Norman Borlaug
EKMEĞİMİZİ KATLEDEN ADAM : Dr Norman Borlaug
Dr Norman Borlaug, Minnesota Üniversitesi'nde çalışan bir genetikçi, 1970 yılında Nobel ödülü aldı. 1944-1960 arasında Rockefeller Vakfı'nın Meksika'da uyguladığı Meksika Tarım Programı'nda araştırmacı olarak çalıştı.
YEŞİL DEVRİM' in öncüsü olarak tanıtılıyor.
Meksika'nın buğday üretimini üç katına çıkardı; Pakistan ve Hindistan'ın buğday üretiminde yüzde 60'lık bir artış sağladı.
1986'da Dünya Gıda Ödülü'nü başlattı. Açlıkla mücadele için savaşan yardımsever olarak lanse edildi. O olmasaydı 1 milyar insan açlıktan ölecekti,
''O büyük bir kahraman. O büyük bir melek. İnsanlık ona çok şeyler borçlu'' Onun için söylenen sözlerden birkaçı! Peki durum gerçekten de böyle mi?
Cüce Buğday
1318041
Mezopotamya'da ve Anadolu'da binlerce yıl önce ortaya çıkan normal buğdayın sapı uzundu. 14 kromozona sahipti. Kimyasal ilaç gerektirmeyen,suni gübreye ihtiyacı olmayan bir buğday çeşidi idi. Binlerce yıldan bu yana insanlığı yerleşik topluma geçtiği andan itibaren beslenmesinde önemli rolü var. Kış şartlarında besinlerini depolamak isteyen insanlar için çözüm olmuştur.
Dr. Norman bu buğdayın veriminin çok az olduğunu iddia ederek normal buğdayın genetiği ile oynarak çavdar ile translokasyonladı. Ortaya çıkan kısa boylu kalın saplı cüce buğday ile elde edilen ürün miktarı arttı.
Daha fazla kimyasal gübre ve ilaç
Cüce buğdayın veriminin daha çok arttırılması için mutlaka kimyasal gübreye ihtiyaç vardı. Ayrıca toprakta buğdayın yanındaki her şeyin temizlenmesi gerekiyordu. Onun içinde kimyasal ilaçlar kullanılması zorunluluk oldu. Geleneksel tarım yok edilmeli ,ortadan kaldırılmalı idi. Küçük aile işletmeleri dağıtılmalı, ticari tarım şirketleri kurulmalıydı.
Rockefeller vakfı
Dr. Normanı finanse eden bu vakıf cüce buğdayın ortaya çıkarılması ile tohumlardan daha ziyade kimyasallardan çok büyük bir rant elde etti ve etmeye devam ediyor. Çünkü büyük bir petrol şirketinin sahibi olan Rockefeller ailesinin derdi. ''Yeşil Devrim'' falan değildi. O aile Henry Kissinger’in 1970’de söylediği sözü kendisine misyon belirlemişti.
''Petrolü kontrol ederseniz bir ülkeyi,ama gıdayı kontrol ederseniz bütün dünyayı kontrol edersiniz ''Bu söz boşuna söylenmedi. Yeşil devrim aslında kimyasal bir darbe idi. Gelişmekte olan ülkeler tarımda ilerlemek istediklerinde yüksek miktarda kimyasal gübre ve ilaç girdilerini finanse etmek zorunda kalıyorlardı.
Daha çok borçlanıyorlardı. Cüce buğday ; süper buğday olarak lanse edildi ama toprak; binlerce yıldır olmadığı kadar nitrat ve petrole boğuluyordu. Bütün bu kimyasalların tek adresi vardı;
Rockefeller petrol şirketi.
Cüce buğday GDO'lu mu?
GDO konusunda ilk patenteler 1980' li yıllarda alındı. 1940 yılında bir tek kelime dahi bahsedilmediği için cüce buğday tartışmaların odağı olmaktan kaçırılıyor. Oysaki cüce buğday ilk GDO 'lu üründür. Bugün GDO konusunda adı çok geçen MONSANTO şirketinin cüce buğdaydan cesaret aldığı ortadadır. Cüce buğday kromozon yapısı çeşitli oynamalar ile 48 adete kadar çıkarılmıştır. Her ne kadar buna melezleme adı verilse de çavdar yanı sıra yulaf, mısır, pirinç gibi melezlemeye girmeyen tahıl kalmamıştır.
Dünyada biyolojik bir savaş yaşanıyor
Herkes sözün bir yerinde 3. dünya savaşından bahseder. Oysa ne nükleer ne uzay savaşları değil, doğrudan biyolojik bir savaş ortamında yaşıyoruz. Burada hedef milyonlarca insanları öldürmek değil. Hedef milyarca insanı hasta etmektir. Hasta insan demek sömürülecek müşteri demektir. İlaçlar, hastaneler, tahliller ,analizler,erken teşhis araçları v.b. gibi
hala üretilecek büyük rant kapıları her geçen artmaktadır. Yeni ilaçlar hastalıkları ortadan kaldırmak yerine yeni hastalıkları kaynağı oldu.
Bu biyolojik savaşa katkıda bulunacak endüstriyel gıda teknolojileri bir sürü sağlığı olumsuz etkileyen gıdalar üretiyor. Fast foodtan katkı ve koruyucu içeren gıdalara kadar doğal özü değiştirilmiş rafine ve deforme olmuş gıdalar insanları beslemiyor. Sadece şişmanlatıyor, göbeklendiriyor, kiloları arttırıyor ve hasta ediyor.
Diyabet ve Obezite
Çölyak hastalığı ilk defa 1953'te tanımlandı, buğdayın genleri değiştirilene kadar çölyak diye bir hastalık yoktu. İlkel buğdayın içindeki gluten çok azdı ve hastalık falan yapmıyordu.
Cüce buğdayla yapılan ekmekler toplumların göbeğini genişletmeye başladı. Kilolar arttı. Diyabet patladı. Toplumların büyük çoğunluğu diyabet hastası oldu. İnsanların özelikle bağırsakları hasarlandı,iltihaplandı ve kanamalara varacak derecede hastalandı. Bağışıklık sistemleri zayıfladı ve enfeksiyonlar son hızla arttı. Bağırsaklar hasta olunca bütün hastalıklar buradan kaynaklandı.
Cüce Buğday Tartışılıyor mu?
Bu konuda bilimsel makaleler aramayın bulamazsınız. Birçok hastalıklarla ilgili binlerce yayın bulursunuz ama buğday hakkında araştırmalara izin verilmez. Çok büyük bir lobi baskısı ile buğday ve yol açtığı hastalıkların kaynağı araştırılmaz. Marsa gitme ile ilgili her türlü uzay araştırmaları yapabilirsiniz ama buğday ile ilgili araştırma mı? Asla!
Bumerang
Fırlatma anında tutulan kenarına daha fazla güç uygulanması.
Fırlatılan bir cismin kendiliğinden geri dönmesi fikri gerçekten dahiyane bir keşif. Fiziğin karmaşık kurallarına karşı gelerek basit fakat eğlenceli oyuncaklardan birine dönüşen bumerang, aynı zamanda vücudu ve zihni güçlendiren bir spor aleti. Bu fonksiyonel tasarımın günümüzde daha da geliştirilmiş olmasıyla, birbirinden farklı örnekleri ortaya çıktı. Fakat hepimizin aşina olduğu standart bir bumerangı ele alırsak genelde ahşap ya da plastikten üretilmiş olduğunu görürüz. Bumerangların uzunluğu 30 ile 60 santimetre arasında değişir. Doğru biçimde fırlatıldıkları zaman, havada dairesel bir dönüş hareketi sergileyerek 15 metreye kadar uzaklaşabilir ve tekrar başlangıç noktasına geri dönerler.
Benzer boyutlarda düz ahşap Bir sopayı fırlattığınızda, yine dairesel hareketlerle uzaklaşırken, bir noktadan sonra yerçekimine yenilecek ve yavaşlayarak düşecektir. Oysa açısal avantajı nedeniyle, aynı fırlatma etkisi altındaki bir bumerang merkez noktası etrafında dönüş hareketi sergileyerek uçmaya devam eder. Tıpkı uçak kanatlarında olduğu gibi, bumerangın kanat aerodinamiğine sahip yapısı da, uçarken havanın onu alttan destekleyerek yükseltmesini sağlar. Üzerinde oluşan yerçekimi etkisiyle, havanın yarattığı bu kaldırma etkisi eşdeğerdir. Bu da bumerangın tıpkı bir helikopter gibi uçmasını sağlar. Fakat helikopter ve uçakların aksine, bumeranglar fırlatıldığı anda hangi taraftan tutulduysa, o kısımda daha çok itme etkisi gerçekleşmiştir. Bu da merkez noktasında sabit bir güç yaratır ve eninde sonunda gücün dengelenmesi için 90 derecelik bir hareketle aksi yöne doğru dönmeye başlar.
Aslında ilk olarak avcılık için tasarlanmış ve fırlatıcıya geri dönmesi amaçlanmamıştı. Asıl amacı hedefi vurmak olan av bumerangları ortalama 1 metre uzunluğunda ve oldukça ağırdı. Bu tür bir aletle hedefe isabet ettirmek daha kolay oluyordu çünkü dairesel hareketleri nedeniyle hızlı bir biçimde uzak mesafelere ulaşabiliyorlardı.
Japonya
Japonya kelime anlamı olarak "güneşin kaynağı" anlamına gelmektedir. büyük okyanusta adalardan oluşan bir ülkedir. hiçbir ülke ile kara bağlantısı yoktur. efsaneye göre; ametarasu* kılıç'ını denize batırır ve kılıçtan damlayan 3 damla bugünkü japonya'nın adalarını oluşturur.
Troll
Troll, İskandinavya folkloründe geçen ve korkunç gözüken bir mistik insanımsı yaratıktır. Troller folklörde, İngiliz peri masallarındaki ogreler benzeri şeytani devlerden, dağlarda yaşayan, dağa insanları kaçıran, vahşi ve daha insan benzeri yaratıklara kadar birçok farklı şekilde tasvir edilmişlerdir. Shetland ve orkney masallarında, troller trowe olarak anılmıştır. Japonca'da ise troll için kullanılan sözcük tororu`dur.
Cem Boyner'in çalışanlarına gönderdiği fıkra
Doğu illerindeki bir ağanın en büyük zevki, kar üzerine çişiyle imzasını atmakmış.
Bu nedenle kar yağmaya başladığı andan itibaren köyde hayvanlar dahil hiç kimse sokağa çıkamazmış. Kar biraz kalınlaşınca, ağa sırtına kürkünü giyer ve köy meydanına gelirmiş.
Yanında da en yakın yardımcısı Haso. Ağa sırtını köye doğru döner sonra sorarmış:-'Ula Hasso, ahali bakiy mi?
'Hasso cevap verirmiş:-'Evet ağam, hepisi de bir olmuş, pencerelerden bakir.'Ağa çisiyle karın üzerine imzasını atarmış
'Abdullah Cizrelioglu'.Sonrada bir nokta koyarmış ve sorarmış:>-'Hala bakirler mi?'-'He ağam, hem bakirler hem de çılgın gibim alkıslirler.'Her sene ayni tören sürermiş.>Aradan 7 yıl geçmiş.Ağa yine, kar tuttuktan sonra, çıkmış köy meydanına.
Sormuş Hasso'ya:-'Ahali bakir mi?'-'He ağam, bakirler, köpekler, kediler bile camdadır.'Ağa 'Abdullah' diye adini , arkasından 'Cizrelioglu'diye soyadını yazmaya başlamış ki; kalakalmış, çünkü yaş gereği prostat. Halka rezil olmak var. Alçak sesle Hasso'ya sormuş:-'Bakirler mi?'-'He ağam, bakirler de, sen ne diye durdin öyle?'Ağa çaresiz:-'Ula gel yanıma, arkanı dön ahaliye, tamamla şunu.'diye emretmis.Hasso bir an durmuş, sonra çişini yapmaya hazırlanmış ve ağanınkulağına eğilip :-'Ağam' demiş, 'Kırk yıldır kafama vurdin, salak dedin,sırtıma vurdin aptal dedin.
Ha bu kulun okumayi yazmayi sökemedi ki, ucuni tut da yazının devamınısen yaz
'BİRLİKTE ÇALIŞTIKLARINIZI EĞİTMEZSENIZ ....... TUTACAĞINIZ GÜN YAKINDIR.:))