Boşalan kadın ahlaksızdır
Kadın sünnetinin bahaneleri arasındaymış. Meğerse gencecik kızlar boşalamasın, sevişirken zevk alamasın bu sayede ahlaklarını koruyabilsin diye sünnet ediliyorlarmış.
Boşalan erkekler de götüne buzlu badem sokacakmış ileride, onların pipisini de kökünden kesin lan o zaman. Cahillik sen nelere kadirsin.
Ben ne demiştim? Bırakın Van'ı Diyarbakır'ı bunlar İstanbul, İzmir, Ankara'ya kayyum atansa bile öteki seçim mutlaka kazanacağız diyerek kitleleri durdurabildikleri kadar durdurmaya çalışacaklardır. Çünkü kapitalistlerin CHP'ye verdiği misyon iktidar olma değil kitleleri birlikte kolayca yönetiği, dizginlediği Siyasal İslamcı Erk'e paspas yaparak kendi mesruluğunu sağlamaya hizmet ettirmedir.
Bunlara oy vermek size hiçbir şey kazandırmadı, kazandırmaz. Hep söyledik ama dinletemedik. Umarım İstanbul'a da bir kayyum atanır ve kitleler bunların pasifliğini ve ise yaramazlığını iyiden iyiye görürler.
Berna Laçin'in gözünden Küba
FATİH ALTAYLI: Küba'da patates bile yok.
BERNA LAÇİN : Bak, ben sana KÜBA'da neler yok anlatayım!
Küba’ya yaptığım yolculuk bir gezi değil, deneyim oldu benim için... Eşi benzeri olmayan tarihi ve yönetim sistemiyle, kimseye benzemeyen insanların ülkesi burası. Rom, puro, dans-müzik ve neşe... Buram buram “gerçek” zenginlik... Küba’yı anlamak için Küba’da neler yok bir göz atalım.
ÇOCUĞUM NE OLACAK' KORKUSU YOK
İnsanın çocuğu için endişelenmemesinden daha büyük zenginlik yoktur herhalde. Bu ülkede daha kadın hamileyken, devletin kurduğu hamile merkezlerine gitme zorunluluğu var. 70’li yıllarda, hamile pilatesi başlatılmış bu merkezlerde, ayrıca çocuk bakımı için eğitim veriliyor. Doğan çocuk, devletin sayılıyor. Her tür sağlık ve eğitim hizmetini devlet karşılıyor. Eğitim de tabii ki eşit.
SAĞLIĞIN İÇİN ENDİŞELENMEK YOK
11 milyon nüfusluk küçük bir ada olan Küba, tıp alanında dünyada en üst sıralarda. Çocuk lösemisini yüzde 80 oranında tedavi edebilecek kadar ileriler. 30 bin doktor çalışıyor. Sadece kendi ülkelerine değil, tüm Güney Amerika ülkelerine sağlık hizmeti veriyorlar. Tabii ücretsiz!
AÇLIK YOK
Devlet, karneyle her aileye ihtiyacı olan yiyeceği dağıtıyor. Tavuk, et, pirinç, patates, şeker... Kişi başı, karnı doyuracak miktar, devlet eliyle veriliyor. Elbette, çuval çuval değil. Örneğin; kişi başlı aylık 2 kilo kırmızı et veriliyor meselâ. Tavuk dersen o daha çok. Eh bizim ülkemizde asgari ücretle geçinen biri her ay kişi başı 2 kilo et yiyebiliyor mu acaba?!
İŞSİZLİK YOK
Devlet herkese iş veriyor. Ve maaşlar arasında yüzde 3’ten fazla fark bulunmuyor. Doktor olmuşsun, garson olmuşsun pek fark etmiyor.
SOKAKTA YATAN EVSİZ YOK
Bana en ilginç gelen bu oldu. “En gelişmiş” diye tanımladığımız ülkeler bile evsiz kaynarken Küba’da bir tane sokakta yatan insan yok.
KADINA ŞİDDET' YOK!
Zaten genel olarak kavga-dövüş-bağırış-çığırış yok. Korna çalan bile yok. Hani, belediye suyuna sakinleştirici karıştırıyorlar diyeceğim ama belediye suyu da yok. Her yer doğal kaynak ve su fışkırıyor. Dönelim şiddete; elbette ufak tefek olaylar oluyormuş ama bir kadına hafifçe dokunmanın cezası bile 5 yıldan başladığı için belki de, öyle şiddete filan rastlanmıyormuş. Hele “karısını öldüren kocalar var mı” sorusunu sorduğumda, bana sapıkmışım gibi bakmaya başladılar. “Nereden aklına geliyor böyle şeyler” dedi bana genç bir Kübalı kadın.
BOŞANMA YOK
Çünkü evlenme de yok. Kübalılar genellikle resmi evlilik tercih etmiyor çünkü ayrılmak isterlerse işlemlerle uğraşmak istemiyor. Resmi imzaya gerek duymuyorlar çünkü boşanma sırasında paylaşılacak mal, mülk kısaca nafaka-miras gibi kavramlar yok. Zaten her şey devletin.
TER KOKAN KİMSE YOK
Sabun-şampuan karneyle. Hepsi Küba malı. Fazladan almaya kalkarsan pahalı. Ama herkes tertemiz.
EĞLENCESİZ GÜN YOK
Müzik ve dans her şeyleri. Sanki ibadet gibi. Her ân her yerde eğlence var. Sokaklarda, meydanlarda toplanıp, dans ediyorlar.
TARLALARDA ORGANİK OLMAYAN GIDA YOK
Tavuk çiftliği yok meselâ. Bahçelerde yetişiyor tavuklar, ayağı toprağa değiyor. Tıpkı çocukluğumuzdaki tavuklar gibi lezzetli oluyor.
KAZIK YEMEK' KORKUSU YOK!
E her işletme devletin. Çalışanlar da devlet memuru. Ama bizdeki öğretmen evleri gelmesin aklınıza. Örneğin, Hilton Otel, Devrim sonrası olmuş Küba Özgürlük Oteli. En görkemli şovlar, en güzel caz kulüpler aslında hep devlet işletmesi. Ayrıca, Küba’da turistler de devlet koruması altında. Turiste zarar vermek en büyük suçlardan biri.
PARA YOK!
Evet para yok! Doktor, aylık 20 Euro karşılığı bir maaş alıyor. Hayır yanlış yazmadım; en yüksek maaş bizim paramızla aylık 60 lira. Az geldi değil mi! Şimdi “nasıl geçiniyorlar” diye düşünüyorsunuz. Ama işte elektrik de 0,50 kuruş. Ev kirası yok, sabundan yiyeceğe temel ihtiyaçlara para harcamak da yok. Hastane masrafı, eğitim masrafı yok! Çocuklara kalem almak bile yok. Lüks yok ama ihtiyaç da yok!
Winston Churchill
Churchill Gizli bir Müslümandı?
Birleşik Krallıkta günlük olarak yayınlanan Express adlı gazete bir yazı yayınladı: "Winston Churchill, İslam inancından etkilendi ve ailesinin bir kısmı, İngiliz Ordusu ile Hindistan da geçirdiği zamandan sonra İslam dinine dönüşmüş olabileceğini düşünüyordu... Bir mektup bunu ortaya çıkarıyor."
Bu, Batı siyaseti ve Medya elitlerinin öz-cezalandırma ve öz-nefret oluşturmada bitmeyen çabalarının bir başka tezahürüdür. Churchill'in İslamlaştırılması "Jefferson'un Kuran Taktiği" olarak adlandırdığımız şeye bir başka örnektir: İslamı teşvik etmek için, herhangi bir nedenle İslama ilgisi olan kamu figürlerinin aslında İslamdan etkilendiklerini ve hatta gizli Müslüman olabileceklerini dile getirmek. (Açıkça dinin olumsuz görüşlerini dile getirmiş olsalar bile)
Churchill'in etkilenmesine ve olası din değiştirmesine dair kanıtlar, 1907 Ağustos tarihli Churchill'e gelecekteki baldızı Leydi Gwendoline Bertie'den gelen bir mektuptan geliyor. Onu şöyle uyarıyor: "Lütfen İslam dinine geçme. Sende bir doğululaşma eğilimi, paşa-vari bir eğilim dikkatimi çekti. İslam'la temas edersen, düşündüğünden çok daha kolay din değiştirebilirsin... Ne demek istediğimi bilmiyorsun. Buna karşı savaş."
Ayrıca Express gazetesinin bize söylediği gibi, Churchill arkadaşlarıyla birlikte Arap giysileri giymeye başladı.
Churchill'in İslama karşı hayranlığı ne olursa olsun, ne kadar Arap giysileri giyerse giysin işte İslam hakkında söyledikleri:
"İslamın, inananlarına koyduğu lanetler ne kadar korkunç! Bir köpekteki hidrofobi gibi, bir insanda tehlikeli olan fanatik çılgınlığın yanı sıra, korkunç kaderci apati var. Etkileri bir çok ülkede belirgindir. İslam Peygamberinin takipçisinin olduğu veya yaşadığı her yerde, tedbirsiz alışkanlıklar, baştan savma tarım sistemleri, durgun ticaret yöntemleri ve mülkün güvensizliği var. İtibar ve kutsallığın ilerisinde, bozuk bir duyumculuk, bu yaşamı lütuf ve gelişimden mahrum eder.
İslam kanununda her kadının mutlu mülkü olarak bir erkeğe ait olması gerektiği gerçeği, İslam inancının erkekler arasında büyük bir güç olmaktan çıkıncaya kadar köleliğin son bulmasını geciktirmektedir." https://winstonchurchill.hillsdale.edu/churchill-on-islam/
Bu güçlü açıklamalar, bugün olsaydı İngiliz siyaseti ve medya kuruluşlarında Churchill'e sel gibi eleştirilere neden olacaktı. Express ve diğer İngiliz gazeteleri, Churchill'i İslamofobik, bağnaz, Nativist, ırkçı ve daha kötüsü olarak suçlayacaklardı.
Hepsi bu kadar da değil; Bir kaç yıl önce İngiliz siyasetçi Paul Weston, Churchill'in yukarıdaki sözünü halka okuduğu için tutuklandı.
Günümüzde Churchill hiç bir zaman İngiliz siyasetinde ya da Batıda herhangi bir yerde bu konuda konu olmayacak. Ancak Winston Churchill hala inkar edilemez bir İngiliz tarihinin kahramanıdır, bu nedenle günümüz gerçekliklerine uyum sağlaması için yeni bir Churchill icat edilmiştir.
Benzer şekilde, Amerika Birleşik Devletlerinde, görünüşte Kuran'a saygı gösteren ve Beyaz Sarayda bir Ramazan iftar yemeğine ev sahipliği yapan yeni bir çok kültürlü Thomas Jefferson var. Tabii ki, Jefferson Kurana saygı göstermedi ve hiç bir zamanda iftar yemeği vermedi. Ancak gerçeklerin nadiren bu fantezilere müdahale etmesine izin verilir.
Bir kez daha medya kuruluşlarının ne kadar korkak ve sahtekar olduklarını gösteren Express, nihayetinde -Onuncu paragrafında- "Churchill'in asla din değiştirmediğini belirtti."
Başka bir deyişle, bu konuda hiç bir hikaye yoktu ama yine de yayınlandı. Bu modern gazeteciliktir.
Yanlış olduğunu bilerek sansasyonel bir manşet atarken, Express gerçek gündemini ortaya çıkardı. İngiliz medyasının geri kalanı gibi, İngiliz halkına İslamı sevdirmeye çalışıyor. Böylece kitlesel Müslüman göçünü, cihat terörünün artan varlığını ve İngiliz toplumunundaki kadınların ve diğerlerinin şeriat baskısını kabul ediyor...