Popüler
Motivasyon yükseltme yolları
Kendinizi Değersiz Hissettiğinizde Motivasonunuzu Yükseltmenin 5 Yolu
Bazı insanlar doğal olarak motivedirler. Odaklanmalarını yükseltmek için küçük bir dokunuş yeterli olacaktır. Zor bir işe girişmeden önce onlar kendilerini zaten bu işe meydan okuyarak motive eden harika savaşçılardır. Fakat ne yazık ki her insan böyle değil. Bazıları da uzun saatler boyu çalışma içinde kendilerine değersiz hissetmeye meyilli olurlar ve bu onları zorlar.
İş yerinde takdir edilmemiş hissediyor musunuz? Bunu tersine çevirmek ve hak ettiğin övgü ve takdirlerden daha fazlasını elde etmek istiyorsan, göze alamayacağın tek şey, performansının düşmesine izin vermek.
Belki de ilerlemeye devam etmek için düzenli olarak başarı, onaylama, cesaretlendirme hissetmeniz gerekir. Eğer öyleyse, takdir edilmediğinizi hissettiğinizde işte motive kalmak zor olabilir.
İş yerinde gösterdiğiniz başarılara, işleriniz için harcadığınız emeğe rağmen yeterince takdir edilmediğinizi düşünüyorsanız ve kendinizi değersiz hissediyorsanız bu yazımız tam size göre. Kendi motivasyonunuzu güçlendirecek ve performansınızı arttıracak önerilerimiz sizleri bekliyor.
Takdir Edilmek Maaştan Daha Mı Önemli?
“Bir çalışanı motive eden tel şey paradır.” önermesi doğru değildir, sanılanın aksine takdir edilme isteği özellikle beyaz yakalı diye tanımlanan personeller için paradan daha önemli olabilir. Birçok şirketin çalışanlarının katılımı ile gerçekleştiren anketler de aynı sonucu vermektedir. Bu nedenle şirketlerin temel sorunu maaş politikalarından ziyade personellerine yaklaşımlarında gizlidir.
Takdir edilmeyen personellerin zaman içerisinde motivasyonları, motivasyonları ile birlikte verimlilikleri düşer. Çalışanlar strese girer ve önlenemeyen bir endişe haline sürüklenir. Sonuç fiziksel olarak dışa vuran hastalıklara kadar gidebilir. Tam da bu nedenle çalışanların kendi motivasyonlarını arttırmayı öğrenmeleri; yöneticilerin ise pozitif geri bildirim yapmanın değerini içselleştirmeleri gerekir. Takdir edilmemek zorlu bir ikilemin içine sürükleyebileceği için motivasyon arttırmanın kolay yolları kesinlikle denenmelidir. Peki nasıl?
İşyerinde Motive Kalmanın Yolları
Dünya genelinde çalışanların yaklaşık %65’inin iş yerinde takdir görmediği bir dönemden geçiyoruz. Eğer siz de aynı sorundan şikayetçiyseniz yalnız olmadığınızı unutmayın ve bu yolları deneyerek enerjinizi, moralinizi, motivasyonunuzu ve en nihayetinde üretkenliğinizi yükseltin!
1. Küçük Zaferlerin Tadını Çıkarın
Hiçbir şey yolunda gitmiyor mu? Önemli bir toplantı için çıktı almaya gittiğinizde printer mı bozuldu? Tam görüşme yapacakken gömleğinize kahve mi döküldü? Yoksa tüm dünya birleşip sizi alaşağı etmek için seferber mi oldu? Karamsarlığın dibini gördüğünüz zamanlarda büyük projelere kalkışmayın, büyük zaferlere moralsiz bir şekilde imza atamazsınız. Kolay bir iş bulun, onu başarıyla tamamlayın ve gülümseyin! Başarının küçüğü büyüğü olmaz deyin, sonra yola devam edin.
2. Kendinizi Hedeflerinizle Motive Edin
İnsanlar kendi hedeflerini belirleyebilen, kendi başarılarını kutlayıp kendi kendilerini motive edebilen canlılardır, unutmayın! Eğer başarılarınız karşısında yöneticinizden takdir alamıyorsanız işin başa düştüğünü bilin ve kendinizi motive edin. İç motivasyonunuzu sağlamak için iş ile ilgili hedeflerinizi belirleyin ve gerçekleştirdiğiniz hedefler sonrası güveninizi tazeleyin.
3. İşten Önce Egzersiz Yapın
Sabahları erken kalkın, egzersiz yapın ve işe öyle gidin. Çünkü kimi zaman ihtiyacınız olan motivasyonu ofiste bulamayabilirsiniz. İmkanınız varsa yürüyüşe çıkın yoksa iş yerinize yakın bir spor salonuna yazılın. Spor yaparken salgılanan mutluluk hormonlarının etkisini gün boyunca çıkarın.
4. İşinizin Önemini Fark Edin
Takdir görmediği için motivasyonu azalan birçok çalışanın temel yanılgısı yaptıkları işin önemini fark edememeleridir. Üstelik yöneticileri de bu gerçeği onlara hatırlatmıyorsa iş içinden çıkılmaz hale gelebilir. Bu durumda yapmanız gereken en temel şey yaptığınız işin gerçek önemini açığa çıkarmaktır. Örneğin satış görüşmesi yaptığınızı düşünelim, sizin temel göreviniz potansiyel ya da mevcut müşterileri aramak olsa da işinizin önemi şirketin devamlılığının sağlanmasıdır. Bakış açınızı genişletip gerçek değerinizi keşfederek dış dünyadan gelmesine ihtiyaç duyduğunuz takdir sözlerini kendinize söyleyebilirsiniz.
5. Hislerinizi Açıkça İfade Edin
Tüm yollar sizi aynı çıkmaza sürüklüyorsa yöneticileriniz ya da iş verenleriniz ile hislerinizi paylaşabilirsiniz. Neticede takdir görmeyi beklediğiniz kişilerin hassasiyetiniz ile ilgili bir farkındalığı olmayabilir, farklı sorunları bulunabilir ya da takdir etmeyi bilmiyor olabilirler. Bu durumda kendinizi ve hislerinizi ifade ederek motivasyonunuz yükseltecek zemini hazırlayabilirsiniz.
Özgüveninizi Arttırın, Kendinizi Keşfedin
Gördüğünüz gibi, içsel motivasyonunuzu siz de birçok farklı yolla arttırabilirsiniz. Hiç kimse sizin ve yaptığınız işin öneminin farkında değilken dahi kendi yolunuzu çizebilirsiniz. Eğer takdir görmek istiyorsanız, nasıl bir tutumla karşılaşmayı arzu ediyorsanız çevrenize o şekilde davranmalısınız. Çalışma arkadaşlarınızı takdir etmeli, detaylara gösterilen özeni övmeli, küçük küçük de olsa çalışma arkadaşlarınızın motivasyonunu yükseltmeyi denemelisiniz. Farkı siz yaratırsanız, kendinizi çok daha iyi hissedeceğinizden emin olabilirsiniz.
Yerli Güneş Enerji Hücresi
Bereket Enerji, yaklaşık 25 milyon dolar yatırım ile Türkiye'nin ilk yerli güneş paneli hücresi üretim fabrikası. 7 bin 200 metrekare kapalı alana sahip fabrikada 70 kişi çalışıyor.
DENİZLİ'de merkezi bulunan enerji şirketi, kurduğu fabrikada güneş panelinden sonra şimdi de yerli ve milli 'Parla' markasıyla Türkiye'nin ilk yerli silisyum tabanlı multi ve mono kristal, standart (Al-BSF) ve PERC tipi güneş enerji hücresini üretti. Multi kristal standart hücrelerde yüzde 19, mono kristal PERC tipi hücrelerde ise yüzde 21 verim elde ediliyor.
Enerji hücresi üreten fabrika, Türkiye'nin ilk endüstriyel fotovoltaik güneş hücresi üretim fabrikası. Yıllık 130 megavat hücre üretim kapasitesi sahip firmanın hedefi yıllık kapasitesini 400 megavata çıkarmak.
Bereket enerji firmasını tebrik ediyor, başarılı projelerinin devamını diliyoruz.
Kaliteli bir insan olmak için yapılması gereken
Günümüzde kaliteli #insan pek kalmamıştır. Bu eksiklik son yıllarda artarak hissedilir duruma gelmiştir.
Kalite bir insan olmak için pek çok sey gereklidir. Başlıcaları; Vicdan, haysiyet, onur bu liste uzar gider.
Stress ile başa çıkma yöntemleri
Stresli günlerde modunuzu yükseltmek için nokta atışı çözümler
Bazı günler, kendimizi bir anda bir stres sarmalının içinde buluruz. Aklımızı kurcalayan, ilgilenmemizi gerektiren bir sürü şey varken, bir anda yoktan yere, hiç beklenmedik bir şekilde, başka bir stresli şey daha yaşarsınız… İyice dibe çökmeden ve o sarmala iyice gömülmeden önce yapabileceğiniz birkaç önerim olacak.
Kendinizi ara ara kontrol edin
Çoğu zaman, bizi strese sokan durumlar, tam o anda olan şeyler değil de gelecekle ilgili ne olacağı beklentilerimizdir. Örneğin, ben, kanser sonrası doktor kontrollerimden önce, iyi olduğumu bilmeme rağmen ister istemez endişelenir ve strese girerim. Böyle durumlarda periyodik olarak kendinize “Şu anda iyi miyim?” diye sorarak kendinizi kontrol edin. Evet, iyisiniz, iyi durumdasınız. Hızlı bir pozitif onaylama ihtiyacınız olduğunda bunu gün içinde ara ara tekrarlayın. “Şu anda iyi misin?” “Evet, iyiyim.”
Arkadaşlarınızdan destek alın
Kötü bir gün (veya hafta veya ay) geçirdiğinizde, ilk içgüdünüz kendinizi izole etmek olabilir. Kimse bir suratsızı sevmez, “Hep dertlerimi mi anlatacağım?” diye düşünüyor olabilirsiniz. Ama bir arkadaşınıza açılmanız, size çok iyi gelecek emin olun. Ayrıca eminim, arkadaşınız keyifsiz olduğunda siz de ona içtenlikle desek oluyorsunuzdur. Birkaç arkadaşınıza veya whatsapp grubunuza, keyifsiz bir gün geçirdiğinizi yazın ve size komik video, GIF’ler veya bebek kedi, köpek, panda fotoğrafları yollamalarını isteyin. Modunuzun değişeceğine eminim.
Yürüyün
Yürüyüş yapmak benim için bir nevi meditasyon. Her şeyden önce ekonomik, çok özel bir ekipmana ihtiyacınız yok, her yerde yapabilirsiniz, günün neredeyse her saatinde yapabilirsiniz. Yorgun olduğunuzda yürüyüşe çıkmak, bir fincan kahve içmenizden daha etkili bir enerji artışı sağlayabilir. Yürüme vücuttaki oksijen akışını artırır. Yürümek aklınızı boşaltmanıza ve yaratıcı bir şekilde düşünmenize yardımcı olabilir. Dört deneyi içeren bir çalışma, yürürken veya otururken yeni fikirler düşünmeye çalışan insanları karşılaştırdı. Araştırmacılar, katılımcıların özellikle de dışarıda yürürken yürürken daha yaratıcı olduklarını buldular.
5 dakika nefes molası verin
Hoop, kafanızı kaldırın ve gökyüzüne bakın. Bakış açınız değişsin, bu evrende aslında küçücük bir nokta olduğumuzun farkına varıp bir nefes alın. Belki de o an çok büyük görünen stresinizin aslında o kadar da büyük olmadığını fark edeceksiniz. Mümkünse, kısa bir meditasyon yapın, rehberli meditasyon için pek çok uygulama ve video mevcut. Onlardan yararlanabilirsiniz.
Güneş enerjisinden yararlanın.
Özellikle sabahları ilk iş güneş enerjisinden yararlanmaya çalışın. Bu, servise 5 dakika önce inerek de olabilir, işyerinde terasta bir güneş molası vererek de. Yaz dönemine girdiğimiz için güneşten ve D vitamininden faydalanmayı atlamayın. Özellikle sirkadiyen ritme uyumlu yaşayabilmek ve bedeninizi uyandırmak için güneş ışığı şart.
Uçucu yağlardan yararlanın
Özellikle lavanta yağı, rahatlamak için birebir bir yağ. Hem nane, hem de lavanta yağlarının sakinleştirici etkisi, baş ağrısı hafifletmede etkilidir. Araştırmalar, nane yağının uygulandığı yerde kan akışında önemli bir artışa neden olduğunu ve kas kasılmalarını yatıştırdığını gösteriyor. Ayrıca, lavanta yağı ile ilgili yapılan bir araştırma da, lavanta yağının kullanımının migren baş ağrısının güvenli ve etkili bir tedavisi olduğunu göstermiştir. Ufak bir uyarı da eklemek istiyorum: Uçucu yağlar çok ucuzsa kuşku verici bir durum olduğu için almayın ve iyi, emin olduğunuz ve kaliteli kaynaklardan satın alın.
Sebze ve meyvelerden yararlanın
Avusturalya’da yapılan bir araştırmaya göre, günde 5-7 porsiyon sebze-merve tüketen kişilerde stres oranı ortalama yüzde 14 daha az, kadınlarda bu oran yüzde 23 daha az. Stresli olduğunuz bir anda paketli bir gıdaya sarılmaktansa, meyve yemek veya sebze suyu içmek için bir sebep daha…
En sevdiğiniz şarkınızı dinleyin
Eminim sizin de favori şarkılarınız vardır, benimkilerden bazıları çok utanç verici ama kulaklıkla son ses onları dinlemek, hatta ortam müsaitse deli gibi bağıra bağıra şarkıya eşlik etmek de müthiş rahatlatıcı. Ve mümkünse son bonus şarkıyla beraber dans etmek. Zürih Üniversitesi tarafından yapılan bir çalışmada, müzik dinlemenin sadece stres seviyenizi değil, vücudunuzun stresten kurtulma yeteneğini de etkilediği ortaya çıktı. Ayrıca müzik dinlemek, beyinde dopamin hormonun salınmasını tetikler. Pek çok araştırmada, müziğin, beyinde dopamin reseptörlerinin de bulunduğu, ödül ve keyif merkezinde aktiviteleri çoğalttığı bulundu. O zaman son ses, gaz verin!
Hayatı yorumlamak
Hayatı yorumlamak: Zor, daha zor, daha da zor!
Tek başına hayata tutunmak zordur. Anne olmak zordur. Spor yapmak ve yorulmak zordur. Yemek yapmak, buna zaman ayırmak, sonra iyi yemek yapabilmek zordur. Yıllarca okula gitmek ve tüm bunlar yetmiyormuş gibi üniversiteye gitmek ve hatta iki bölüm, belki üzerine master veya doktora yapabilmek zordur. Baba olmak, zordur. Yeni bir dil öğrenmek, zordur. Rejim yapmak da zordur. Bambaşka, bilmediğimiz bir ülkeye seyahat etmek zordur, sonra orada yaşamak ve çalışmak, orada yepyeni bir hayat kurmak, bunlar zordur!
Zordur, hayatımız zordur… Geçinmeye çalışmak ve çalıştıkça daha da çok çalışmak durumunda kalmak hep zordur. Anne-baba olduğumuzda kendimiz için değil de, çok sevdiğimiz miniklerimiz için, çocuklarımızın geleceği için düşünmek, hatta uykusuz kalmak zordur! Zordur bir evliliği bitirip dönüp gitmek, hayata yeniden tutunmak, belki bir eşi ölüm ile kaybetmek, sonra yeniden, yeni bir güne hiçbir şey olmamış gibi uyanabilmek. Zordur.
İşte hayatımız böyledir. Güzel olan neye baksak “zor” gözükmektedir bize değil mi? Örneğin “Yedi, sekiz saat aralıksız koşar mısınız?” diye sorulsaydı, sadece bazılarımız “Evet, ben bunu zaten yapıyorum” derdik… Bazılarımız “Deli misin? Neden o kadar uzun koşayım?” derdik. Bazılarımız “O çok zor” der, bir kenara iterdik.
Tüm cümlelerimiz yorumdan ibaret. Buraya kadar okuduğunuz (benim de yazarken kendimce yorumlamaya çalıştığım!) tüm cümlelerimiz aslında kendimize ait veya bize öğretilmiş olan yorumlar… Kim bilebilir ki bir karıncanın yuvasına kocaman bir kabak çekirdeği kabuğu taşımasına göre benim koşacağım yedi saatlik yarışın daha zor olacağını? Kim bilebilir ki bir bebeğin anne karnındaki mucizevi değişimlerini idrak bile edebilmenin (değil yaşamanın!) benim “zor” diyerek bir kenara itiverdiğim bir hedeften daha kolay veya daha zor olduğunu? Kim gerçekten bilebilir ki karşıdan karşıya geçmeye çalışan seksen yaşındaki amcanın karşılaştığı zorluğun, benim bugün verdiğim savaşların yanında daha “hafif” kaldığını?
İşte bunların tümü bizlerin yorumlarına kalmıştır. Yani hayatımızda “zor” dediklerimizi, “zor” diye bir kenara bırakıverdiklerimizi biz yaratmaktayız. Biz onlara bu anlamı yapıştırmaktayız. Bizler onları zor yapmaktayız. Bizler onları zordan da zor hale getirmekteyiz. Bizler onları yapılamaz, uğraşılamaz, ulaşılamaz ve başarılması zor yapmaktayız. Yani hayatımızı ve yorumlarımızı tercih etmekteyiz.
Zoru seçenler ile seçmeyenler arasında ne fark vardır? Biri “zor” diyerek bir kenara atıvermiştir, sevmeden, düşünmeden, inanmadan ve uğraşmadan. Diğeri için ise “zor” yoktur… Aslında öyle bir anlam bile yoktur. Denerler ve tekrar denerler ve yeniden denerler. Ta ki sonuna kadar ve görürler ki aslında zor yoktur!
Bugün bu yazımda bana eşlik ediyorsanız, hayatınızda zor diyerek, zor diye nitelendirerek görmezden geldiklerinize, hep yapmak isteyip de bir türlü cesaret edemediklerinize daha yakından bakmanızı dilerim… O sizin zor dedikleriniz hala orada mı, o sizin zor dedikleriniz hala o kadar da zor mu?
Şirket kurulduktan sonra
Gelir: Çalışanlar Vs. Müşteriler?
Bir şirket kurduğunuzu ve işlerin tıkırında gittiğini düşünelim. Potansiyel müşterileriniz bir bir sipariş vermeye başlasın. Birkaç ay içinde de şirketinizde teslim edilmesi gereken binlerce sipariş birikmiş olsun.
Tek başınıza bu işin altından kalkamayacağınızı anladığınızda birinden yardım istemek zorunda kalacaksınız. Yeni kurduğunuz şirkette bu önemli dönemece geldiğinizde hangisi daha önemlidir? Müşterileriniz mi yoksa çalışanlarınız mı?
Ürünlerinizin piyasası yeterince genişse ve daha da genişlemeye devam ediyorsa, birçok potansiyel müşteriniz varsa, müşterilerinizden bir tanesini elinizde olmayan sebepler yüzünden küstürseniz de bu hatanızdan ders çıkarıp kısa sürede tekrar ayağa kalkabilirsiniz.
Hatta size küsen müşterilerinizden özür dileyerek ve onlara reddemeyecekleri bir şey sunarak onları geri kazanabilirsiniz.
Peki ya çalışanlarınız işlerinden memnun değilse ya da kendilerini işlerine vermiyorlarsa? Onların bu memnuniyetsizliği şirketinizi mahvedebilir. Müşteri hizmetleri yavaşlayabilir ve sistemli bir şekilde işlemeyebilir.
Bir şirketi memnuniyetsiz çalışanlarla büyütemezsiniz ancak pek çok yönetici bunu başarmaya çalışıyor.
Çalışanlarınız ve hatta adaylarınız müşterilerinizden çok daha önemlidir. Sizin yapabileceğiniz şey şirketinizin iskeletini oluşturmak ve stratejinizi belirlemektir. Teker teker mağazalara gidip her şeyi kendi başınıza halledemezsiniz.
Yükleme alanına gidip sevkiyatı takip edemezsiniz ya da laboratuvarlara girip yeni ürünleri tasarlayamazsınız. Bu işler için harika çalışma arkadaşlarınıza güvenmelisiniz. Onların da işini iyi bir şekilde yapabilmesi için sizin adım atmanız gerekir.
Öncelikle neden bu kadar çok çalıştıklarının bilincinde olmaları gerekir. İşte burada çalışma kültürünüz devreye giriyor. Çalışanlarınıza bilgi akışını sağlamamanız size onların hiç çaba harcamaması olarak geri döner. Takdir gördüklerini hissettirirseniz onlar da buna göre davranır. Bu, yöneticilerin kolaylıkla yapabilmesi gereken bir tercihtir. Şimdi size 5 başlık altında çalışanlarınızın neden müşterilerinizden daha önemli olduğunu göstermek istiyorum.
1- Ekibinizdeki her çalışanın müşteri ilişkilerine şu ya da bu şekilde bir etkisi vardır.
Aklı başka yerde olan bir çalışan bile müşterilerinizle olan ilişkinizi sekteye uğratabilir ama bu sayı birden fazlaysa başarılı olma şansınız yok demektir. Satış, pazarlama ve müşteri hizmetlerine harcadığınız zaman ve enerjinin aynısını ekibinizi bilgilendirmeye ve onları dinç tutmaya da harcamalısınız.
2- Şirketinizle ilgili kötü bir müşteri deneyimi duvarları aşıp içinde yaşadığınız topluma da yayılır.
İşveren markanız zedelenmesi ve şirketinizin adının çıkması büyümenizi sağlayacak pek çok avantajı kaybetmenize yol açabilir.
3- Çalışanlarınızın şirketinize kazandıracağı çok güçlü bir enerjisi vardır.
Önemli olan sizin onlara güvenmeniz ve içlerindeki fitili ateşlemeniz. İş tanımlarını belirlediğinizde çalışanlarınızın sadece bu tanımın içine giren görevleri yerine getireceğini düşünüyorsanız boşuna kürek çekiyorsunuz demektir. Çalışanlarınızı kalplerini ortaya koyarak çalışmaya teşvik ederseniz tahmin edebileceğinizden çok daha fazla işbirliği yaptıklarını, yenilikçi fikirler ürettiklerini göreceksiniz. İşe aldığınız insanlara inanarak şirketiniz için hiç yoktan muazzam bir değer yarattığınızı göreceksiniz.
4- Çalışanlarınız, bir şirketin başındaki yönetici ekip ve CEO’yla; gerçek dünyada ise müşterilerinizle sahip olduğunuz tek bağlantıdır.
Yöneticiler çalışanlarına kulak vermiyorsa ve onlara güvenmiyorsa bu bağlantı zayıflar ve müşterileriyle arasına mesafe girer ve rakipleri de bu durumdan hemen yararlanmaya çalışır. Onun için çalışanlarınıza kulak verin!
5- Şirketinizde başarmak istediğiniz her iyi şeyin kaynağı aynıdır: çalışanlarınızın bağlılığı ve yeteneği.
Çalışanlarınız hüsrana uğrarsa bu kaynaktan yararlanamazsınız. Çalışma kültürünüz tehlikeye girdiğinde oturup çalışanlarınızı dinlemekten ve işleri yoluna koymaktan başka şansınız kalmaz.
Çoğu firma müşterilerini el üstünde tutarken çalışanlarını mendil gibi kullanıp atabilecekleri bir eşya olarak görürler. Aslında o kadar yanlış bir şey yapıyorlar ki! Çalışanlarınızla uyum içinde olduğunuzda şirketinizin şaha kalktığını göreceksiniz. Böylece piyasadaki değişimlere daha kolay ayak uydurabileceksiniz.
Müşteri ilişkilerinde bir sorunla karşılaşmayacak, yaptığınız iş kolaylaşacak, daha çok tatmin olacak ve kendinizi daha çok geliştireceksiniz.
Dünyayı değiştirmek isteyen gençlere özel iş fikirleri
Amacınız problemleri çözüme dönüştürmekse fırsattan bol bir şey yoktur.
Artık gençler dünya sorunlarına karşı oldukça hassas ve bir fark yaratmak istiyorlar. Daha bilinçli tüketiciler olmalarından çevre dostu davranışlarına, gelişmekte olan ülkelere yardım etmelerinden politikada aktif rol oynamaya, başkalarına yardım etmelerinden ihtiyacı olan kimselere eğitim vermelerine kadar onlar dünyayı daha iyi bir yer hale getirmek için var güçleriyle çalışıyorlar.
Buna kendi işlerini kurma ve kendi kendilerinin patronu olma arzusu eklenince yeni nesil artık para kazanmanın yollarını ararken bir yandan da gezegenimizin iyiliğini düşünüyor. Eğer siz de bu insanlardan biriyseniz hem dünyayı değiştirecek hem de para kazanmanızı sağlayacak 10 farklı iş fikrine göz atmanızı öneririz.
1.Sohbet robotları
Piyasaya ilk çıktığında geçici bir heves olarak görülen sohbet robotları her türlü büyüklükteki işletmenin yararlanabileceği bir araç haline geldi:
Farkındalık ve empati yaratma
Kamu duyarlılığı yoklaması
Toplumsal etkileşimi artırma
Kirlilikle mücadele
Halk sağlığı ile ilgili doğru bilgiler paylaşma
Sağlıklı yaşamı teşvik etme
İnsanlara rehberlik etme
Üstelik sohbet robotları yaratabilmek için kodlama öğrenmenize gerek yok. Bunu sadece birkaç dakikanızı ayırarak internet üzerinden halledebilirsiniz.
2.İnternetten bağış toplama danışmanı
Eğer satış ve finans alanlarında deneyimliyseniz bu becerilerinizi kullanarak hayır kurumları için bağış toplama danışmanlığı yapabilirsiniz. Birlikte çalışmak istediğiniz hayır kurumlarını seçin ve daha sonra en içinize sinenle sağlam bir ilişki kurmaya çalışın. İlişkiyi kurduktan sonra onları, etkili bir kampanya hazırlayıp bunu uygulamaya dökerek ihtiyaçları olan parayı toplayabileceğinize ikna etmeniz gerekiyor.
3.Eğitici bloglar
Sorularınıza cevap alabilmek için bloglarda mı geziniyorsunuz? Elinizde başkalarının da yararlanabileceği bir malzeme mi var? Belki de seyahat, yabancı dil ya da çevre dostu yaşam konusunda uzmansınızdır? Elinizdeki malzeme ne olursa olsun onu başkalarıyla mutlaka paylaşın. Yapmanız gereken tek şey ücretsiz bir blog şablonu edinmek ve düzenli olarak gönderi paylaşmak. Ondan sonra sevdiğiniz bir şey hakkında yazılar yazarak para kazanma konusunda farklı yöntemler öğrenebilirsiniz. Bazı yöntemler size para kazandırır ama sadece para kazandırmakla kalmaz aynı zamanda:
Google AdSense özelliğini kullanmanızı
Satış ortaklığını öğrenmenizi
Internet üzerinden seminer ve
Internetten kurslar vermenizi de sağlar.
4. İnternetten ders vermek
Tıpkı blog yazma konusunda olduğu gibi, bir konuda becerikliyseniz başkalarını eğitebilirsiniz. Böylece hem insanlara hizmet etmiş hem de para kazanırken bir yandan da onların kendilerini geliştirmesine yardım etmiş olursunuz. Şunları yapabilirsiniz:
Üniversite öğrencilerine ders vermek
Yabancı bir dil öğretmek
Küçük bir işletme kurmanın yöntemlerini anlatmak için online kurs vermek
Sağlıklı yaşam konusunda insanları bilgilendirmek için YouTube kanalı açmak
Startup’lara sürdürülebilirlik danışmanlığı yapmak
5. Çevre dostu geliştirici
Çevreci olmak isteyen insanlar genellikle nereden başlayacağını bilemez. O halde neden işe koyulup bu insanlara yardım etmiyorsunuz? Diyelim ki internet ve telefon uygulaması yapmayı biliyorsunuz. O zaman insanların daha sağlıklı yaşamasını kolaylaştıracak bir uygulama yapabilirsiniz. Sürdürülebilirliği teşvik eden bir uygulama da yapabilirsiniz veya şu konulara da odaklanabilirsiniz:
Enerji tasarrufu
Geri dönüşüm
Çevre dostu ürünler almak ve üretmek
Hem evde hem de işte çevre dostu bir yaşam sürmek
6. Hem sosyal hem kitlesel fon
Küçük yatırımcılara fon veren kurumlara benzer olarak bu şekilde işleyen fonlardan para alarak girişimciler projelerini hayata geçirebiliyor. İnsani yardım projeleriyle onları finanse etmek isteyen kişileri bir araya getiren kitlesel fonlar oluşturabilirsiniz. Yüksek faiz oranı ve ödeme planları oluşturmaktansa bu fonlar, destek olmak isteyen insanlara para yardımları karşılığında bir hizmet sunuyor. Örneğin, bu kişiler şirket projelerinin süresiz katılımcısı oluyor ya da projelere yatırım yaptıkları özel olarak belirtiliyor.
7. Kişisel gelişim programları
İhtiyacı olan insanlara yardım ederek onların kişisel gelişimlerini destekleyebilirsiniz. Nasıl mı? Hayal kırıklığına uğramış insanların yeniden ayağa kalkmalarını sağlayabilmek için yeni beceriler kazanabilecekleri bir platform oluşturun. Örneğin, bir restoranda yeni beceriler kazanmak isteyen insanlarla bir araya gelebilir ya da işleri basit tutarak iş, pazarlama veya web sitesi geliştirebilirsiniz. Buradan elde ettiğiniz gelirle başka kişilere ulaşabilir, yanınıza yardımcı alabilir ve hatta yeni programlar oluşturabilirsiniz.
8. E- kitap yazma
Blog yazmak gibi e- kitaplar da yeni beceriler kazanmak için eşsiz bir kaynaktır. Bu şekilde okuyucularınızla basılı bir kitaba verecekleri paradan daha düşük bir fiyata onlarla dijital ortamda bir araya gelebilirsiniz. E- kitap yazmak ücretsizdir ve Amazon gibi büyük mecralarda da satabilirsiniz. Hatta kitabınızdan elde edeceğiniz geliri desteklediğiniz bir hayır kurumuna da bağışlayabilirsiniz.
9. Eğitim bahane tatil şahane
Dünya her geçen gün biraz daha kötüye gidiyor, bu nedenle artık insanlar çok geç olmadan bir an önce mümkün oldukça fazla ülkeyi görmenin hesabını yapıyor. Ayrıca insanlar artık yerel halkla ve projelerle iç içe olabilecekleri ülkelere seyahat etmeyi seçiyor. Bu tür siteler olsa da siz de şu niteliklere sahip bir seyahat şirketi kurabilirsiniz:
Gönüllü olacakları ülkeler hakkında insanları bilgilendiren
Gönüllülerle ihtiyaç listesi paylaşan
Seyahat edecek kişilerin konaklayacakları yeri gösteren
Gönüllü olacakları ülkeler hakkında bilgiler paylaşan
Her şey dahil paketler (örn., uçuşlar, konaklama, yiyecek, ulaşım, gönüllülük, vb.) paylaşan
Son olarak…
İnsanlar artık çevrelerindeki şeyler konusunda daha bilinçli. Haberler sayesinde dünyanın dört bir yanında neler olup bittiğinden haberdar oluyoruz ama duyduklarımızın çoğu kötü haber. İnsanlar olarak bütün eylemlerimizin bir sonucu var ve yukarıda bahsettiğimiz iş fikirleriyle sadece para kazanmakla kalmaz aynı zaman da dünyada bir fark da yaratabilirsiniz.
Mükemmeliyetin gizli sebebi
Zaman zaman odaklanma sorunu yaşamak, başarıya ulaşmamızın önünde bir engel olabilir. Peki, bu engeli nasıl aşabiliriz? Daniel Goleman, başarıya ulaşmak için konsantrasyonu sağlamanın önemini ve yollarını anlatıyor.
Yeni dönemde odaklanma taktikleri
Harvard mezunu Psikolog Daniel Goleman ile odaklanma üzerine gerçekleştirdiğimiz sohbetimizin detayları şöyle…
Harvard mezunu Psikolog Daniel Goleman‘a göre iş ortamlarında hiç bu kadar çok dikkat dağıtıcının bir arada olduğu bir zaman yaşanmamıştı. İşte bu nedenle “Odak: Mükemmeliyetin Gizli Sebebi” adlı bir kitap yazan Goleman, dijital dünyanın ve global rekabetin liderleri odaklanma sorunuyla baş başa bıraktığını düşünüyor.
Bunun da iş hedeflerine ulaşmanın önünde bir engel olduğunu belirtiyor. Benzer tehlikenin çalışanlar için de geçerli olduğunu söyleyen Goleman, ABD’de birçok çalışanın iş konsantrasyonunu artırmak için “odaklanma eğitimi” aldığına dikkat çekiyor.
Daniel Goleman, Harvard mezunu bir psikolog, yazar ve gazeteci… ABD’nin en önemli gazetesi ilan The New York Times’ta bilim muhabirli-aptığı 12 yıl boyunca psikoloji ve beynin çalışma şekline dair yazılar yazdı.
Psikoloji, eğitim, lim, ekolojik krizler ve liderlik üzerine 10 kitabı bulunan Goleman, “Odak: Mükemmeliyetin Gizli Sebebi” (Focus: The Hidden Driver of Excellence) adlı son kitabında, başarıya ulaşmak için konsantrasyonu sağlamanın önemini ve yollarımı anlatıyor.
Goleman’a göre üç tip odak var: İlki duygularınızı ve düşüncelerinizi kontrol edebilmek; İkincisi, etrafınızdakilerin düşünce ve duygularını anlayabilme çabası ve üçüncüsü ise rakiplerinizde ve dünyada olup bitenleri kavrayabilmek. Goleman’a göre bu üç odak, birlikte dengelenip aktive edilirse mükemmel sonucun ardındaki gizli neden haline gelebiliyor.
Peki Goleman, neden “odaklanma” konusuna bu kadar önem veriyor? Çünkü, ona göre dikkatimiz hiç olmadığı kadar büyük saldırı altında, Özellikle iş dünyası kendi yararına kullandığını düşünse dahi, akıllı telefonların da gelişiyle 7/24 hayata karışan dijital teknolojinin “bölücü ve dağıtıcı” etkilerinden bolca nasiplenmiş durumda.
Goleman, “Globalleşmenin de getirdiği acımasız rekabet ortamında, iş dünyası liderleri artık sadece kendi şirketlerinin rekabet durumunu değil genel ekonominin durumunu, teknolojideki yeni gelişmeleri, rakiplerin gelecek planlarını ve daha birçok şeyi bilmek zorunda. İş dünyasının bu sofistike ortamı nedeniyle bugüne kadar odaklanmanın en zor olduğu dönemi yaşıyoruz” diye konuşuyor.
Ona göre eğer odaklanmadıysanız iş hedeflerinize ulaşamazsınız. Odaklanma başarı için tek faktör değildir, ama ‘olmazsa olmaz’ bir faktördür. Daniel Goleman ile odaklanma üzerine gerçekleştirdiğimiz sohbetimizin detayları ise şöyle:
Sizce odaklanma neden bu kadar önemli?
– Odaklanma, herhangi bir şeyi nasıl iyi yapacağımızı belirler. Bu şey, sevdiklerimizle ya da çalışanlarımızla iyi bir ilişki, empati kurmak da olabilir. Yani odaklanma, sevdiğimiz insanlarla ya da çalışanlarımızla, patronumuzla ne kadar iyi bir ilişki kurabileceğimizi belirler. Ayrıca işimizi ne kadar iyi yapabileceğimizin de belirleyicisidir. Ne kadar çok konsantre olursak sahip olduğumuz yetenekleri o kadar fazla kullanabiliriz.
Birçok yönetici deneyimin çok önemli olduğunu, hatta bir işi ne kadar fazla yaparsa o işte o kadar başarılı olacağına inanıyor. Ancak size göre odaklanma daha önemli. Sizin argümanınız ne?
– Çok fazla uygulama yapmak, bir yeteneği geliştirmekle ilgilidir. Ama kötü bir iş yapış şekliniz varsa bunu bin kere uyguladığınızda kötü bir iş yapış alışkanlığa dönüşür. Aynı golf oyunundaki gibi… Kötü bir vuruşu bin kere yapınca sonuçta yine kötü bir vuruşunuz olur, ama daha kötüsü artık otomatikleşmiştir.
Odaklanmakla bir işi defalarca yapmak arasında çok fark var. “Ne kadar konsantre olursanız o kadar iyi iş çıkarırsınız” ifadesi, golfçüler için de işadamları için de öğrenciler için de geçerli…
Günümüzde odaklanmanın önündeki en büyük engel nedir?
– Şüphesiz dijital dikkat dağıtıcılar. Bugün hepimiz onların kuşatması altındayız. Dikkatimiz hiç olmadığı kadar saldırı altında. Günümüzün dijital hizmetleri, sadece iş için kullansak bile, bizi yaptığımız işlerden alıkoymakta çok maharetli. Bizi düzenli aralıklarla bölecek bir ekranda çalışıyoruz.
Tek bir klik ile internette sörf yapıyor ya da Facebook’ta dakikalar ve hatta saatler geçiriyoruz. Artık pek çok iş yerinde toplantı sırasında katılımcıların diz üstü bilgisayarlarından ya da masa altından cep telefonuyla mesajlaşması rutin haline geldi. Aslında bu basitçe toplantıya gerçekten katılmadıkları anlamına geliyor. İş ortamlarında hiç bu kadar çok dikkat dağıtıcının bir arada olduğu bir zaman yaşanmamıştı. Bu da odaklanmanın önemini daha çok artırıyor.
İş hedeflerini gerçekleştirmek açısından odaklanmanın avantajları neler?
– Eğer odaklanmadıysanız zaten iş hedeflerinize ulaşamazsınız. Dikkatiniz dağılırsa, sonuca ulaşmanız imkansızdır. Odaklanma bir stratejiyi, gerçekleştirmenin tam merkezinde yer alır.
Performans ve odaklanma arasında nasıl bir korelasyon söz konusu? Şirketlere bu konuda neler önerebilirsiniz?
– İkisi arasında çok güçlü bir ilişki var. Dikkatiniz dağıldığı oranda performansınız azalır. Öte yandan konsantrasyonunuz yüzde 100 ise yapabileceğinizin en iyisine ulaşırsınız. Bilimsel araştırmalara göre iş dünyasının alacağı birkaç ders var: Birincisi, akıllı bir patron veya yönetici, çalışanlarını işlerini yapmaları gereken zamanda gereksizce rahatsız etmez, onların dikkatini dağıtıp konsantrasyonlarını bozmaz. Ayrıca ABD’de birçok şirket çalışanının iş konsantrasyonunu artırmak için “odaklanma eğitimi” veriyor.
Başarılı liderler veya başarılı çalışanlara baktığımızda odaklanmanın başarılarında nasıl bir rol oynadığını düşünüyorsunuz?
– Bir stratejiye ya da hedefinize giden her aşamayı gerçekleştirmeye ne kadar iyi odaklanırsanız o kadar başarılı olursunuz. Eğer kafanız karışıksa, sık sık ilginiz dağılıyorsa planınızı uygulamanız imkansızdır. Öte yandan odaklanmanın başarı için tek faktör olduğunu söylemiyorum. Ancak “olmazsa olmaz” bir faktördür.
Geçmişle karşılaştırıldığında günümüz iş ortamında daha fazla mı odaklanma sorunu var?
– Bu sorunun yanıtı pek çok nedenle evet. Birincisi, globalleşmenin de getirdiği acımasız rekabet ortamında iş dünyası liderleri, artık sadece kendi şirketlerinin rekabet durumunu değil, genel ekonominin durumunu, teknolojideki yeni gelişmeleri, rakiplerin gelecek planlarını ve daha birçok şeyi takip etmek zorunda. İş dünyasının bu sofistike ortamı nedeniyle bugüne kadar odaklanmanın en zor olduğu dönemi yaşıyoruz.
ABD’de yöneticilerin, liderlerin hiç olmadığı kadar yoğun bir ajandası var. Akıllarında tutmaları gereken daha çok şey var ve konular hakkında derin düşünebilmek için çok az serbest zamanları bulunuyor. Elektronik ve dijital aygıtlar yüzünden de çok fazla bölünme söz konusu; günün her saati telefon çağrılarına, cevaplanacak e-posta ya da mesajlara, yahut mutlaka ziyaret edilmesi gereken web sitesi adreslerine maruz kalıyorlar. Tüm bunlar, onların dikkatini sürekli tehdit ediyor. Bahsettiğim bu değişimler yüzünden günümüz liderlerinin artık daha fazla odaklanma sorunu var.
Eğer dikkatleri sürekli saldırı altındaysa günümüz CEO’ları ve liderleri odaklanmak için nelere dikkat etmeli?
– Önce kendi duygularını ve dikkatlerini kontrol etmeyi öğrenmeliler. Özellikle endişe veya öfke gibi bunaltıcı duygular, yoğunlaşmamız gereken konudan bizi uzaklaştırır. Bizi üzen, sinirlendiren duygularımızı kontrol altına almayı öğrenmeli ve bizim için gerçekten önemli olan konulara odaklanmalıyız.
Bence bir lider veya CEO’nun üç çeşit odağa ihtiyacı var: Bunlardan ilki, öz farkındalık yaniduygularınızı ve düşüncelerinizi kontrol etmek, İkincisi, empati yani etrafınızdakilerin düşünce ve duygularını anlayabilme çabası. Bu çok önemli, çünkü ancak sizinle birlikte çalışan insanların yardımıyla hedeflerinize ulaşabilirsiniz.
Onları nelerin mutsuz ya da nelerin motive ettiğini anlamalı ve motive kalmalarını sağlamalısınız, Üçüncüsü, daha genel olarak sistem farkındalığı yani ekonominin durumu, rakiplerinizin faaliyetleri ve teknolojideki yeni gelişmeler gibi şirketinizin kaderini belirleyecek daha büyük çaplı faktörlerden haberdar olmak. İşte CEO, bu üç çok farklı odağı dengeleyen bir aktördür. Bu üç odak birlikte dengelenip aktive edilirse mükemmel sonucun ardındaki gizli neden haline gelebilir.
Peki çalışanlar odaklarını koruyabilmek için neler yapmalı?
– Çalışanların da bu üç tip odağa ihtiyacı var, Özellikle duygusal zekayla ilgili olan ilk ikisi, onlar için çok önemli. Yani çalışanının kendi duygu ve düşüncelerinin farkında olması, endişe verici duygularını kontrol altına alması ve öz motivasyonu sürdürmesi…
İkincisi, patronunu ve takım arkadaşlarını anlayabilmesi, onlarla net bir iletişim kurması, onların neleri umursadığını bilmesi… Ama bence çalışanların da özellikle or-ganizasyonel seviyede bir tür sistem farkındalığına ihtiyacı var. Organizasyonda yükselen liderler kimler, alınmasına ihtiyaç duyduğunuz kararlar için kimi etkilemelisiniz gibi bilgiler bu kapsamda değerlendirilebilir.
CEO’lar hedeflere ulaşmada çalışanlarının odaklanmasına nasıl yardımcı olabilir?
– CEO’ların bundan önce yapması gereken başka şeyler var. CEO’lar samimi şekilde ortak bir misyon ve hedef ortaya koymalılar. Çalışanlar, bu ortaklığı gerçekten hissederse hedeflere odaklanma konusunda zaten motive olur.
Odaklanmış liderlerin ortak özellikleri nelerdir?
– Odaklanmış bir lider, ne yapmak istediğini ve neden yapmak istediği bilir. Misyonuna, planına ve hedeflerine hakimdir. Planın nasıl yürütüleceğini bilir ve başarıyla gerçekleşmesini adım adım gözlemler. Hedefe ulaşmak için tüm gerekli adımları atar.
Odaklanmış ve odaklanmamış iş yerlerinin iş sonuçları açısından farkları var mı?
– Odaklanmış bir iş yerinde insanların dikkati fazla dağılmaz ve işlerini daha iyi yaparlar. Odaklanmamış işyerlerinde ise hedefleride net olarak belli olmadığından insanlar, genelde ne yapacaklarını pek bilmez. Sonuç olarak performans da düşük olur.
İş yerinde odaklanabilmek için önerdiğiniz “akıllı pratikler” neler?
– Dikkatimizi dağıtan şeylerin çoğu, aslında bizim kontrol edebileceğimiz faktörlerdir. Örneğin her e-mail geldiğinde bilgisayarınızda gözüken açılır pencereyi kapatabilirsiniz. Telefonunuzu kapatabilirsiniz. Müdahale edebileceğiniz, tüm dikkat dağıtıcı unsurları engelleyerek kendinize bölünmemiş, odaklanabileceğiniz bir zaman dilimi oluşturabilirsiniz.
Bu, önceliği olan, konuları çözebilmeniz için size yoğunlaşabileceğiniz bir alan da yaratır. Bir de dinlenmek için kendinize yeterli zaman ayırmaya dikkat etmelisiniz. Çünkü bir konuya dikkatimizi verebilmemiz için gereken enerjiyi ancak yeterli dinlenme süresinden sonra elde ederiz.
CEO’NUN DİKKATİ NEDEN DAĞINIK OLUR?
İŞ DAHA SOFİSTİKE
Globalleşmenin de getirdiği acımasız rekabet ortamında iş dünyası liderleri, artık sadece kendi şirketlerinin rekabet durumunu değil, genel ekonominin durumunu, teknolojideki yeni gelişmeleri, rakiplerin gelecek planlarını ve daha birçok şeyi takip etmek zorunda. Bu sofistike ortam nedeniyle bugüne kadar odaklanmanın en zor olduğu dönemi yaşıyoruz.
YOĞUN AJANDA
ABD’de yöneticilerin, liderlerin hiç olmadığı kadar yoğun bir ajandası var. Akıllarında tutmaları gereken daha çok şey ve konular hakkında derin düşünebilmek için çok az serbest zamanları bulunuyor.
DİJİTALLEŞMENİN ETKİSİ
Elektronik ve dijital aygıtlar yüzünden de çok fazla bölünme yaşanıyor. Günün her saat telefon çağrılarına, cevaplanacak e-posta ya da mesajlara, yahut mutlaka ziyaret edilmesi gereken web sitesi adreslerine maruz kalıyorlar.
EKRANLAR ÖNEMLİ
Dijital dikkat dağıtıcılar, sadece iş için kullansak bile bizi yaptığımız işlerden alıkoymakta çok maharetli. Bizi düzenli aralıklarla bölecek bir ekranda çalışıyoruz. Tek bir klik ile internette sörf yapıyor ya da Facebook’ta dakikalar ve hatta saatler geçiriyoruz.
TOPLANTILAR DA VERİMSİZ
Artık pek çok iş yerinde toplantı sırasında katılımcıların diz üstü bilgisayarlarından ya da masa altından cep telefonuyla mesajlaşması rutin haline geldi. Aslında bu basitçe toplantıya gerçekten katılmadıkları anlamına geliyor.
DİKKAT DAĞITICI ENFLASYONU
İş ortamlarında hiç bu kadar çok dikkat dağıtıcının bir arada olduğu bir zaman yaşanmamıştı. Bu da odaklanmanın önemini daha çok artırıyor.
İKİ DEVİN CEO’SU ODAKLANMAYI NASIL YAPIYOR?
GENİŞ ODAKLI BİR LİDER
Unilever CEO’su Paul Polman’ın, aynı anda hem iş sonuçlarına hem de şirketin tüm paydaşlarının memnuniyetine odaklanma yeteneğine hayranım. Dünyada daha önce iş ilişkilerinin bulunmadığı 500 bin küçük çiftçiden hammadde alımı yapacaklarını duyurdu.
Bu da Unilever’in bu küçük işletmelerin seviyesini yükselterek onları talep zincirinin bir parçası haline getireceği anlamına geliyor. Bu, fakir bölgelerde insanların refah seviyesini yükseltecek bir girişim. Odağı sadece kârlılığı değil, çok daha geniş bir alanı kapsıyor. Polman, dünyayı daha iyi bir yer yapmayı hedefliyor.
RAKİPLERİNİ TAKİP ETMEDİLER
BlackBerry’ i üreten Research In Motion Limited’in (RIM) eş CEO’ları Mike Lazaridis ve Jim Balsillie, odaklanma sorunu olan liderlerden. ikili mühendis olduğu için telefonun öncelikle mühendislik harikası olmasına odaklandılar. Bunda da çok başarılı oldular.
2000’lerde BlackBerry iş telefonları piyasasını ele geçirmişti. Ama rakiplerinin neler yaptığını odaklanmayı ihmal ettiler. I-Phone’un yükselişini fark edemediler. Samsung’un yeniliklerine dikkat etmediler. Durumu fark ettiklerinde ise artık çok geçti… RIM’in artık neredeyse işin dışında kaldığını söyleyebiliriz.
“JOBS SINIRLARIN ÖTESİNDE BİR LİDERDİ”
STEVE JOBS ÖRNEĞİ
Steve Jobs bir Zen meditasyon öğrencisiydi. Zen meditasyonu bir konsantrasyon eğitimidir. Tabii aslında odaklanma yeteneğinizi geliştirmek için mutlaka bir Zen hocasına ihtiyacınız yok. Daha güçlü konsantrasyon için çok daha basit yollar var.
Bahsettiğim üç tip odak üzerinden giderek zihinsel egzersizler yoluyla bunu başarabilirsiniz. Ayrıca sizi gerçekten zorlayacak, yeteneklerinize hitap eden ve tutku duyduğunuz bir iş yapmayı seçerseniz de odaklanma sorununuz olmayacaktır.
İKİ MUHTEŞEM LİDER
Bill Gates odaklanma konusunda muhteşem bir örnek. Steve Jobs çok odaklanmış bir liderdi. Jobs konusunda çok ilgi çekici olan şu ki o gerçekten iş dünyasının sınırlarının çok ötesine geçti. Ben onun odaklanma konusunda gerçek bir yeteneği olduğunu düşünüyorum. Çünkü lise yıllarında bilgisayar kodları yazıyormuş ki bu da çok ciddi bir konsantrasyon gerektirir.
Ringelmann Etkisi
1913’te atların performansını araştıran Fransız mühendis Maximilian Ringelmann şunu keşfetti: Bir faytonu çeken iki koşum hayvanının performansı tek bir atın performansının iki katı değildir.
Bu netice karşısında şaşkınlığa uğrayan Ringelmann araştırmalarını genişletip bunlara insanları da kattı. Bir grup erkeğe halat çektirip her birinin harcadığı gücü ölçtü. Vasatide, beraber halat çeken iki kişi, tek başlarına çekerken harcadıkları gücün yalnızca %93’ünü, üç kişi çekerken %85’ini, sekiz kişi beraber halat çekerken de ancak %49’unu harcıyordu.
"Ringelmann Tesiri" denilen bu fenomen, fertlerin performansları direk görülemez olduğunda, bir gruptaki fert sayısı arttıkça gruptaki her ferdin verimliliğinin düşeceğini gösterir.
Deneyin endirekt sonuçlarından biri de şudur: İnsanlar bir grup içerisinde, tek başlarına olduklarından değişik davranırlar.
