Cinlerin tarihsel kökeni

0 03.05.2019 17:14

Arap’ların inançlarında cinler genel olarak tanrılardan farklı değildi.Yalnız cinlerin kişilikleri pek gelişmemiştir ve tanrılar kadar güçlü değillerdir.Hıristiyan Cadara aşiretinden Perikope, rastladığı bir cine adını sorar, aldığı yanıt ‘’Ordu’’ olur.Bir ordu kadar çokturlar.Böylece cinlerin, özelliklere geceleri, ordu gibi örgütlenerek oradan oraya koşturduklarına inanırlardı.Arapça bir sözcük olan ‘’Cin’’ çoğuldur; sözcüğün tekili Cann’dır.Ama bizim dilimize cin tekil olarak yerleştiği için, çoğulunu cinler olarak kullanıyoruz.

Cinler insanlara, en azından Araplara benzerler.Arap inançlarına göre, kendilerine benzeyen bu cinlerin de aşiretleri vardı; erkek ve dişi vardı.Tevrat’ta cinleri başıboş gezen ruhlar olduğu söylenir.(Tevrat, Tekvin: 6, 1-4)

Etimolojide cin ile can aynı anlamda kullanıyor ve gerçekte, saklı ve gizemli olan ruh anlamına geliyor.Kuşkusuz hem İbrani hem Arap inançlarında ruhlar etten, kemikten yapılma değillerdi ama dünyayı gezer, dolaşırlardı.

Cinlerin, cinden başka adları vardı.Chul, Silat, Ahık ve Aulak gibi dişi cinler; Azab, Aziab, İzb ve Kur’an’da(27,39) geçen İfrit gibi erkek cin adları buna örnektir.

Çöller bu cinlerle ve hayaletlerle doluydu.Gece çölde atını veya devesini süren yolcunun kurtla dost olması için, Chul’un itimadını kazanması gerekiyordu.Gecenin sessizliğine ta kim bilir nerelerden gelen gürültüleri, cinlerin çıkardığına inanılıyordu.Bazı yollarda cinler fısıldaşıyor, yolcuyla konuşmak istiyorlardı ama yolcu korkusundan, vuruyordu kamçıyı devesine ve hızla uzaklaşıyordu oralardan.Ayrıca cinler ıslık çalarak da yolcuları çağırıyorlardı; bu nedenle Araplar cinleri çağırmış olmamak için, geceleri hala ıslık çalmazlar.

Yarı efsanevi olarak, gidilmesine olanak olmayan ve nerede oldukları bilinmeyen yerlerin Abkar, Barakut, Bakkar, Sayhad, Yabrin, Haub gibi cinlerin yaşadığı yerler olduğuna inanırlardı.Bu yerler insanlara boş ve korkunç çöller gibi görünürdü; ama aslında cinlerin yaşadığı vahalar, büyülü cennetlerdi.Bir de eskiden yaşam dolu olan ama sonradan savaşlar, kırımlar nedeniyle boşalmış, kimsenin uğramadığı eski kent kalıntıları da cinlerin mekanlarındandı.Ayrıca kilise avluları da cinlerin yaşadığı yerlerdi.

Cinlerin geceleri dolaştıklarına, şafak sökerken ortadan kaybolduklarına inanırlardı.Gündüzleri karanlık yerlerde; yılanlar, sürüngenler gibi toprağın altında yaşarlardı.Yalnız belirli bir bölgede yaşamazlardı.Cin ordusu bütün dünyaya dağılmıştı.Yalnız belirli bir bölgede yaşamazlardı.Cin ordusu bütün dünyaya dağılmıştı.Yalnız çöllerde değil, suyu bol olan vahalarda, pınar başlarında da yaşarlardı.İnsanların oturduğu evlerde yaşayan cinler, cini sayılırdı.
Cinlere her tarafta rastlama tehlikesi vardı.Toprağı sürerken, kuyu açarken, ev veya köprü inşa ederken cinlere rastlanabilirdi.Cinlere havada bile rastlanabiliyordu; serap, cinlerden başka bir şey değildi.Cinlerden pek çok korkan Muhammed sefere çıktığı zaman, ordunun her yön değiştirişinde cinlerden korunmak için tek bir getirirdi.

İbraniler de Araplar gibi cinlere inanıyorlardı.İbrani efsanelerinde sözü edilen ve kaybolmuş olduğuna inanılan on üçüncü İbrani kabilesine mensup olanların ruhlarının bir tür farelere geçmiş olduğuna inanıyorlardı.Bu fareler işte bu nedenle, İbraniler’e yasak olan deve sütüne dokunmuyor, bu sütten içmiyorlardı.

Araplar nedenini açıklayamadıkları olaylardan cinleri sorumlu tutuyorlardı.Eğer sulanmaya götürülen koyun ve sığır sürüsü su içmiyorsa, bu işe kesinlikle iyi saatte olsunlar karışmış demekti.Bir kadının çocuğu olmuyorsa, erkek iktidarsızca sorumluluk cinlerin üstüne yıkılıyordu.Salgın hastalıklar, ateşli hastalıklar, bayılma, epilepsi, delilik, kara sevdaya tutulma gibi olaylar hep cinlerin başının altından çıkıyordu.Özellikle deliliğin cinlere hakaret edenin başına geldiğine inanıyor ve böyle bir kişiye götürüp, çölün ortasına bırakıyorlardı.

İslam’la birlikte cinlere inanma yeni aşamaya geçti.Tanrılar ortadan kalktı ve cinler aşağılandı.İslam örtüsü altındaki yeni inançlara göre, cinler dünyevi cehennem yaratıkları ordular ve yeraltındaki oyuklarda yaşamaya mecbur edildikleri için yeni tanrı Allah’a düşman oldular.Karakterleri değişti ve başlarında baş şeytan olan İblis’in emrindeki bir şeytanlar ordusuna dönüştüler.Yeni tanrı Allah’ın düşmanları olarak, yeni İslam kültünün düşmanıydılar ve inançlılara musallat olup, onları bu yeni dinden çıkarmaya uğraşıyorlardı.Müslümanlar da şeytanların ezan sesine dayanamayıp, kaçtıklarına inanıyorlardı.Öte yandan şeytanlar ezan sesini boş vererek, müezzinin çağrısına uymayıp camiye veya mescide gelmeyenlerin kulaklarına işiyorlardı.

Aslında cinler Araplara özgü değildir.Bu cin ve korkusu Kumran’da yaşayan ve orada bir Musevi tarikatı kurmuş olan Essenler’den geldiğini öne sürüyor.Ama ilk çağlardan beri Mezopotamya ile ticari ve kültürel ilişkileri olan Arapların bu boş inançları, eski tanrılarının çoğunu borçlu oldukları bu kültür havzasından almış olmaları daha doğru görünüyor.

Yalnız İslam döneminde cinlerin önemi arttı; İslam ve Muhammed eski tanrıların yerine, artık şeytanlara dönüştürülmüş olan cinleri getirerek, bu eski çok tanrıcı sistemi kırmaya çalıştı.Şeytanları veya cinleri Müslümanlar’ın ve tanrıları olan Allah’ın düşmanı yaparak, tek tanrıcılığın Hıristiyanlık sonraki bir başka versiyonu olan İslam’ı güçlendirmeyi başardı.

Umit 07-02
Jelibon 07-20
ayıadam 03-18