Popüler

Bugün en çok okunan başlıklar
10.07.2019 16:03

G noktası

Üçgende kenar ortayların kesiştiği noktadır. Alt taraf x üst taraf 2 x şeklinde bir mesafeye sahiptir.

2
10.07.2019 16:00

Değişimin teğet noktası

Ön yargılı şartlanmış kişinin fark edemeyeceği noktadır. Bilinenle bilinmeyen arasındaki tül perdedir.

1
10.07.2019 11:55

santralistanbul Kampüsü’nde BİLGİ Fashion Show

İstanbul Bilgi Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu Moda Tasarımı Bölümü 2018-2019 akademik yılı mezuniyet defilesi santralistanbul Kampüsü’nde yapıldı. Tamamen öğrenciler tarafından düzenlenen etkinlikte bu yıl ilk kez Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu Moda Tasarımı Lisans Programı’ndan 37, Meslek Yüksekokulu Moda Tasarımı Bölümü’nden 20 öğrencinin tasarımları birlikte sergilendi.

İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin açıklamasına göre mimari, sinema, resim sanatı, kültürel ikonlar ve sosyal trendler gibi çeşitli kaynaklardan beslenerek tasarımlar ortaya koyan öğrencilerin defileye hazırlık süreci aylar önce başladı. Öğrenciler, bir kavram veya temadan yola çıkarak fikir geliştirip koleksiyonlarını tamamladı.

"AMAÇ ÖZÜMÜZDEKİ DEĞERLERİ SAPTAMAK"

Öğrencilerin kalıp, dikiş, drapaj, tasarım, defile hazırlığı, styling ve stüdyo çalışmaları ile yoğun bir hazırlık sürecini geride bıraktıklarını belirten Moda Tasarımı Bölüm Başkanı Dr. Öğr. Üyesi İrem Arıkan Ekşi "Size aktarılan bilgi ve beceriler, sadece kalıp hazırlamak, kumaş seçmek, tasarım öyküsü oluşturmak ya da dikiş dikmek gibi yetilerin kazanılması için değil, tasarım hedeflerinizin özündeki değerleri saptayıp öne çıkarmanız için verildi. Gelişim yolunuzda sizi bekleyen zorluklarda inanıyoruz ki değerlerinize yönelik bir yaklaşımla giydireceğiniz topluluklar moda ile kendi kimliklerini adil, insana saygılı, güvenli ve tüm canlıların yaşam bütünlüğünü gözetir seviyede ortaya koyacaklar" diye konuştu.

Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu Müdürü Prof. Dr. Mehmet Fuat Beyazıt ise “Öğrenciler bu defile için büyük emek verdi. Her bir detayı düşünerek, yaparak öğrendiler. Her birini ayrı ayrı tebrik ediyor, profesyonel hayatlarında başarılar diliyorum” dedi.

0
11.07.2019 21:15

Yeşil Yol filminin gerçek hikayesi

George Stinney Jr., ABD'de 20. yüzyılda ölüme mahkum edilen en genç insandı. Elektrikli sandalye ile infaz edildiğinde sadece 14 yaşındaydı.

Stinney, 11 yaşındaki Betty ve 7 yaşındaki Mary olmak üzere iki beyaz kızı öldürmekle suçlandı ve mahkemeye çıkarıldı...

Kendisini savunacak bir avukatı yoktu... Mahkemedeki jürinin tümü beyazdı. Duruşma sadece 2 saat sürdü ve 10 dakika içinde karar verildi: Ölüm...

İnfazdan önce George Stinney, ailesini görmeden 81 gün geçirdi. Şehrinden 80 km uzaktaki bir cezaevinde, tek kişilik hücrede tutuluyordu.

İnfaz edildiği güne kadar elinden İncil'i hiç bırakmadı ve masum olduğunu söyleyerek beraat etme umuduyla günlerini geçirdi...

Derken bir sabah hücresinin demir kapısı son kez açıldı... Küçük çocuğu alıp karanlık bir odaya götürdüler... Demir bir sandalyeye oturtup kafasına elektrotlar bulunan bir kask geçirdiler...

Ardından bir cellat şalteri indirdi... 5 bin 380 voltluk elektrik akımı kafasından girip ayak parmaklarından çıktı... George Stinney Jr.'nin kısa hayatı elektrikli sandalyede son bulmuştu...

Bu acıklı olayın ardından tam 70 yıl geçti... Güney Carolina'da bir yargıç, George Stinney'in masum olduğunu çok geç de olsa kanıtladı... Aslında kanıt çok basitti. İki kız, kafalarına 19 kiloluk bir cisimle defalarca vurularak öldürülmüşlerdi...

Oysa cılız ve çelimsiz bir çocuk olan Stinney'in o cismi kaldırıp hızla vurabilecek kadar gücü, canı yoktu... Bu mümkün değildi... Siyah olduğu için en baştan suçlu görülmüştü... Kim bilir belki de gerçek suçluyu saklamak isteyen birileri onu ortaya sürmüştü...

Stephen King, 1996 yılında Yeşil Yol (Green Mile) adlı romanını yazarken Stinney'in bu acıklı öyküsünden esinlenmişti... Ardından çekilen film de tüm dünyada büyük yankı uyandırdı.

0
11.07.2019 21:53

Acının fotoğrafı

Yıl 1945... Nagasaki'ye atom bombası atılmasının ardından, kardeşinin cesedini ölülerin yakıldığı alana getiren bir Japon çocuk saygı duruşunda.

Bu resmi çeken Joe O'Donnel aslında bölgeye Amerikalılar tarafından gönderilen bir casustu. Görevi, Nagasaki ve çevresinde yüzlerce fotoğraf çekip bunları Amerikan genel kurmayına yollamaktı. Böylece yetkililer bombanın gücü hakkında daha iyi fikir sahibi olacaklardı.

Resimdeki çocuk hakkında konuştuğu şahitlerden biri, çocuğun durumunu şöyle anlatmıştı: "Ateşe doğru gelen 10 yaşlarında bir erkek çocuk gördüm. Sırtında bir bebek taşıyordu. O günlerde Japonya'da çocuklar küçük kardeşlerini sırtlarına alıp oyunlar oynardı. Önce böyle olduğunu zannettim. Fakat bu çocuğun havası tamamen farklıydı.

Buraya çok ciddi bir sebeple geldiği belli oluyordu. Ayakları çıplaktı ve yüzüne sert bir ifade yerleşmişti. Arkasındaki bebeğin kafası geriye düşmüştü, uyuyor gibiydi. Çocuk yaklaşık beş dakika kadar hiç kımıldamadan saygı duruşunda bulundu.

Daha sonra, ölüleri yakan maskeli görevlilerden biri çocuğun yanına gitti ve bebeği bağlayan kayışları çözdü. İşte o zaman bebeğin ölü olduğunu anladım. Görevli, ölü bebeği aldı ve ateşin üstüne yerleştirdi. Çocuk ise kaskatı bir şekilde dakikalarca ayakta, durumu seyretti.

Alt dudağını o kadar şiddetli ısırıyordu ki sonunda kan akmaya başladı. Kardeşinin cesedi alevlerin içinde tamamen kaybolduktan sonra, arkasını döndü ve sessizce oradan uzaklaştı."

2
11.07.2019 21:57

The Bard's song

Blind Guardian efsane şarkılarından birisidir.

Şarkı sözleri;

Now you all know
The bards and their songs
When hours have gone by
I'll close my eyes
In a world far away
We may meet again
But now hear my song
About the dawn of the night
Let's sing the bards' song

Tomorrow will take us away
Far from home
No one will ever know our names
But the bards' songs will remain
Tomorrow will take it away
The fear of today
It will be gone
Due to our magic songs

There's only one song
Left in my mind
Tales of a brave man
Who lived far from here
Now the bard songs are over
And it's time to leave

No one should ask you for the name
Of the one
Who tells the story

Türkçe çevirisi;

Bilirsiniz şimdi hepiniz
Ozanlar ve şarkıları
Saatler geçtiğinde
Kapayacağım gözlerimi
Uzaklardaki bir dünyada
Buluşuruz belki tekrar
Lakin duy şarkımı şimdi
Gecenin gelişine dair
Heyhat söyleyelim ozanların şarkısını

Yarın alacak bizi uzaklara
Evden de uzaklara
Bilmeyecek isimlerimizi kimseler
Lakin kalacak ozanların şarkıları
Yarın alacak bizi uzaklara
Günün şerri
Gitmiş olacak
Şarkılarımızla

Yalnız tek bir şarkı
Aklımda kalmış olan
Cesur bir adamın hikayeleri
Uzaklarda yaşamış
Ve biter ozanların şarkıları
Zaman ayrılma zamanıdır
Sormayacak kimseler sana
Adını hikayeyi anlatanın

Yarın alacak bizi uzaklara
Evden de uzaklara
Bilmeyecek isimlerimizi kimseler
Lakin kalacak ozanların şarkıları
Yarın herşeyi gösterecek
Ve yalnız değilsin
Korkma heyhat
Soğukta ve karanlıkta
Zira ozanların şarkıları kalacak
Hepsi kalacak

Rüyalarımda ve hayallerimde
Aklımda her zaman onlar
Hobbitlerin, cücelerin, insanların
Ve de elflerin bu şarkıları
Kapa gözlerini
Görebilirsin onları sen de

0
13.07.2019 11:14

Oto Benga

O bir Afrikalı’ydı. Kongo'lu bir pigme. Boyu sadece 1.49’du. 46 kiloydu. 23 yaşında, evli, bir çocukluydu. Güler yüzlü, hayat dolu bir insandı. Adı Oto Benga’ydı..Kendi dilinde “Dost” demekti. Bir gün Kasai nehrinde balık avlarken yakaladılar onu. Yakalayan Amerikalı din adamı Samuel P. Verner’di. Boynundan ve ayaklarından zincire vuruldu. Yük taşısın diye sadece ellerini özgür bıraktılar. Kırbaçlar altında saatlerce yol yürüttüler. Sonra onlarca soydaşıyla birlikte bir geminin makina bölümüne konuldu. Zifiri karanlıkta, haftalar süren bir yolculuk sonrası New York’ta gün ışığıyla buluştu. Soydaşlarından ayırıp bir kafese koydular kendisini. Bir depoya hapsettiler. Günlerce orada tutuldu. He rgün önüne bir kuru somun attılar. Tarih 9 Eylül 1906’ydı..
Oto Benga, Amerika kıtasına ayak basan ve adına 'insan' dedikleri bu mahlukun bu kadar gaddar, bu kadar acımasız, bu kadar zalim olduğunu bilmiyordu..
Onun vatanında aslanlar, aç timsahlar ve yırtıcı hayvanlar bile bu derece vahşi değildi..!
New York Bronx Hayvanat Bahçesi’nde o gün görülmemiş bir kalabalık vardı. Hayvanat Bahçesi hasılat rekoru kırıyordu..
Nedeni New York Times Gazetesi’nde çıkan bir haberdi..
Şöyle yazıyordu..
“Vahşi adam Bronx’da maymunlarla aynı kafesi paylaşıyor.. İnsanın ilk ataları ile bir arada..
Bakıcısı bazen serbest bırakıyor. Eylül ayı boyunca akşamüstleri ziyaret edilebilir.”
Gazete haberine bir de not eklemişti..
“Bazı kesimler bu olaya tepki gösterse de, bilim adamları Benga’nın insan olarak değerlendirilemeyeceği kanaatindedir."
Oto Benga’yı önce hortumla yıkadılar..
Sonra hayvanat bahçesinde içinde ağaçlar olan geniş bir kafesin içine koydular..
Kucağına Dohong adlı yavru orangutonı verdiler..

Gazeteciler fotoğraflarını çekerken, binlerce insan merakla kendisini izledi..
Oto Benga da onları..
Yüzünde garip bir ifade vardı..
Hüzün ve kin..
Yavru orangutan korkudan sımsıkı ona sarılmıştı..
Hergün saatlerce poz verdiler..
Bir hafta içinde ziyaret edenlerin sayısı 250 bini geçti..
Bazıları kafese kemik atıyordu..
Oto Benga sinirlenip, sivri dişlerini gösterince, “Cannibal, cannibal” (Yamyam yamyam) diye tempo tutuyorlardı..
Gazeteler “Benga bir yamyamdır” diye yazıyordu..
Putperest olan Oto Benga’ya yapılan bu zulme, çoğu Hıristiyan olan New York halkından kimse ses çıkarmadı..
Ne politikacılar, ne bilim adamları, ne gazeteciler, ne aydınlar..
Yüreklerin kulakları sağırdı..
Herkes bu vahşeti doğal karşılamıştı..
Bir kişi hariç..
Rahip James H. Gordon..
Zulme isyan etti.
Gazete gazete dolaştı..
İmzalar topladı..
Uyuyan insanlığı uyandırmak için çalmadık kapı bırakmadı..
Kilisede sürekli aynı şeyleri söyledi.
“İnsan ırkından olan birinin maymunlarla sergilenmesi en büyük günahtır.”
Sonunda Bronx Hayvanat Bahçesi Oto Benga’yı serbest bıraktı..
Pantalon, ceket giydirdiler..
Ayak işlerinde çalıştırdılar..
Tarih 20 Mart 1916 idi..
Eşinden, çocuğundan, soydaşlarından binlerce kilometre uzakla olan Oto Benga, çaldığı bir silahla kendisini kalbinden vurarak intihar etti..
Çünkü ölüm onun özgürlüğüydü..
Öldüğünde henüz 32 yaşındaydı..
Bronx Hayvanat Bahçesi zamanla Oto Benga ile ilgili tüm kayıtları sildi..
Ancak gazete haberleri ve fotoğraflar gerçeği gizleyemiyordu..
Hayvanat Bahçesi yetkilileri, tepkiler artınca “Dünyanın her yerinde yapılıyor, biz niye yapmayalım?” dediler..
Söyledikleri doğruydu.
O yıllarda uygar denilen Avrupa’nın bir çok yerinde aynı vahşet sergileniyordu, Londra, Paris, Berlin, Brüksel, Stuttgard, Barcelona, Milan, Hamburg gibi metropollerde kafes içinde insanlar, diğer insanların eğlencesiydi..
Bu vahşet öylesine bir gelir kapısı olmuştu ki, “Hayvanat Bahçeleri”nin yerini, “İnsan Bahçeleri” almıştı..
1960’lara kadar binlerce insan kafeslerde hayvanlar gibi sergilendi. Çığlıkları yeri, göğü inletti..
Ama modern insanlar(!) kör ve sağırdı..
Oto Benga’nın vatanında şöyle bir atasözü var; "Jaa se behn-indeh bun-wehnin..!"
(Dekor gerçeğe uyum göstermez, gerçeğin de dekora ihtiyacı yoktur.)
Bugün uygar denilen Amerika’nın, İngiltere’nin ve Avrupa’nın “Barış, özgürlük ve demokrasi” sözü sadece bir dekordur..
Gerçeği görmek isteyenler ORTADOĞU'ya baksınlar yeter..!

0
12.07.2019 20:58

Bülent Arınç

Bu kişi bana suikast yapacaklar yalanı ile tüm kozmik odaları açtırmıştır. Terör örgütüne yerleştirilen 800 den fazla şerefli subayın infaz edilmesine sebeb olmuştur. Bu ülkenin ekmeğini nasıl böyle rahat yiyebiliyorsun hayret ediyorum.

3
12.07.2019 18:49

Cuma hutbelerinde siyaset yapılması

Son dönemde camilerde sık denk geldiğim durumdur. Siyaset varsa ibadet ediceğim yerde ben yokum arkadaş..

0
12.07.2019 16:03

Demokrasi

Dilimize yunanca'dan girmiş bir kelime olan demokrasi, bu dilde "halk" anlamına gelen demos ve "idare" anlamındaki kratos kelimelerinin birleşiminden oluşmuş bir terimdir.

Eski yunan'da azınlıgın çoğunluğa hakim oldugu dönemlerde, halkın kendi kendisini yönetebileceği, alternatif bir yönetim biçimi olarak düşünülmüş ve uygulanmaya başlamıştır.

Kimi zaman yerini tekrar krallıga bırakmış, zaman zaman da bazı değişikliklere uğramış, 1641 yılında rodos'ta yazılan ilk siyasi anayasa ve bu anayasanın getirdiği yeniliklerle, günümüzdeki haline ulaşmıştır.

Günümüzde en çok kullanılan tanımıyla özetlersek; "Halkın egemenliğine ve bu temele dayanan yönetim biçimi".

4