Popüler
Novel Gunleri
Nedir bu Çin Web Romanları?
Öncelikle selamlar. Yeni bir fantastik akımından bahsetmek istiyorum. Konumuz Çin fantastik romanları ve ilgi çekici bir alan bizi bekliyor.
2006-2007 zamanlarında Çin'de başlayan akımlar, ilk olarak fantastik serilerden sebep ortaya çıkmamıştır. Daha çok insanlar, şu anda ülkemizde olduğu gibi romantizm ağırlıklı kitaplar okumaktaydı. Çin geçmişinde yer alan ve dövüş sanatlarını konu alan Wuxia türüyse güncelin arkasında kalmış, insanların ilgisini çekmemeye başlamıştı.
İşte tam olarak bu zamanlarda, ortaya çıkan iki yeni tür Web Roman dünyasını baştan aşağıya değiştirmeyi başardı.
Xianxia-Xuanhuan.
Kelime anlamıyla Xuanhuan Kahraman anlamına gelmektedir. Buna örnek vermek gerekirse Saf Kanın İlahi Tahtı ve Yüce İblis Hükümdarı gibi kitaplardan bahsedebiliriz. Xuanhuan türü, Çin'in wuxia dövüş sanatlarıyla batı fantastiğini birleştiren bir türdür. Genelde zayıf bir ana karakterle başlayan bu serilerde ana odak güçlenerek, vahşi dünyada hayatta kalmaya çalışmaktır. Şüphesiz ki bu romanların dünyaları gerek Yüzüklerin Efendisi'nden gerekse Harry Potter serilerinden daha geniştir. Her ne kadar yazarlar Tolkien kadar ince ve usta işlemeler yapamıyor olsalar da, daha çok karakter odaklı yazdıkları için insanı alıp götüren romanlar haline gelmişlerdir. Xuanhuan türünü okurken, daha önce bilmediğiniz ve ilk başlarda garipseyeceğiniz birçok elemente tanıklık edeceksiniz. Güç seviyelerini görecek ve ilk başlarda "8. Alem'in 19. seviyesi diye bir şey olur mu arkadaş?' diye soracaksınız. Yine de bu soru işaretlerinizin yanında, ister istemez aklınızda şöyle bir soru oluşacak: ''Bir sonraki bölümde ne oluyor?''
İşte işin en can alıcı kısmı da bu. Çünkü Web-Romanları öyle kitap gibi elinize alıp, okuyabileceğiniz şeyler değildir. İlk başta çoğu kitap tutkunu 'Öyle şey mi olur canım? Ben elimin değmediği şeyi okumam!' diye söyleyebilir; ancak genelde 1.5-2 bin kelimelere sahip olan bölümleri okumaya başladığınızda ne olduğunu bile anlayamadan kitaba kapılıyorsunuz. Çünkü karşınızda küçük bir evren olmayacak. Hayır, tam tersine bambaşka bir dünyaya adım atacaksınız. Ortalama bir kitap sayfasında 300-400 kelime olduğunu biliyorsunuz değil mi? İşte Çin-Web Romanları'nın ortalama kelime sayıları 1.5-2 milyon civarlarındadır. Temel matematik yapalım: 1.500.000/300=5000. Yani bu da demek oluyor ki, 5000 sayfalık bir kitap dünyasına adım atıyorsunuz. Üstelik bu sadece ortalama sayıdır. 6500 bölüme kadar ulaşan seriler bile mevcuttur!
Xuanhuan türünü biraz daha inceleyelim. Uçan kılıçlar, eski teknikler, elementleri kontrol etme özellikleri, dünyalar arası yolculuklar, yıldızları ve hatta dünyaları yok edebilen karakterler, yeni dünyalar yaratabilecek güce sahip olan karakterler, antik Çin Mitolojileri, Batı Mitolojileri, bazı zamanlar harem kuran karakterler ve bazı zamanlar da tek eşliliği seçen karakterler. Doğanın enerjisini manipule ederek güç seviyelerini artıran ve nihayetinde ölümsüzlüğe erişmeyi hedefleyen ana karakterler!
Bahsetmesine bahsedelim ancak, böylesine devasa dünyaları 3-5 kelimeyle anlatmanın mümkünatı yok. Bu yüzden, şansınızı denemeden tam olarak neyi kaçırdığınızı anlamayacaksınız!
Xianxia-Ölümsüz Kahraman
Xianxia türü zamanında Xuanhuan'dan daha az popüler olan bir tür olsa da, süper ikili Er Gen - I Eat Tomatoes sayesinde bu tür de hızlı bir yükselişe geçmiştir. Xuanhuan'dan farklı olarak Xianxia türü Taoist ve Budist felsefelere dayanır. Ana karakterlerimiz evrenin kurallarını, toprağın ve gökyüzünün kadim sırlarını, insanın özünde yatan enerjiyi, doğanın hayat verdiği yaşam formlarını ve daha nice şeyleri öğrenecektir. Taoist Mitoloji'nin temel olarak alındığı bu romanlar, beklentinizin aksine Felsefi ağırlıklı değil, mücadele ve olay odaklıdır. lir.
Xianxia türü Xuanhuan türünden daha derin ve daha gizemli evrenleri gözlerimiz önüne serer. Özellikle de Xianxia türlerinde, ana karakterin Xuanhuan'daki karakterlere kıyasla daha da güçlendiğini ve daha çok yer keşfettiğini görebilirsiniz. Aynı şekilde uçan kılıçların, kadim ejderhaların, dünya kanunlarının, Tao Elementleri'nin, eski ritüellerin, Tarikatlar'ın, Okulların, Ülkelerin ve İmparatorluklar'ın bulunduğu geniş bir evrendir. Ölümsüzlük olgusu Xianxia türünde daha sağlam bir yere sahiptir. Ölümsüzlük, Taoist Mitoloji'ye göre Gerçeğe Ulaşmak anlamına geldiğinden, ana karakterlerimiz dünya kanunlarını keşfederek şehirleri ve dağları tek bir el hareketiyle yok edebilecek güçlere erişecektir. Xianxia türündeki güç seviyeleri Xianhuan'dakilerin aksine 1-2-3-4 diye gitmez. Daha çok Houtian(Beden) Alemi, Xiantian(Ruh Alemi) vs. şeklindedir. Ayrıca Qi Yoğunlaştırması, Temel Oluşturma gibi alemlere de sahip olabilirler. Göz atmayanın pişman olduğu bambaşka bir evrene istediğiniz şekilde ulaşabilirsiniz.
Son çılgınlıktan bahsedelim- VRMMORP
MMORPG, çok oyunculu rol yapma oyunları olarak bildiğimiz bu oyunlar, gençlik çağlarında herkesin oynadığı ve hala daha oynamaya devam ettiği oyunlar arasındadır. Knight Online, World Of Warcraft, Metin 2, Silkroad gibi oyunların da içinde yer aldığı bu tür, şüphesiz ki milyonlarca insanı etkisi altına almıştır. Bizler de bu oyunu oynayan insanlar olarak, zamanından beri benzer düşüncelere sahip olmuşuzdur.
İşte son zamanlarda, gerçek dünyamızda emekleme aşamalarında olan Sanal Gerçeklik olgusu, Web-Romanlar sayesinde hayata geçmiş durumdadır.
Şüphesiz ki bu türün en ünlüsü Sword Art Online adlı anime/manga/light noveldır. Lakin, Sword Art Online'nın aslında o kadar da iyi bir roman olmadığını biliyor muydunuz? Bu buz dağının sadece görünen kısmıydı!
Zhan Long, Gece Korucusu.. İşte bu türün asıl devleri yukarıda bahsettiğim serilerdir! Oyun dünyalarının hayalini mi kuruyorsunuz? O zaman beklemenize gerek yok, hemen bu romanlara başlayarak ana karakterlerin yolculuğuna katılın.
site adresi: Novel Günleri
Dr. Eray Güçlüer: Türkiye bölgede oyun kurucudur
Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Eray Güçlüer, İdlib özelinde Suriye’deki son gelişmeleri anlatarak, Türkiye, Rusya ve ABD ilişkilerini değerlendirdi. Dr. Eray Güçlüer, “İdlib’teki mevcut soruna rağmen Türkiye ile Rusya ilişkilerinin bozulacağını düşünmüyorum. Rusya’nın rejimin saldırılarındaki rolünü zaman gösterecek. Rusya’nın Suriye’de kontrol edemediği unsurlar var. Şubat ayında rejime bağlı iki tümen çatıştı ve 170 asker öldü. Yine bölgede Rusya’nın sözünü dinlemeyen İran destekli silahlı gruplar da var” dedi.
“BÖLGEDEKİ KİLİT FAKTÖR TÜRKİYE’DİR”
Geçtiğimiz ağustos ayında ‘kazan kazan’ mantığı şeklinde oluşturulan İdlib mutabakatının artık ‘kaybet kaybet’ şekline dönüşmeye başladığını belirten Dr. Güçlüer, “Eğer mutabakat bozulursa Rusya’nın özellikle güneydeki askeri üslerinin güvenliği ciddi şekilde tehlikeye girer. Bölgedeki terör varlığının ortadan kaldırılması sadece rejimin operasyonlarıyla mümkün değil. Buradaki kilit faktör Türkiye’dir. Yani Han Şeyhun’u rejim ele geçirdi de oradaki muhalifleri etkisiz hale getirebildiler mi hayır. Amaçlarının muhalifleri etkisiz hale getirmek olduğunu söylüyorlar ama küçük toprak parçası ele geçirmenin ötesinde bir şey yapamıyorlar. Bunun sonucu olarak da İdlib’teki silahlı unsurlar daha da radikal hale geliyorlar” diye konuştu.
“TÜRKİYE SINIRINDA TEDBİRLER ALMALIYIZ”
Rejimin Han Şeyhun’u ele geçirmesinin Rusya açısından güvenlik sorununu ortaya çıkaracağını belirten Dr. Güçlüer, “Türkiye için ise göç, insani krizin derinleşmesi halinde sınırımızda ilave tedbirler almamız gerekecek. Gözlem noktalarımıza yapılan son saldırılarda İdlib mutabakatı ve Rusya’ya rağmen Türkiye rejim güçlerine müdahale etti. Ancak bunu belli bir seviyede dengelemeye çalışıyor çünkü arka planda stratejik Türk-Rus iş birliğini bozmak istemiyor. Geçen gün gerçekleşen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin görüşmesi de bunun sonucudur. Muhtemelen 16 Eylül’de Ankara’da yapılacak İran’ın da dahil olduğu üçlü zirvede İdlib mutabakatıyla ilgili yeni bir takım hususlar gündeme gelecektir” ifadelerini kullandı.
“ABD GÜVENLİ BÖLGE İSTEMİYOR”
Türkiye’nin ABD için öneminin her geçen gün daha da arttığını söyleyen Dr. Güçlüer, “ABD’nin niyetinde bir değişiklik olmasa da bölgedeki tutumunda değişim var. Türkiye güvenli bölge oluşturmak istiyor, Amerika bunu istemiyor. Son dönemde SU-35 ve 57 uçaklarının Türkiye verilmesi gündemde ve bunlar önemli, F35 seviyesinde uçaklar. Bu uçaklar da dikey iniş, kalkış yapabiliyorlar. Teknolojileri de sürekli geliştiriliyor. ABD Savunma Bakanlığı Pentagon ‘Türkiye’ye F35 verilmesini askıya aldıysak da stratejik ortağımız Türkiye ile konuşabiliriz’ diye açıklama yaptı. Bu açıklama bir geri adımdır. Türkiye, ABD için artık vazgeçilmez bir argümandır. Bu güne kadar Türkiye ile terör örgütü PKK/PYD arasında tavrını PYD yönünde koyan ABD, artık Türkiye’nin yanında tavır koymak zorunda kalmaktadır” dedi.
BÖLGEDE ATILMASI GEREKEN ADIMLAR
Türkiye’nin rejime müdahale edecek gücü olduğunu vurgulayan Dr. Güçlüer, bölgede yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:
“Bundan sonraki süreçte saldırılar devam ederse Türkiye, rejime müdahale edebilir. Türkiye’nin Türk konvoyuna yapılan hava saldırısını durduracak ve önleyecek gücü var. Türkiye sınırlarına ciddi bir göç dalgası olursa Suriye sınırındaki kritik noktalara müdahale ederek buralarda geçici tampon bölge kurabilir. Ancak 16 Eylül’deki üçlü zirvede Rusya ve İran’ın Rejim üzerindeki baskısını arttırması ve saldırıların durması sağlanırsa Türkiye’de sahada daha fazla inisiyatif alabilir. Ve sorun krize dönüşmeyebilir.”
2 yaşındaki Gözde'ye 59 yaşındaki anneanneden böbrek
Nevşehir Kapadokya’da yaşayan Esma ve Ömer Usat çiftinin ikinci çocukları Gözde Usat, 14 aylıkken gözleri ve yüzünde ortaya çıkan şişlik sonrası hastaneye kaldırıldı. İlk etapta doktorların alerji teşhisi koyduğu küçük kızın şişlikleri devam edince aile bu kez soluğu Kayseri’de bir hastanede aldı. Yapılan tetkikler sonrası Gözde’ye 'nefrotik sendrom' teşhisi konuldu. Küçük Gözde’ye 7 ay boyunca ev ortamında periton diyalizi tedavisi uygulandı. Tedaviden olumlu sonuç alınamadı ve küçük kızda böbrek rahatsızlığının yanı sıra kalp yetmezliği de başladı. Gözde'nin yaşadığı sıkıntılara dayanamayan anneanne Fatma Karşıdağ, torununa böbreğini bağışlamak istediğini söyledi. Yapılan tahlillerde anneanne ve torunun uyumlu olması sonucu Karşıdağ, Gözde için İstinye Üniversite Hastanesi Liv Hospital Bahçeşehir’de ameliyat masasına yattı. Anneanneden alınan 4 katı büyüklüğündeki böbrek, Gözde’nin küçücük bedenine şifa oldu.
OYUN OYNAYACAĞI ZAMANLARI DİYALİZDE GEÇİRDİ
Yaşadıkları sıkıntılı dönemi anlatan anne Esma Usat, "Bizim için çok zorlu bir süreçti. Gözde çok huzursuz oluyordu. Oyun oynayamıyor, ablasıyla vakit geçiremiyordu. Sürekli yatakta diyaliz tedavisinin bitmesini bekliyordu. Ablasıyla oyun kuruyorlardı tam oynayacakları zaman ‘diyaliz saati geldi’ diyerek Gözde’yi alıyordum. Annem de Gözde’nin yaşadığı sıkıntıları gözlemliyordu. Bu duruma çok üzüldü. ‘Ben böbreğimi vereceğim’ dedi. Onun sayesinde tedavi için İstanbul’a geldik. Gözde anneannesi sayesinde ikinci kez hayata bağlandı. Şu an durumu çok iyi. Çok mutlu ve sağlıklı. Diğer yaşıtları gibi hayatına devam edecek. Anneme de bizi buralarda yalnız bırakmadığı ve organını bağışladığı için çok teşekkür ediyoruz" dedi.
KALBİN FONSKİYONLARI YÜZDE 100 DÜZELDİ
Operasyonu gerçekleştiren İstinye Üniversite Hastanesi Liv Hospital Bahçeşehir Organ Nakli Merkezi Başkanı Prof. Dr. Ayhan Dinçkan, küçük kızın kendi böbreğinin 4 katı büyüklüğünde bir organla nasıl yaşama tutunduğunu şu sözlerle anlattı:
"Kronik böbrek hastalığının nedeni birçok hastamızda farklı olabiliyor. Gözde, ‘nefrotik sendrom’ adı verilen bir böbrek rahatsızlığına yakalandı. Diyaliz tedavisi devam ederken kalbinin pompalama fonksiyonları düştü. Bize getirildiğinde uzmanlarımız Gözde’nin bu şekilde ameliyata giremeyeceğini belirtti. İlaç ve diyaliz yöntemleriyle bunu düzeltmeye çalıştık. Bu işin tek tedavisi nakil olduğundan ailesinden anneannesi böbreğini bağışlamaya karar verdi. Anneanne ‘torunum için hazırım’ dedi. Gözde 10 kiloyla ameliyata girdi. Anneannenin böbreği Gözde’nin karnına yerleştirildi ve diyalizden o anda kurtuldu. Kreatin düzeyi aynı günün akşamında düzeldi. Kalbin pompalama fonksiyonlarında ertesi gün yüzde 100’lük bir düzelme gördük. Organ nakli gerçekten bir mucize. Konu çocuk olunca durum daha da hassaslaşıyor. Sonuçta küçücük bir organ söz konusu. Gözde’nin yaşadığı tüm olumsuzlukları 2 saatlik bir operasyon ile ortadan kaldırdık. Gözde bu anlamda güzel ve anlamlı bir örnek oldu."
NAKİLLERİN YÜZDE 15’İNİ PEDİATRİK NAKİLLER OLUŞTURUYOR
Günümüz teknolojileriyle birlikte küçük yaştaki çocuklara kolaylıkla nakil yapılabildiğini ifade eden Prof. Dr. Ayhan Dinçkan, "10-15 yıl öncesine kadar böyle küçük çocuklara organların takılmasıyla ilgili teknik birtakım endişeler vardı. Ama günümüz tıp uygulamaları bunu ortadan kaldırdı. Bırakın 10 kiloyu artık 5 kiloluk bir çocuğumuza bile yetişkin organını takabilecek teknik donanıma sahibiz. Bir çocukta eğer kronik böbrek yetmezliği gelişmişse, çocuğun aşı takvimi de uygunsa, kilosu 5-6 kilogram civarına geldiyse nakli geciktirmemek gerekir. Gerçekten 250 gramlık organ parçası, mucizevi bir dokunuşa neden oluyor. Çocuklar hasta olmasın ama olduklarında ve hayatta kalmaları için tek seçenek haline geldiğinde bunun en güncel tedavisi olan organ naklini tavsiye ediyorum. Türkiye’de genel duruma baktığımızda, böbrek nakillerinin yüzde 10-15’ini pediatrik nakillerin oluşturduğunu söyleyebiliriz" değerlendirmesinde bulundu.
"BÖBREK YETMEZLİĞİ KALBİ DE ETKİLİYOR"
Küçük Gözde’de gelişen kalp rahatsızlığı hakkında bilgi veren Çocuk Nefroloji ve Romatoloji Uzmanı Prof. Dr. Ozan Özkaya ise "Çocuklardaki böbrek yetmezliği sürecinde özellikle diyaliz aşamasında kalpte olumsuz etkilenmeler de olabiliyor. Kalp kaslarının çalışması azalabiliyor. Gözde’nin de diyalize bağlı geçirdiği süreçle ilişkili olarak kalbinin pompalama gücü oldukça azdı. Diyalizin çalışmasında da sorun vardı. Bize geldiğinde solunum güçlüğü de çekiyordu. 10 gün boyunca onu nakile hazırlamak için kalbini güçlendirici ilaç tedavileri uyguladık. Vücudundaki fazla sıvıyı uyguladığımız diyalizle aldık. Nakilden sonra kalbi destekleyici ilaçları verdik. Diyaliz sonrası kalbin durumu çok iyi hale geldi. Kalbin pompalama gücünün azalmaması adına bu çocukların nakil olması gerekiyor. Nakilden sonra kalp kendini toparlıyor ve bu sorunlar ortadan kalkıyor. Diyalize bağımlı olan çocukların mümkün olduğunca erken dönemde nakil olmalarını öneriyoruz" ifadelerini kullandı.
Türkiye'de son dönemde yaşananlar
Önce ne oldu sonra ne olacağını yazacağım:
1-Önce IMF (International Monetary Fund, Uluslararası Para Fonu) ile hesabı kapattık, böylece dışarıdan kimseye hesap vermeyecektik ( istediğimiz zaman istediğimiz yere para harcayabilelim diye).
2- Köylerden şehirlere göçü teşvik ettik, böylece İnşaat Sektöründe büyük bir sıçrama oldu ( 70,000 köye su çekeceğime, herkesi TOKİ lere taşırım bir boru çekerim suyu oradan veririm, çok ekonomik)
3- Bilen bilmeyen, sütçü, yoğurtçu, fırıncı, kimin gözü aç ise inşaat sektörüne girdi, uluslararası kredi çekti, niye? ( dünyada para boldu) sonra 200-300 bin liraya mal ettikleri evleri 1-2 milyon liraya satmaya başladılar, 1 koyup 2,3,4 aldılar.
4- insanlar özenince, sıfır Araba sıfır ev, onlarda kredi çekip mahalle değiştirdiler, böylece köylerden gelenler eski evlere yerleşip şehirliler daha yeni evlere taşındılar. Çankaya Çay yoluna, sonra İnceke , sonra da gölbaşındaki bir dağ başına taşındı…dağın başı…
5- doları icat eden ve yöneten ABD, faizi yükseltirken dünyadaki dolaşan serbest para ABD ye geri dönmeye başladı, para kıtlığı başladı.
6- siyasileri kendilerini güvenceye almak için, köyden gelenleri işe aldı böylece kamu büyüdü, memur sayısı 4 milyon kişiye yaklaştı, yani onca özelleştirmeye rağmen kamu küçülmedi aksine büyüdü. 20 milyon çalışanın 5 te 1 i memur. Kamu şişti. Kamu denetim ve yasamadan sorumlu iken bir şirkete dönüştü.
7- üretim azalıp tüketim arttı. 1000 lira kazanıp 3000 lira harcandı. Lüks hayat diziler, TV ler, reklamlar ve özentiler ile bilinçli olarak yaygınlaştırıldı. Evde 50 kuruşa içeceğin kahveli içme 30 lira benzin yak gel restoranda iç bir de yanına yaş pasta verelim olsun 100 lira giderken de 30 lira daha yak bizahmet, toplam olsun 160, ama düz 200 yaparsan daha da enayi olursun, makbule geçer)
8- toplum yükselen binalar parlayan ışıklar ve lüks AVM leri gördükçe ağzı sulandı, kazanmadan harcamaya başladı, ne olacak ki, ileride kazanınca öderiz taksit taksit, ama keyfini hemen çıkaralım, demi, önce keyfi gelsin sonra parasını öderiz, sonuçta memuruz ay başında maaş kesin yatacaktır, yada iş adamıyım 1 i 3 e 5 e satıyorum, ohhhh..kebap….aaa…kebap demişken ortaya karışık olsun, yedik yedik yiyemedikse de namımız olur.
9- Ankara’da 10 tane orta boy modern hastane yapıp herkesin kendi mahallesindeki hastaneye yönlendirmek gerekirken, sırf bir müteahhit çok zengin olsun, hastane çok büyük olsun, ün salsın diye tek devasal bir hastane yapıldı, niye hasta yolda giderken ölsün ya da ölmez ise hastanede kaybolurken kan kaybetsin…sersem olsun…
10- Üretim, teknoloji, sanayi, yazılım, donanıma harcanması gereken kaynaklar, yürüyen tavuk, Türkçeyi Araplara özendiren dizilere, dağ başında yapılmış gökdelenlere harcandı….üniversitelerin sanayi ile işbirliği geliştirilmesi yerine her tarafa dershane gibi içi boş binalar yapıldı, iş sulandırıldı. Millet çocukların 3000 lira verip dershaneye gönderiyordu, dershaneler kapatılıp özel liseye dönüştürüldü bu defa 30000 lira vermek zorunda kaldılar, çok zengin olduk, çok harcadık.
Şimdi ne olacak:
1- 2010 senesinde Eryaman da oturduğum ev 1+1 idi fiyatı 75,000 TL idi yani o günün kuru 1,5 bir ABD doları iken 50,000 dolar ediyordu. Bugün bu yazıyı yazmadan önce fiyatına baktım 107,000 TL olmuş yani 6 liralı kura göre 17,833 ABD doları, yani 3 kat küçülmüş yani 3 kat fakirleşmişiz.
2- Bu fakirleşme devam edecektir. Ülke gittikçe küçülecektir, çünkü bazı hataların sonucunu görmek yıllar alır, maalesef, hemen göremezsiniz. Sera gazlarının aşırı salımı sonucu ozon tabakasındaki hasar gibi, 90 yıllarda pervasız antibiyotik satışı sonucu yıllar sonra ağır bedellerin ödenmesi, asimetrik büyümelerin ve dünya gerçeğine uygun olmayan politikaların sonuçlarını görmek gibi…
3- Şahin politikalar herkes ile gerilme sonucu çeşitli ticari konularda bedel ödettirecektir.
4- Dünya üretiminde 1000 de 9 olan üretim payımız, daha da düşecektir. Bazı arkadaşlar fantezi yapmayı sevebilir, ama gerçek bu, biz dünyada üretilen malın %1 ni bile üretecek boyutta değiliz, keşke bunu herkes görebilse.
5- İflasın sebep sonuç ilişkisini kurmayıp yine başkalarını suçlayıp dibi göreceğiz. Yani gittikçe küçüleceğiz, alım gücümüz azalacak, fakirleşeceğiz.
6- Dağ başında yapılmış olan 2,000,000 liralık evler satılmayacak, kalacak, kalacak, kalacak, gerçek değerine düşene kadar bekleyecek.
7- Kolay para kazanmak isteyenler iflas edecek, toplum bunu görecek, geçici ders alacak, ama 5-10 sene sonra toparlanınca tekrar aynı çark dönmeye başlayacak, çünkü bu 20. Kezdir ki bu toplum batıyor ve ders almıyor…(derinine etraflıca düşünmek bize göre değil, çabucak canımız sıkılıyor…)
Çözüm nedir?
Ben şahsen köylü olmak isterdim. Köylü şehre gelince durmuyor çünkü köyle dur diye bir ışık levha yok, tarlaya giderken dümdüz gidiyorsun, şehre gelen köylü de dümdüz gidiyor. ..ya eziliyor ya da eziyor. Ezilenleri gömüyorlar görmüyoruz ama ezenler zengin oluyor görüyoruz…görünce de “..aaa adam dün kasabadan geldi bir bina dikti 30 trilyonluk bir adam oldu diyoruz, lüks bir jeep, sağına soluna iki sarışın da aldı mı, işte al sana örnek, numune)
Ben köylü olmadığım için bir şey yapmadan önce kaç kere düşünüyorum, öz denetim sistemlerim var.
Bu arada bu yazıyı okuyup köyle lafına takılanlar olacak, biliyorum, olmazsa şaşırırım, ama açıklama yapayım, insan doğduğu yeri seçemez, köylü yada şehirli olmak dert değil, ama köyden gelip şehirde köylü gibi yaşamak derttir. Beni rahatsız eden şehirlerin köyleşme oranı köylerin şehirleşme oranını geçmesidir ( buna sosyolojide Kültürel Gecikme ( Cultural lag) derler, sonra yazarım).
Son bir not; elinizdeki telefon 1000 liralık da olsa 10,000 liralık, içindeki rehber aynıdır. Size gelen mesaj iyi ise siz mutlu olursunuz kötü ise mutsuz olursunuz. Hayatın anlamını nesnelere, eşyalara ve lükse bağlayan materyalist toplumlar, üretimden daha fazla tükettikleri için iflas ederler.
Fransız Filozof Albert Camus un çok sevdiğim sözü ile bitirmek isterim “ başarı kolay elde edilir, önemli olan onu hak etmektir.”
Biz lüks yaşamayı hakettik mi?
İBB İştirakleri Genel Müdürlerinden ortak kamuoyu açıklaması
İBB tarafından yapılan yazılı açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“İBB İştirak Şirketleri Genel Müdürleri olarak öncelikle belirtmek isteriz ki, İBB Başkanı Sn. Ekrem İmamoğlu mazbatasını aldıktan sonra İştirak Şirketleri ile ilgili tüm bilgiler hem Sayın Başkana, hem İBB üst yönetimine, hem de Başkanlık Danışmanlarına çeşitli sunumlarla (her türlü mali tablo ve faaliyetlere ilişkin bilgi-belge, bilgi notları ve raporlarla) iştirak şirketi yöneticileri ve ilgililer tarafından son derece şeffaf ve ayrıntılı bir şekilde aktarılmıştır.
Ayrıca İBB İştirak Şirketlerinin tamamında Olağan Üstü Genel Kurul Toplantısı için tüm çalışmalar yapılmış ve çağrılar tamamlanmıştır.
Olağan Üstü Genel Kurul Toplantısı kararının alınması sonucu inandığımız misyon ve kendimize saygımız gereği herhangi bir siyasi söyleme mahal vermemek ve bir bahane aracı olmamak için 18.07.2019 tarihi itibari ile İştirak Şirketleri Genel Müdürleri olarak yönetim kurulu üyeliklerimizden istifa ederek, yönetim kurullarından iş sözleşmelerimizin feshini talep ettik.
Mevcut yönetimin ihtiyaç duyması ve talep etmesi halinde bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da İstanbul’a ve İstanbullulara hizmet adına tüm bilgi ve birikimlerimizi paylaşabileceğimizi özellikle belirtmek isteriz.
İBB’deki çalışma hayatımız boyunca bizlere destek olan, bu görevlere layık gören ve güvenen; birlikle çalışmaktan, İstanbul’a hizmet etmekten onur duyduğumuz tüm devlet büyüklerimize, Sayın Başkanlarımıza, Genel Sekreter, Genel Sekreter Yardımcıları, Daire Başkanları, Yönetim Kurulu Üyeleri, yöneticiler ve tüm mesai arkadaşlarımıza en kalbi teşekkürlerimizi sunarız.
Aziz İstanbullulara ve kamuoyuna saygıyla duyururuz.”
Yıldız Tilbe
Yıldız Tilbe, Kürt ve Zaza kökenli Türk şarkıcı ve şarkı sözü yazarı.
Doğum tarihi: 16 Temmuz 1966, Konak, İzmir
Boy: 1,59 m
Eş: Güngör Karahan (e. 1984–1989)
Çocuklar: Sezen Burçin Karahan
Cherokee Kızılderililerinin erkek çoçuklarına uyguladığı sınav
Cherokee Kızılderililerinin 12-13 yaşına gelen erkek çocuklarına uyguladıkları bir sınav vardır. Babası bir akşam oğluna artık erkek olduğunu kanıtlamak için bir sınavdan geçmesi gerektiğini söyler ve onu ormanın içlerine götürür. Orada oturması için bir ağaç kütüğü gösterir, çocuğun gözlerini bağlar ve onu gece boyunca yalnız bırakacağını belirtir. Çocuk bağırmamalıdır, gözlerini de sabahın ilk ışıkları bağın arasından süzülene kadar açmamalıdır. Orada kütüğün üzerinde sessiz kıpırdamadan sabahı beklemek zorundadır. Bunu başardığı zaman çocuk erkek olarak kabul edilir. Yaşadığı bu sınavı da başkasına anlatması yasaktır. Her erkek çocuk geceyi/sınavı yalnız bir başına yaşamalıdır.
Sınav zordur. Doğal olarak çocuk korkar. Rüzgarın sesi, orman hayvanlarının bağırtıları korkunçtur. Her yönden çıtırtılar, yaklaşan ayak seslerine benzer gürültüler gelir. Çocuğun aklından binbir türlü korkunç olasılıklar geçer durur. Ama sınavı geçmek ve erkek olabilmek için sabırla beklemek ve gözünü açmamak zorundadır.
Korkunç gecenin sonunda güneşin ilk ışıkları ile birlikte çocuk gözünü açar ve karşısında sessizce kendisini izleyen babasını görür. Onu yalnız bırakıp gideceğini söylemiş olan babası aslında bütün gece orada sessiz oturmuş bir tehlike durumunda oğlunu korumak için beklemiş, oğlunu sınavını yaşarken izlemiştir. Bu sınavı birlikte yaşayan baba ile oğul birbirlerine çok farklı bağlanırlar, baba oğlunu anlar çünkü aynı sınavdan geçmiştir, aynı zamanda oğul da babası için ne kadar değerli olduğunu anlar.
Hepimiz bazen korkunç, acı veren, çözümsüz sandığımız, anlamadığımız sınavları yaşarız. Bu sınavlar kendimizi kanıtlamak için de olabilir.
Her sınavla birlikte yaşamı anlar ve olgunlaşırız. Zaman zaman yalnız kaldığımızı da sanırız ama eğer oyunu kuralına göre oynarsak daima birileri, hatta sınavı yapan, bizi gönüllülükle gözetir..
Hayatınıza dokunan ve el verenleriniz eksik olmasın.
"Kızılderili şefleri trenle,
New York’a getirildi.
Bir heyet kendilerini karşıladı.
Konuklara toplantı öncesi kenti gezdiriyorlardı.
Sokaklardaki insan seli, arabaların, iş makinelerinin gürültüsü kızılderilileri şaşırtmıştı..
Birara Oglala Lakhotaları’nın şefi ve şamanı Heȟáka Sápa-Karageyik bir Ağustos böceğinin şarkısını duyduğunu söyledi.
Diğer reisler onayladı ama beyaz adamlar inanmadı.
Kentte Ağustos böceğinin olmayacağını, olsa bile bu gürültüde duyulamayacağını söylediler.
Karageyik ısrar etti.
Arabayı durdurdu.
İndi, ilerideki parka gitti ve bir ağaçta Ağustos böceğini gördü.
Amerikalılar şaşırmıştı..
“Olamaz” dediler, “Sende doğa üstü güçler var.”
“Hayır” dedi Karageyik,
“Ağustos böceğini duymak için doğa üstü güce ihtiyaç yok.”
“O zaman biz niye duymadık?” dediler.
Kara Geyik cebinden metal bir 50 sent çıkardı, kaldırımda yürüyen insanların arasına yuvarladı.
Bir anda herkes “Acaba benden mi düştü?” diye paraya bakmaya başladı.
Karageyik yanındakilere sordu:
“Anladınız mı..?”
“Anlamadık” dediler.
Anlattı;
“Bir insan için önemli olan, nelere değer verdiğidir." Çünkü her şeyi ona göre duyar,
ona göre görür,
ve ona göre hisseder.
Siz doğaya değer verseydiniz,
Ağustos böceğinin,
şarkısını duyardınız...
*Alıntı
Cradle of filth
Crath of Filth, 1991'de İngiltere'nin Suffolk kentinde kurulan bir İngiliz aşırı metal grubudur. Grubun müzikal tarzı aslen black metalden ve Amerikan gothic metal, senfonik metal ve diğer metal türlerinden oluşmuştur. Lirik temaları ve imgeleri, Gotik edebiyat, şiir, mitoloji ve korku filmlerinden büyük ölçüde etkilenir. Grup, birçok sanatçısını değiştirdi, vokalist Dani Filth tek sabit üye oldu.
