Saglik Bakanlığı'nın gizlediği kanser araştırması
Sağlık Bakanlığı'nın kanser araştırmasına ilişkin açıklamadığı verileri kamuoyuyla paylaştığı için yargılanan Bülent Şık hakim karşısına çıktı: Korumak, tedavi etmekten iyidir.
ARTI GERÇEK - Sağlık Bakanlığınca Ergene, Antalya ve Dilovası'nda yürütülen ve Türkiye'de kanser vakalarının sık görüldüğü bölgelerde bulunan kanser yapıcı kimyasalları tespit etmeyi amaçlayan projeye ilişkin halktan gizlenen bulguları kamuoyuyla paylaştığı için 12 yıla kadar hapis istemiyle yargılanan Dr. Bülent Şık hakim karşısına çıktı.
Şık'ın, 'gizli bilgileri temin etmek ve gizli bilgileri açıklamak' suçlamasıyla yargılandığı dava 26 Eylül tarihine ertelendi. Duruşmada savunma yapan Bülent Şık, "Korumak tedavi etmekten iyidir" dedi. Şık savunmasında "Bakanlığa şu soruyu sormak gerekiyor: 'Araştırma çalışmasından elde edilen bilgiler insan sağlığı, özellikle de çocuk sağlığı açısından çeşitli riskler olduğunu gösteriyor. Bakanlık bu riskleri bertaraf etmek için ne gibi önlemler almış ya da ne gibi girişimlerde bulunmuştur" ifadelerini kullandı.
Çağlayan'da bulunan İstanbul Adliyesi 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde ikinci duruşması görülen davaya Tekirdağ, Edirne ve Antalya barolarından avukatlar ile çok sayıda çevre örgütü temsilcisi de katıldı.
BAKANLIKTAN MAHKEMENİN YAZISINA CEVAP
Mahkemenin Sağlık Bakanlığı’na gönderdiği ve suçlamaya konu olan verilere ilişkin üniversite ile yapılan sözleşmede gizlilik kararının bulunup bulunmadığına ilişkin yazıya cevap geldi. Sağlık bakanlığının cevabında "Mahkemenin İlgili yazınız incelenmiş olup, Açıklanması Yasaklanan Gizli belgeleri Açıklama, Temin Etme, Göreve İlişkin Sırrın Açıklanması suçlarından sanık Bülent Şık hakkında mahkemenizce açılan kamu davasının verilen ara karar uyarınca talep edilen haber konusu bilgiler ile ilgili olarak Akdeniz Üniversitesi ile üç ayrı protokol yapılmıştır. Protokollere göre; "Çalışmaya ve sonuçlarına ilişkin bilgi, belge ve tüm veriler idarenin onayı olmaksızın açıklanamaz yorumlanamaz ve yayımlanamaz" ifadesi yer almaktadır. Bakanlığımızca dava konusu haberin açıklanmasına yönelik herhangi bir izin verilmemiştir" denildi.
AVUKAT ATALAY: BİLİRKİŞİ DE BAKANLIK DA 'GİZLİ BİLGİ YOK' DİYOR
Duruşmada ilk sözü Şık'ın avukatı Can Atalay aldı. "Bilirkişi raporu ve Sağlık Bakanlığı'nın yazısı müvekkilimin ifadelerini doğrulamaktadır" diyen Atalay, "Sağlık Bakanlığı gizli bilgilerin temin edilmesi konusunda bir düzenleme olup olmadığı noktasındaki mahkeme sorusuna bu konuda düzenleyici bir işlem olmadığını söylemiştir. Gizli bilgiler olmadığı açıktır. Suç unsurları oluşmamıştır" ifadelerini kullandı.
Atalay, "258. 334. ve 336. maddelerinin maddi unsurları gerçekleşmediğinden TCK 223-a ve b maddeleri uyarınca derhal beraat vermeniz gerekir. Dolaysıyla biz beraat kararı vermenizi talep ediyoruz" dedi.
ŞIK: BAKANLIK DÖRT YILDA NE YAPTI?
Bülent Şık mahkemede yaptığı savunmada "Burada yapacağım kısa konuşmanın ana fikri korumak tedavi etmekten iyidir şeklinde özetlenebilecek bir ilkeye dayanıyor. Elimden geldiğince bu ilkeyi ete kemiğe büründürmeye çalışacağım" dedi.
"Sağlık Bakanlığı'nın bir yazı göndermeyeceğini düşünmüştüm. Sağlık Bakanlığı'nın gönderdiği yazı bilirkişilerin gönderdiği rapor üzerine konusuz kalmıştır" diyen Şık, "Bakanlığa sormak istiyorum. Araştırmada çocukların sağlığını olumsuz etkileyecek sonuçlar var. Bunu engellemeye dönük ne yaptınız? Çeşitli toksik maddelerin sağlık üzerindeki etkisini hepimiz biliyoruz. Çalışmanın üzerinden 4 yıl geçti. Bakanlık bu konuda ne yaptı? Bu benim de davama ışık tutacaktır. Bakanlık araştırmasında elde edilen sonuçlar bazı gıdalarda kabul edilmeyecek düzeyde kimyasal madde olduğunu ortaya koyuyor. Bu soruları sormadığımız sürece en önemli noktasını kaçırmış olacağız. Benim beraat edip etmeyeceğim çok önemli değil. Elbette beraat etmek isterim ama asıl soru gözden kaçırılmamalı. Hangi kurumlar karıştı bu kirliliğe? Bunlar tespit edilmeli. Kamuoyu bu olaya dahil edilmeli. Sağlık Bakanlığı'nın çalışması yıllarca dile getirilen sorunlara dönük önemli bir çalışmadır. Bu konuda açıklama yapması beklenen üniversiteler halka karşı sorumluluklarını yerine getirmeli" dedi.
'BAKANLIĞIN YANITLARINI EN AZ SİZİN KADAR MERAK EDİYORUM'
"Dosyaya giren bilirkişi raporuyla, mahkemenin Sağlık Bakanlığı'na gönderdiği yazının konusuz kaldığını belirterek, "Mahkemenizin talebi sonucu hazırlanan raporda, benim yazılarımdan önce de benzer haberlerin yayınlandığı tespit edilmiş durumdadır. Buna göre artık gizli kalması gereken bilgilerden söz etme olanağı yoktur, kamuoyu bunları zaten genel itibarıyla bilmektedir. Ancak Sayın Mahkemeniz yine de Bakanlığa yazdığı yazıda ısrarcı olacaksa, buna ilişkin açıklama ve talepte bulunmak istiyorum. Mahkemenizin 11 Şubat tarihinde gönderdiği o yazıya bakanlıktan şu ana kadar bir yanıt gelmedi. Sorduğunuz soruların yanıtları çok karmaşık ya da uzun değil aslında. En az sizin kadar ben de gelecek yanıtları çok merak ediyordum. Ancak yazının gönderilmesinin üzerinden 3,5 aydan daha fazla bir süre geçtiğine göre bakanlığın herhangi bir yanıt vermemesi ihtimali var mıdır bunu da merak ediyorum. Yani bakanlık gönderdiğiniz yazıyı yanıtsız bırakabilir mi? Gerçekten merak ettiğim bir husus bu. Çünkü belki de yargılama sürecinin uzamasına neden olacak bir şey olacak bakanlığın sessizliği. Ama tahminimce bir yanıt gelmeme ihtimali de oldukça yüksek" dedi.
Bakanlığın sorulara vereceği olası yanıtların çeşitli açılardan değerlendirmelere ve sorgulamalara konu olacağını dile getiren Şık, "Örneğin bakanlık araştırma çalışması gizli tutuldu diyebilir, tutulmadı diyebilir, araştırma henüz bitmemişti diyebilir, araştırma sonuçlarının açıklanması şöyle bir protokole tabiydi diyebilir. Bunların hepsi mümkün yanıtlar. Elbette bakanlığın tam olarak nasıl bir yanıt verebileceğini elimize bir yanıt ulaşmadan bilemeyiz. Ancak bakanlık mahkemenizce 11 Şubat tarihli resmi yazıda sorulan sorulara nasıl bir yanıt verirse versin, emin olun o gelen yanıtların hepsi problemli olacaktır. Bugün bu duruşmada bakanlık tarafından verilmiş bir yanıt yazısı elimizde olsaydı keşke. Böylece o yanıtlara dair bir değerlendirme yapma şansımız olacaktı. Ve böylece insanların sağlıklı bir çevrede yaşamasını, sağlıklı beslenmesini, doğal hayatın korunmasını düzenleyen, güvence altına alan ulusal ve uluslararası çok sayıda kanunun, uluslararası sözleşmenin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nce verilen çeşitli kararların bakanlık tarafından nasıl ihlal edildiğini ya da görmezlikten gelindiğini gösterme şansımız olacaktı" ifadelerini kullandı.
'BAKANLIĞA BU SORUYU SORUN'
Şık savunmasına şöyle devam etti:
"7 Şubat tarihindeki ilk duruşmada avukatlarım mahkemenizden soruşturmanın genişletilmesi talebinde bulunmuş ve Sağlık Bakanlığı'na bazı sorular sorulmasını talep etmişti. O talep reddedildi. Ancak halk sağlığı açısından bu kadar önem taşıyan bir konuda sadece benim yaptığım açıklamaların suç sayılması üzerinden bir yargılama yapılmasını yadırgıyorum. Sayın yargıç mahkemenizden çok önemli bulduğum bir konuyu bakanlığa sormanız talebinde bulunmak istiyorum. Mahkemenizin sadece tek bir soruyu Bakanlığa yöneltmesinin bu yargılamanın adalet duygusuna uygunluğu ve selameti açısından çok gerekli olduğunu düşünüyorum. Bakanlığa şu soruyu sormak gerekiyor: 'Araştırma çalışmasından elde edilen bilgiler insan sağlığı, özellikle de çocuk sağlığı açısından çeşitli riskler olduğunu gösteriyor. Bakanlık bu riskleri bertaraf etmek için ne gibi önlemler almış ya da ne gibi girişimlerde bulunmuştur?'
Riskler derken belirsiz değil aksine sağlık üzerindeki zararlı etkilerini bildiğimiz durumlardan söz ediyorum. Örneğin gıda ürünlerinde ya da sularda bazı kanserojen kimyasalların kalıntısının bulunması zaman içinde çeşitli sağlık sorunlarına yol açabilmektedir; bunu biliyoruz. 'Araştırma biteli üç yıldan fazla bir zaman geçti. Dolayısıyla önlem almak için ne yaptınız' sorusunu bakanlığa sormak çok kritiktir. Ve mahkemenizden sadece bu sorunun bakanlığa sorulmasını talep ediyorum.
'ARAŞTIRMA BAZI GIDALARDA YÜKSEK MİKTARDA ZEHİRLİ KİMYASAL BULUNDUĞUNU GÖSTERDİ'
Benim yargılanma sürecime ışık tutacak nokta burası çünkü. Ben bakanlığın araştırma sonuçlarını gizlediğini, meselenin çözümü için herhangi bir girişimde bulunmadığını, açtığı davada bana yöneltilen suçlamaların da bunu teyit ettiğini bir önceki duruşmada dile getirmiştim zaten. İlk duruşmada ayrıntılı bir şekilde bu konuya değindiğim için tekrarlamayı gereksiz buluyorum. Ama sadece bir hatırlatma yapmak için şunu söyleyeyim: Bakanlığın araştırmasından elde edilen sonuçlar çeşitli gıda ürünlerinde yasal mevzuata aykırı olarak çok yüksek miktarlarda pestisit yani zehirli kimyasal madde kalıntısı bulunduğunu gösteriyordu. Örneğin bakanlık bu konuda önlem alınması için ne yaptı? Yine kurşun, alüminyum ya da arsenik gibi zehirli kimyasal maddeler içerdiği için suyu içilemez durumda olan bölgelerde ne gibi önlemler aldı insan sağlığını korumak için. Bakanlık bu konularda ne yaptı sorusunu yöneltmeniz talebinde bulunurken kastettiğim şeyler örtük olarak bu somut soruları içeriyor aslında.
'BAKANLIK BU ARAŞTIRMAYI NİYE YAPTI?'
Bu sorular sorulmadığı sürece konuştuğumuz her şey meselenin özüne, odak noktasına temas etmekten uzak olacaktır. Mesele benim yargılanma sürecim üzerinden tartışılacaktır. Bu yargılama süreci sonunda belki ceza alacağım, belki beraat edeceğim; bilemiyorum. Elbette beraat etmek isterim. Ama meselenin en önemli odak noktasını gözden kaçırmamalı, dile getirmekten, tartışılmasını sağlamaktan vazgeçmemeliyiz. Bu yargılama sürecini bu tartışmaları mümkün kılacak bir süreç olarak da görüyorum bir yandan. Sağlık Bakanlığı bu araştırma çalışmasını niye yaptı? Araştırmada neler tespit edildi? Elde edilen bilgiler bize ne söylüyor? Meselenin odak noktası bu sorularda yatıyor ve yargılama sürecinin bu soruların da dikkate alınmasını sağlamasının çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Dar uzmanlık alanlarına giren, karmaşık konulara yaslanan bilimsel çalışmaları kamusal alana taşımayı, uzmanlık alanlarına hapsolmuş tartışmaları kamusal kılmayı, toplumun çıkarlarını önceleyen bir bakışla kamu kurumlarının topluma karşı sorumluluklarını hatırlatmaktan vazgeçmemeyi bir akademisyenin en önemli sorumluluğu olarak görüyorum. Bu çerçeveden bakıldığında bazen bitmemiş bir çalışmanın sonuçları bile halka açıklanabilir. Bu söylediklerime açıklık getirmek için önlem ilkesi, ihtiyat ilkesi, ihtiyatlı tutum takınma gibi halk sağlığı ve çevre sağlığı ile ilgili akademik tartışmaların odağında olan ve çevre hukukunda da yer alan çeşitli konulara değinmem gerekiyor ama sözlerimi çok uzattım. Bütün meramım biraz önce mahkemenizden istediğim talebe somut gerekçeler üretebilmekti. Sayın yargıç Sağlık Bakanlığına 'Araştırma çalışmasından elde edilen bilgiler insan sağlığı, özellikle de çocuk sağlığı açısından çeşitli riskler olduğunu gösteriyor. Bakanlık bu riskleri bertaraf etmek için ne gibi önlemler almış ya da ne gibi girişimlerde bulunmuştur' sorusunu yöneltmenizi talep ediyorum.
ERGENE'NİN DERİN ŞARJI EKONOMİK KRİZ GEREKÇESİYLE YAPILAMIYOR
Duruşmada söz alan Tekirdağ Barosu Başkanı Sedat Tekneci de şunları söyledi:
"Ben Çorlu'da yaşayan biriyim. Saray'dan temiz çıkan Ergene Nehrimiz Saros'a kirli şekilde dökülmektedir. Sanayicilerin üstlendiği ve Ergene'nin temizlenmesi için yapılan derin şarj için 350 milyon TL gerektiği ve bu paranın da bugün olmadığı belirtildi. Normalde bitmesi gerekiyordu ancak bitmedi. Ekonomik kriz gerekçe gösteriliyor. Bunu Şık'ın raporu üzerinden değil kamu kurumlarının açıklamaları üzerinden öğrenmeliydik."
'TEMİZ HAVA VE SUYA MUHTAÇ HALE GELDİK'
Tekirdağ Barosu Başkan Yardımcısı Egemen Gürcün de "Biz artık temiz havaya muhtaç hale geldik. Termik santrallerle mücadele ediyoruz. HES'lerle mücadale ediyoruz. Temiz hava ve su istiyoruz. Bakanlık bu çalışma kapsamında ne yaptı? Suç duyurusunda bulundu mu? Onkoloji bölümleri açılıyor. Köylüler kaçıyor. Çocuklar zehirleniyor. Devlet burada gerekli önlemleri almalı" şeklinde konuştu.
'GELİN BİR GÜN ÇAYIMIZI İÇİN, O ÇAYIN SİYANÜRLÜ OLDUĞUNU KAHVECİ SÖYLEYECEKTİR'
Tekirdağ Barosu'ndan avukat Turgay Cengiz de "Tekirdağ'a gelin bir gün, çayımızı için. İçtiğiniz çayın siyanürlü olduğunu söyleyecek kahveci çoktur. Bülent bey derhal beraat etmeli" dedi.
MAHKEME SAĞLIK BAKANLIĞI'NA SORU SORULMASINI GEREKSİZ BULDU
Avukat Atalay "Beraat vermeyecekseniz esas hakkında beyan için süre istiyoruz" dedi. Verilen aradan sonra mahkeme beraat talebini ve Sağlık Bakanlığı'ndan araştırmadan sonra hangi adımları attığına ilişkin talepleri reddederek, duruşmayı 26 Eylül tarihine erteledi.
NE OLMUŞTU?
Antalya, Ergene ve Dilovası'nda yapılan, Sağlık Bakanlığı'nca sonuçları kamuoyuna açıklanmayan araştırmayı halka duyuran bilim insanı Bülent Şık hakkında TCK'nin 258/1, 334/1, 336/1 maddeleri uyarınca, 'Açıklanması yasaklanan gizli bilgileri açıklama, temin etme, göreve ilişkin sırrın açıklanması' 5 yıldan 12 yıla kadar hapis istemiyle dava açılmıştı.
Bülent Şık'ın Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan yazı dizisinde Sağlık Bakanlığı'nın, 2011-2016 yılları arasında kanserden ölümlerin dünya ortalamasının üstünde olduğu Antalya, Ergene ve Dilovası'nda yaptığı geniş çaplı bir araştırma yer almıştı.
Şık'a göre Sağlık Bakanlığı'nın kamuoyuna açıklamadığı araştırmada, insan sağlığını tehdit eden pestisitin taze fasulye, biber, hıyar, marul, maydanoz, çilek, erik ve elmada maksimum kalıntı limitlerini çok aştığı ortaya konulmuştu.
Şaşırmadığım araştırmadır. Ülkemizin devlet anlayışı son zamanlarda parası varsa yapar zihniyeti gütmektedir. Devlet başındaki adamların ülkesini seven insanı seven kişilerin getirilmesi gerek.
Kim bilir. Daha neler ile karşılaşıcağız. Türkiye şartlarında halkın kendi kendine hayatta kalması gerekiyor.