Proboscis Maymunu
Asya'ya özgü en büyük maymun türlerinden biridir ve genellikle 'uzun burunlu maymun' olarak adlandırılır.
Bilimsel adı: Nasalis larvatus
Besin zinciri basamağı: Otobur Encyclopedia of Life
Gebelik süresi: 165 gün Encyclopedia of Life
Üst sınıf: Proboscis monkeys
Kütle: Erkek: 20 kg (Yetişkin), Dişi: 9,5 kg (Yetişkin) Encyclopedia of Life
Uzunluk: Erkek: 66 – 76 cm (Baş ve vücut), Dişi: 53 – 64 cm (Baş ve vücut)
Yalnız kadınların ve kedilerin şarkısı
Çocukluğu köyde geçmiş bir kadınım ben; çocukluktan beri vejetaryenim. Civcivleri, tavukları, horozları arkadaşım biliyorum ve onları yeme düşüncesi bana ürkütücü geliyor. Bu yüzden bir çok kez dayak yedim babamdan; akrabalarım ve köylüler beni kınadılar bir çok kez bu yüzden.
Yirmi yaşına yeni girmiştim ve kasabaya taşınmıştık. Yemekleri ben yapıyordum evde; kıymasız ve etsiz yemekleri elbette! Yılbaşı akşamıydı, babam et getirmişti. Annem, “ben pişiririm” dediğinde, babam, “hayır, kız pişirecek!” dedi. Babam, bana “kızım” demezdi hiç, ismimi de söylemezdi. “Kız”`dım ben… Babama eti pişirmeyeceğimi söyledim. “Köyde beni madara ettiğin yetmedi, burada da ne kadar kedi köpek varsa topluyorsun başına, rezil oluyorum herkese!” diye bağırdı. Sonrasını hatırlamıyorum. Kendime geldiğimde hastanedeydim ve iki hafta kadar ilçedeki hastanede yattım. Soranlara, “kız bunalıma girmiş, kendini yerden yere atmış” dendi benim için…
Taburcu olduğumun ertesi günü kasabadaki kasap dükkanında işe başladım…Babam, bana bir ay sürecek bir ceza verdiğini söyledi. Ses etmedim… Hâlâ ağrısı geçmemişti kollarımın, bacaklarımın ve sırtımın. Et doğramak, tartmak, paketleyip müşteriye vermekti görevim. Öğle yemeklerinde yarım ekmek tavuk döner yedim kasap tarafından ısmarlanan. Kedilere ve köpeklere yemek vermemi, hatta onlara yaklaşmamı bile yasakladı bana babam. Kızını yola getirmiş baba imajı çok gururlandırmıştı onu. Evde kıymalı ve etli hiçbir yemek yapmıyordum, ama bu durumu dert etmiyordu artık; çok mutluydu.
Ellerim titriyordu et doğarken dükkanda; ekmek arası tavuk döneri yerken gözlerim yaşarıyordu. Kasap, bana bakıp gülüyordu; müşteriler kendilerince akıl veriyor, babam, arada bir dükkana gelip kasapla konuşuyor, “bu kız böyle giderse kurban da keser!” diyordu kahkaha atarak.
Bir aylık ceza dolmak üzereyken, yirmi dokuzuncu günün gecesinde ilçeye, oradan da otostopla şehre indim. Şehre uzak bir park içinde yer alan umumi bir tuvalette çalıştım ilk. Kasaptaki günlerimi saymazsak, bir daha et yemedim.
Altı yıl oldu kasabadan ayrılalı. Şimdi bir metropolde yaşıyorum ve hayvan barınağında görev yapıyorum. Evim yoksa da bir barakam var; dört kedimle beraber barakada ikamet ediyorum.
Annemi ve kardeşlerimi özlediğim oluyor; annemle yoğurduğum tarhana kokusunu duyumsuyorum bazen…
Ben, hayvanları can belledim; bir kuzuya bakınca et görmedim, can gördüm. Babam anlamadı beni; köylüler, kasabadakiler, buradakiler, hiçbiri anlamadı… Barınakta benden başka çalışanlar da var; kedileri ve köpekleri seviyorlar, ama yemeklerde et yiyorlar, kurban bayramında kuzuları boğazlayarak ibadet ettiklerinden eminler ve vejetaryen olduğum için benimle dalga geçmekteler…
Kendimi en yakın hissettiğim hayvan kirpidir. Kirpi dostlarım da oldu; bir kirpiye bakınca çok duygulanıyorum… Deli olduğum varsayımıyla insanlar uzak duruyor benden… Olsun, köpeklerce sevilmek mutlu ediyor beni…
Bir idealim var benim; kendimi hayvanlara adamak… Kendimi hayvanlara adadım; tavuklara, kuzulara, kedilere, kirpilere…
Evet, bir barakada yaşıyorum. Televizyon almadım ,ama kitaplarım ve kitap ayracım var mesela. Giyinmeyi kuşanmayı bilmiyorum, makyaj yapmıyorum ve kedilerimle şarkılar söylüyorum; bazen kendimize söylüyoruz şarkıları, bazen ağaçlara, bazen insanlara…
Hiçbir alışveriş mağazasına girmedim ömrüm boyunca; merak da etmedim içinde neler olduğunu. Ruj, oje, rimel; hiçbir makyaj malzemesi kullanmadım şimdiye kadar. Hâlâ ayağım hafif aksıyor yürürken; babamı affetmeyeceğim…
Bir yolum var kendime ait; kendi yolumda gidiyorum. Gece yarıları votka içtiğim oluyor ve kedilerimle, hayvan dostlarımla, doğayla iç içe olmak yetiyor bana.
Kadınım, kirpiyim ve can`ım ben; şimdi kedilerimle beraber bir şarkı söyleyeceğim size…
Yalnız kadınların ve kedilerin şarkısıdır bu
Gece yarıları votka içen kadınların
Flüt çalınan ve kitap okunan kedilerin şarkısıdır
Bizi anlamıyor olabilirsiniz
Doğrusu biz de sizi anlamıyoruz
Sizi incittik mi bir kez olsun
Lütfen siz de bizi incitmeyiniz...
Kitaplardan alıntılar
"Başkalarının nasıl olmamız gerektiğini öğreten sözcükleri bize öylesine egemen oluyor ki, gerçekte kim olduğumuzu unutuyoruz."
Kitap: Yaşamak, Sevmek ve Öğrenmek, Leo Buscaglia
Kaz Dağlarının perde arkası
ZEYTİN ve ZEYTİNYAGI
1951-1952 yıllarında İspanya Hükümeti, Türkiye’den çok yüksek miktarda odun kömürü satın almak istiyor.
O güne kadar İspanya’ya yapılan ihracat kalemleri arasında yer almayan bu talebin bir de özel şartı var.
Kömürler İskenderun’dan Saroz Körfezi’ne kadar Akdeniz ve Ege sahillerinde doğada kendiliğinden yetişen delice ağacından elde edilmesi isteniyordu.
İstek dönemin Hükümeti tarafından yüksek getirisi nedeniyle sevinçle karşılanıyor, ülkemizde bol miktarda bulunan delice kömürü ihraç edilmeye başlanıyordu.
Görgü tanıklarının anlattıklarına göre, limanların üzeri gemi yüklemeleri sebebiyle kara bir bulut ile kaplanıyor göz gözü görmüyordu.
O yıllarda Ankara’da görev yapan ABD Ticaret Ateşesi, dönemin Dışişleri Bakanı’na ihraç edilen kömürün İspanya tarafından nasıl değerlendirildiği ya da nerelerde kullanıldığını araştırıp araştırmadıklarını soruyor.
Aldığı cevap, getirisinin önemli olduğu nerede kullanıldığının Türkiye’yi ilgilendirmediği şeklinde oluyor.
Bunun üzerine ataşe konuyu kendisi araştırıyor ve otoyollarda dolgu malzemesi olarak kullanıldığı bilgisine ulaşıyor.
Bununla yetinmeyip ABD’de tanıdığı mühendislerden bilgi alıyor ve otoyolda kömür dolgunun bir yararı olmadığını öğreniyor.
Öğrendiklerini Bakan’a iletiyor, Türkiye’nin rahatsız olmadığını, gelirden dolayı memnun olduklarını söylüyor, konu kapanıyor.
Delice ağacının zeytin aşılamak için en uygun ağaç olduğunu bilenler Türkiye’ye oyun oynamışlardı.
Sonuç olarak İspanya dünyanın en büyük zeytinyağı ihracatçısı oldu ve ne tesadüf ki aynı yıllarda Türkiye margarinle tanıştı.
Alıntı. Dr. M.Taviki