
Kendisini pazarlamaya çalışan kocasını öldüren Çilem Doğanın tarihi savunması ; .
" Erkekler takım elbise giyip önüne bakınca cezası iniyor, benim takımım, kravatım yok, annem apar topar bu tişörtü bulabilmiş. Bir de ne yalan söyleyeyim hayatta kalmış olmanın saklayamadığım bir sevinci var içimde. Şu adliye koridorlarında yüzüm mor şekilde çok dolaştım koruma kararları için. Başka bir seçeneğim kalmamıştı. O ölmese ben ölecektim. O size beni pazarlamaya karar verdiğini söylemeyecekti başka adamların koynuna beni sokma planlarını anlatmayacaktı benim patlıcan fazla pişti diye perdeler azıcık kirlendi diye masada kırıntı kaldı diye yediğim dayakları söylemeyecekti. Kaç kere hastanelik olduğumdan bahsetmeyecekti. Çay bahçesinde çekilmiş bir fotoğrafım var. Biraz yan gülmüşüm. Belki de o fotoğrafı gösterip namussuz karılar gibi çıkmış filan diyecekti. Karısını başka adamlara satan o değilmiş gibi “namusumu temizledim” diyecekti. Siz onu 3-5 yılla yargılayıp namusu kirlendi diye mazur görüp yandan gülüşümü tahrik sayıp bir de üzülecektiniz adama. Oysa namus benimdir Hakim Bey, bir kağıda imza attık diye kimselere bırakmam."

Güneş battıktan sonra yürürken daha rahat hissetmek yada sağında, solunda, arkanda yürüyen varsa gelebilecek tehditi azaltmak için telefonla konuşmak yada konuşuyormuş gibi yapmaktır.

Kadına şiddeti ve Emine Bulut’a yapılan cani saldırıyı şiddetle kınıyorum. YETER ARTIK! #EmineBulut

Bitter çikolatanın faydaları
Yapılan çalışmaya göre bitter çikolata yemek, depresyon ve anksiyete sorunun çözümünde son derece faydalı oluyor. Ne yazık ki bu durum, ciddi anlamda profesyonel yardımı gerektiren depresyon ve anksiyete için mucizevi bir ilacımız olduğu anlamına gelmiyor. Bunun da sebepleri var.
Bu araştırma daha çok beslenme şekli ile depresyon arasındaki bağıntıya odaklanıyor. Yani bir sebep sonuç ilişkisi ortaya koymayı amaçlamıyor. Araştırmanın sonucu, bitter çikolata yerseniz depresyona girmezsiniz değil, bitter çikolata yiyenlerde depresyon daha az görülüyor olarak tanımlanabilir.
ABD Ulusal Sağlık ve Beslenme İnceleme Anketi’nde elde edilen verilerin kullanıldığı araştırmada bir takım kıstaslar da belirlendi. Bir çikolatanın bitter olarak adlandırılabilmesi için en az %45 kakao bulundurması gerekirken, araştırmadan çılgın gibi çikolata yiyenler, belli kilonun altındakiler, üstündekiler ve diyabet hastaları hariç tutuldu.
Geriye kalan 13.626 kişilik grubun verileri iki ayrı şekilde gruplandı. Bunlardan ilkinde veriler, çikolata tüketimi tercihlerine göre üçe ayrıldı (hiç çikolata tüketmeyenler, çikolata tüketen ama bitter çikolata tüketmeyenler, bitter çikolata tüketenler). Diğer yöntemde de kişiler, tükettikleri çikolata miktarına göre değerlendirildi. Burada gruplar çikolata tüketim miktarlarına göre oldu.
Yapılan incelemelerde, hedef grupta çikolata yemek ile depresyon arasında bir ilişki bulunamadı. Aksine, bitter çikolata tüketimi gerçekleştiren kişilerde klinik depresyon semptomlarının gözükme riskinin %70 daha az olduğu ortaya çıktı.
Araştırmacılar çikolata ve depresyon ilişkisini etkileyebilecek diğer bütün faktörleri araştırmadan çıkardı. Araştırma, yayımlandığı andan itibaren medyanın büyük dikkatini çekti. Bu durumun sebebi olarak çikolata firmalarının güçlü lobilerini gösterenler bu çalışmalara genelde şüpheyle yaklaşsa da bu araştırmada karşı çıkılacak bir deney yöntemi ya da ölçüm şekli söz konusu değil.
Bu demek değil ki oturup 8 paket çikolata yemek gerekiyor. Her şeyin fazlası zarar olduğu gibi çikolatanın da fazlası zararlı oluyor.
Kaynak: https://www.inverse.com/article/58614-dark-chocolate-won-t-cure-depress…

Marie Rose Balter
1930 yılında alkolik bir annenin evlilik dışı çocuğu olarak dünyaya gelir Marie Rose... Annesi ona bakamayınca 5 yaşında olan Marie'yi yurda verir. Ardından bir çift onu evlatlık edinir. Marie'nin kaderi ne yazık ki yine yüzüne gülmez, çünkü onu evlatlık edinen çift sadist çıkar. Bu İtalyan asıllı çift küçük kızı evin mahzenine kapayıp sistematik biçimde işkence eder. Dışarıdan bakıldığında normal ve
çok saygın göründükleri için, bunu yıllarca rahatlıkla gizleyebilirler ve Marie adeta cehennemden geçer. Marie Rose 17 yaşında depresyondan felç geçirir. Halüsinasyonlar
da gördüğü için doktorlar ona şizofren teşhisi koyar ve onu akıl hastanesine yerleştirirler. Marie hayatının 17 yılını orada geçirir ve
çok zor yıllar yaşar. Umutsuzluk ve çaresizlik içinde kıvranır durur. Yemek yemez, yerinden kımıldamaz ve sıkça intihar etmeyi düşünür.
Otuz dört yaşına geldiğinde doktorlar Marie'nin durumunu yeniden değerlendirir. Onun şizofren olmadığına, ağır depresyon geçirdiğine ve panik atak yaşadığına karar verirler. Arkadaşlarının ve kendisini seven birkaç sağlık görevlisinin yardımıyla Marie hastaneden çıkar.
O artık hür ve yaşamını nasıl sürdüreceğine dair kendisi karar verme aşamasındadır. Terk edilmiş, işkence ve tacize uğramış, otuz dört yılı ziyan olmuş bir kişi olarak hiçte kolay olmayacaktı, ama o yılmadı ve kızgın, öfkeli, umutsuz olmak yerine sıfırdan başlamayı tercih etti.
Yetkililer "Aklı dengesi yerinde değil, okuması imkansız" dedikleri halde Marie, Salem State Üniversitesine Psikiyatri bölümüne girer ve mezun olur. Bu ara kanser hastalığına yakalanır ve mücadelesini kazanır. Kendisi gibi akıl hastanesinden çıkmış ve iyileşmiş Joe ile evlenir. Kocası maalesef altı sene sonra ölür ve Marie kendini işine verir. Uzun yıllar doktor olarak çalıştıktan sonra Harvard Üniversitesi'nde mastır yapar. Psikiyatrik hastalarla çalışır, konferanslar verir. Biyografisi yazılır ve hayatı film olur (Nobody's
Child). Bir çok ödüle layık görülür.
Elli sekiz yaşındayken, 'vay be' dedirtecek bir şey yapar: On yedi yılını geçirdiği Masachusetts Danver Devlet Hastanesine yönetici olarak atanır. Verdiği bir basın toplantısında şunları söyler:
“Eğer affetmeyi öğrenmeseydim, bir damla bile gelişemezdim. Yaşamım ziyan edilmiş bir yaşam olurdu. Ve bugün bu hastaneye yönetici olarak dönemezdim."
Marie Rose Balter'in yeni görevini haber yapan bir Ajans, onun zafer açıklamasını da şöyle yapar: "En uzun yolculuk, beynimizden
yüreğimize yaptığımız yolculuk. Affetmek bu yolculuğun en kestirme yolu. Affetmeyi gerektiren her yara, içinde önemli bir dersi barındırır. Dersi görebilmek için yarayı yeniden deşerek yüzleşmek zorunda kalsak bile..."
Marie bu hayatta hiçbir şeyin imkansız olmadığını gösteren en güzel örneklerden..