15.07.2019 20:41

Düz duvara tırmandıran tahinli pide reklamı

Acayip güzel bi reklam filmi, düşük bütçelide olsa vizyonundan ötürü marka sahibini tebrik ediyorum.

1
14.07.2019 00:32

Mangallar

Moğollar grubu, Twitter'dan video ile espirili bir paylaşım yaptılar. Manga grubuyla birleştiklerini duyurdular.
Videoda, “Manga ve Moğollar birleşiyor. Yeni grubumuzun adı: Mangallar” açıklaması yaptılar. Cidden espiri miydi? Değil miydi? Pek bilinmiyor. Umarım Moğollar grubu böyle bir hataya izin vermezler.

Cahit abi sen yapma bari...

1
13.07.2019 21:57

George Stinney

George Stinney Jr., ABD'de 20. yüzyılda ölüme mahkum edilen en genç insandı.

Elektrikli sandalye tarafından idam edildiğinde sadece 14 yaşındaydı.

Duruşması sırasında, infaz gününe kadar, masum olduğunu iddia ederek her zaman elinde bir İncil taşıdı.
11 yaşındaki Betty ve 7 yaşındaki Mary olmak üzere iki beyaz kızı öldürmekle suçlandı, gencin ailesiyle birlikte ikamet ettiği evin yakınında bulundu.

O sırada tüm jüri üyeleri beyazdı. Duruşma sadece 2 saat sürdü ve ceza 10 dakika sonra verildi.
Çocuğun ailesi, mahkemeye hediyeler vermesi ve ardından onları o şehirden kovması nedeniyle tehdit edildi ve engellendi.

İnfazdan önce George, ebeveynlerini görmeden 81 gün geçirdi.
Şehrinden 80 km uzakta, yalnız bir hücreye hapsolmuştu. Ebeveynlerinin veya bir avukatın varlığı olmadan yalnızdı.

Kafasında 5,380 volt ile elektrik verildi.

70 yıl sonra, masumiyetinin nihayet Güney Carolina'da bir yargıç tarafından kanıtlandı. İki kızın öldürüldüğü alet 19.07 kilogramdan daha ağırdı. Bu nedenle, Stinney'in onu kaldırabilmesi imkansızdı, iki kızı öldürecek kadar sert vurabilecek kadar gücü de yoktu. Çocuk masumdu, biri onu sadece siyah olduğu için suçlamak için her şeyi bir araya getirdi.

Stephen King, bu davadan 1996 yılında Green Mile ( Yeşil Yol ) adlı kitabı yazarken bu hikayeden ilham aldı. Daha sonra filmi çekilen hikaye tüm dünyada bilinir oldu.

George Stinney
1
13.07.2019 11:14

Oto Benga

O bir Afrikalı’ydı. Kongo'lu bir pigme. Boyu sadece 1.49’du. 46 kiloydu. 23 yaşında, evli, bir çocukluydu. Güler yüzlü, hayat dolu bir insandı. Adı Oto Benga’ydı..Kendi dilinde “Dost” demekti. Bir gün Kasai nehrinde balık avlarken yakaladılar onu. Yakalayan Amerikalı din adamı Samuel P. Verner’di. Boynundan ve ayaklarından zincire vuruldu. Yük taşısın diye sadece ellerini özgür bıraktılar. Kırbaçlar altında saatlerce yol yürüttüler. Sonra onlarca soydaşıyla birlikte bir geminin makina bölümüne konuldu. Zifiri karanlıkta, haftalar süren bir yolculuk sonrası New York’ta gün ışığıyla buluştu. Soydaşlarından ayırıp bir kafese koydular kendisini. Bir depoya hapsettiler. Günlerce orada tutuldu. He rgün önüne bir kuru somun attılar. Tarih 9 Eylül 1906’ydı..
Oto Benga, Amerika kıtasına ayak basan ve adına 'insan' dedikleri bu mahlukun bu kadar gaddar, bu kadar acımasız, bu kadar zalim olduğunu bilmiyordu..
Onun vatanında aslanlar, aç timsahlar ve yırtıcı hayvanlar bile bu derece vahşi değildi..!
New York Bronx Hayvanat Bahçesi’nde o gün görülmemiş bir kalabalık vardı. Hayvanat Bahçesi hasılat rekoru kırıyordu..
Nedeni New York Times Gazetesi’nde çıkan bir haberdi..
Şöyle yazıyordu..
“Vahşi adam Bronx’da maymunlarla aynı kafesi paylaşıyor.. İnsanın ilk ataları ile bir arada..
Bakıcısı bazen serbest bırakıyor. Eylül ayı boyunca akşamüstleri ziyaret edilebilir.”
Gazete haberine bir de not eklemişti..
“Bazı kesimler bu olaya tepki gösterse de, bilim adamları Benga’nın insan olarak değerlendirilemeyeceği kanaatindedir."
Oto Benga’yı önce hortumla yıkadılar..
Sonra hayvanat bahçesinde içinde ağaçlar olan geniş bir kafesin içine koydular..
Kucağına Dohong adlı yavru orangutonı verdiler..

Gazeteciler fotoğraflarını çekerken, binlerce insan merakla kendisini izledi..
Oto Benga da onları..
Yüzünde garip bir ifade vardı..
Hüzün ve kin..
Yavru orangutan korkudan sımsıkı ona sarılmıştı..
Hergün saatlerce poz verdiler..
Bir hafta içinde ziyaret edenlerin sayısı 250 bini geçti..
Bazıları kafese kemik atıyordu..
Oto Benga sinirlenip, sivri dişlerini gösterince, “Cannibal, cannibal” (Yamyam yamyam) diye tempo tutuyorlardı..
Gazeteler “Benga bir yamyamdır” diye yazıyordu..
Putperest olan Oto Benga’ya yapılan bu zulme, çoğu Hıristiyan olan New York halkından kimse ses çıkarmadı..
Ne politikacılar, ne bilim adamları, ne gazeteciler, ne aydınlar..
Yüreklerin kulakları sağırdı..
Herkes bu vahşeti doğal karşılamıştı..
Bir kişi hariç..
Rahip James H. Gordon..
Zulme isyan etti.
Gazete gazete dolaştı..
İmzalar topladı..
Uyuyan insanlığı uyandırmak için çalmadık kapı bırakmadı..
Kilisede sürekli aynı şeyleri söyledi.
“İnsan ırkından olan birinin maymunlarla sergilenmesi en büyük günahtır.”
Sonunda Bronx Hayvanat Bahçesi Oto Benga’yı serbest bıraktı..
Pantalon, ceket giydirdiler..
Ayak işlerinde çalıştırdılar..
Tarih 20 Mart 1916 idi..
Eşinden, çocuğundan, soydaşlarından binlerce kilometre uzakla olan Oto Benga, çaldığı bir silahla kendisini kalbinden vurarak intihar etti..
Çünkü ölüm onun özgürlüğüydü..
Öldüğünde henüz 32 yaşındaydı..
Bronx Hayvanat Bahçesi zamanla Oto Benga ile ilgili tüm kayıtları sildi..
Ancak gazete haberleri ve fotoğraflar gerçeği gizleyemiyordu..
Hayvanat Bahçesi yetkilileri, tepkiler artınca “Dünyanın her yerinde yapılıyor, biz niye yapmayalım?” dediler..
Söyledikleri doğruydu.
O yıllarda uygar denilen Avrupa’nın bir çok yerinde aynı vahşet sergileniyordu, Londra, Paris, Berlin, Brüksel, Stuttgard, Barcelona, Milan, Hamburg gibi metropollerde kafes içinde insanlar, diğer insanların eğlencesiydi..
Bu vahşet öylesine bir gelir kapısı olmuştu ki, “Hayvanat Bahçeleri”nin yerini, “İnsan Bahçeleri” almıştı..
1960’lara kadar binlerce insan kafeslerde hayvanlar gibi sergilendi. Çığlıkları yeri, göğü inletti..
Ama modern insanlar(!) kör ve sağırdı..
Oto Benga’nın vatanında şöyle bir atasözü var; "Jaa se behn-indeh bun-wehnin..!"
(Dekor gerçeğe uyum göstermez, gerçeğin de dekora ihtiyacı yoktur.)
Bugün uygar denilen Amerika’nın, İngiltere’nin ve Avrupa’nın “Barış, özgürlük ve demokrasi” sözü sadece bir dekordur..
Gerçeği görmek isteyenler ORTADOĞU'ya baksınlar yeter..!

0
12.07.2019 16:03

Demokrasi

Dilimize yunanca'dan girmiş bir kelime olan demokrasi, bu dilde "halk" anlamına gelen demos ve "idare" anlamındaki kratos kelimelerinin birleşiminden oluşmuş bir terimdir.

Eski yunan'da azınlıgın çoğunluğa hakim oldugu dönemlerde, halkın kendi kendisini yönetebileceği, alternatif bir yönetim biçimi olarak düşünülmüş ve uygulanmaya başlamıştır.

Kimi zaman yerini tekrar krallıga bırakmış, zaman zaman da bazı değişikliklere uğramış, 1641 yılında rodos'ta yazılan ilk siyasi anayasa ve bu anayasanın getirdiği yeniliklerle, günümüzdeki haline ulaşmıştır.

Günümüzde en çok kullanılan tanımıyla özetlersek; "Halkın egemenliğine ve bu temele dayanan yönetim biçimi".

4