olurdu.

Görüntülerde Grunion türünün sahilde üreme dögüsünü görebilirsiniz. Bu döngü, kusursuz bir şekilde çalışmaya devam ediyor ve doğanın muhteşemliğini bir kez daha insanlara kanıtlıyor.

0
10.08.2019 13:58

Yaşlanmayı tam tersine çeviren yöntem geliştirildi

Izpisua Belmonte isimli bir bilim insanı, yaşlanmayı tersine çeviren bir yöntem geliştirdi. Hücresel boyutlarda genleri düzenleyerek belirli izleri silen yöntem, hücreleri başlangıçtaki genç hallerine geri getiriyor ve işlevsel şekilde çalışmalarını sağlıyor.
Juan Carlos Izpisua Belmonte isimli bir genetik bilimci, algınızın sınırlarını zorlayacak bir buluş gerçekleştirdi. Izpisua Belmonte, farelerin genlerindeki izleri silerek tüm hücrelerini daha genç bir hale getiriyor. Başka bir deyişle hücrelerin yaşlandığı bilgisini hücrelerden silerek onları ilk hallerine dönüştürüyor.
Bunu bir fare üzerinde deneyimleyen Izpisua Belmonte, bir gün önce sırt üstü yatarak kelimenin tam anlamıyla ölmeyi bekleyen farenin işlemin ardından hayat dolduğunu belirtti. Neredeyse gençlik çeşmesinden bir yudum almış olan fare, birkaç gün sonra hücre iflası sebebiyle yaşamını yitirdi. Bunun sebebiyse tümörler oldu. Fare, yüksek dozda 'gençlik' almıştı.
Fareye uygulanan işlem, 'yeniden programlama' adında bir genetik değişiklikten ibaret. Vücuttaki 'epigenetik izler' adı verilen izleri silerek geni düzenleyen bu sistemle birlikte bir hücreye daha önceden bir kemik hücresi mi yoksa deri hücresi mi olduğunu bile unutturabiliyorsunuz. Bu işlem, genellikle kök hücre üretimi için kullanılıyor. Ne hücresi olduğunu unutan hücreler, embriyonik aşamalarına geri dönüyor ve istenilen hücre haline gelebiliyor.
Bu işlemin bilinçli ve düzgün bir şekilde kullanılması durumunda hayvanların ve hatta insanların yeniden programlanabileceğini belirten Izpisua Belmonte, işlemin bir çeşit gençlik çeşmesi olduğunu belirtiyor. Yaşlanmayı hücresel seviyedeki moleküler sapmalar olarak nitelendiren Izpisua Belmonte, entropiyle olan bu savaşı daha önce hiçbir bireyin kazanmadığının da altını çizdi.
Yeniden programlama konusunun daha önce klonlama işleminde de kullanıldığını belirten Izpisua Belmonte, yetişkin bir boğadan klonlanan bir buzağıyı örnek gösterdi. Yetişkin boğa ile aynı DNA'nın yalnızca tazelenmiş bir halini taşıyan buzağı, başka bir deyişle aynı DNA'ları yaşlanmaya ilişkin sapmalar olmadan edindi.
Izpisua Belmonte'nin bahsettiği işlemse yeni bir birey üretmeden yaşlanmaya ilişkin sapmaları ortadan kaldırmak. Biz yaşlandıkça hücrelerimizin daha verimsiz şekilde çalışmasına sebep olan sapmalar, yaşlanmamızın birinci sebebi olabilir. Bu sebeple bu epigenetik değişiklikleri yeniden programlamayla birlikte tersine çevirirsek yaşlanma işlemini de tersine çevirebiliriz.
Izpisua Belmonte, tüm bu anlattıklarından sonra epigenetik değişikliklerin size sonsuz bir hayatı vadetmediğini, yalnızca 'son kullanma tarihinizi' biraz daha ertelediğini ifade etti. Kendi açıklamalarına göre insan yaşam süresini 35 ila 50 yıl kadar uzatmak için hiçbir engel bulunmuyor ve 130 yaşına kadar yaşayacak olan kişinin de şu anda aramızda olduğuna inanıyor.
Izpisua Belmonte'nin farelerine yaptığı tedavi, Japon kök hücre araştırmacısı Shinya Yamanaka'nın Nobel ödüllü buluşunu temel alıyor. Yamanaka, 2006 yılında yetişkin insan hücrelerine yalnızca dört adet protein ekleyerek hücrelerin yeni şekillenmiş embriyolar gibi davranmasını sağladı. Yamanaka faktörleri denilen bu proteinler, hücrelerdeki epigenetik izleri silerek hücreye yeni bir başlangıç imkanı sunuyor.
Bu araştırmalar aynı zamanda yeni bir tedavi yöntemini de ortaya koydu. Araştırmanın sonuçlarına göre bir insanın tüm vücudunun gençleştirilebileceğinden bahsediliyor ancak bu işlemin belirli dezavantajları da bulunuyor. Bir hücredeki metilasyon izlerini ve diğer epigenom izlerini yüksek dozda silerseniz hücre kendi kimliğini kaybedebilir. Başka bir deyişle hafızasını tamamen silmiş olursunuz. Bu boş hücreler de ileride işlevsel yeni hücrelere evrilebilir ya da işlevini tamamen yitirebilir. Aynı zamanda kendilerini bir kanser hücresi olarak geliştirebilir ve kişinin tümörler geliştirmesine de neden olabilir.
Izpisua Belmonte, farelere daha az dozda yeniden programlama uygulanması durumunda sonuçların ölümcül olmayabileceğini düşündü. 2016 yılında ekip, progeria ile farelerdeki hücreleri kısmen eski haline döndürecek bir yöntem arayışına girdi. Fareleri, vücutları içerisinde Yamanaka faktörlerini geliştirmesini sağlayacak şekilde düzenleyen araştırmacılar, bu işlemi kontrole almak için bir sistem geliştirdi. Doksisiklin isimli bir antibiyotik erildiği zaman Yamanaka faktörlerini geliştiren fareler, iki farklı gruba ayrıldı.
Izpisua Belmonte'nin laboratuvarında bazı farelere istedikleri zaman doksisiklin içeren bir su verildi. Diğer farelere de haftada iki gün boyunca doksisiklin içeren su verildi. Suyu sürekli tüketen fareler kısa bir süre içerisinde öldü ancak kısıtlı bir şekilde doksisiklinli suyu tüketen fareler %30 daha uzun yaşadı.
Tüm vücudu gençleştirme fikri şu an için biraz uzak bir ihtimal gibi görünse de yaşlılıkla ilgili olan bazı hastalıkların birkaç sene içerisinde durdurulabileceği düşünülüyor. Yamanaka faktörlerini kullanarak epigenetik izleri silen bilim insanlarının yakın gelecekte bu hastalıkları tamamen ortadan kaldırabileceği belirtiliyor.

Kaynak : https://www.technologyreview.com/s/61407

0